24 Oca 2008 10:47 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:54

"ONUN PENİSİ BİR GÜN GERİ DÖNECEK!... BEN BUNA İNANIYORUM!...." SERDAR TURGUT KİMİN PENİSİNİ YAZDI!...

O mastürbasyon bağımlılığıyla, penis takıntısıyla ve Freudgil bir bilinçaltı akımıyla izlediği ve uğraştığı annesiyle, birçok insanı ilk başlarda hayli rahatsız eden cinsel boyut içeriyordu.

Yazının başlığında penisinden bahsettiğim kişi Nathan Zuckerman´dır. Bizim ülkemizde pek tanındığını sanmadığım bu kişi büyük yazar Philip Roth´un bazı eserlerinde yaratmış olduğu fiktif kişiliktir. Bu bir roman kişiliğidir ama tamamen fiktif olduğu da şüphelidir. Çünkü Philip Roth´un romanlarının da gerçekten roman olup olmadığı da şüphelidir. Roth romanlarına hep otobiyografik unsurlar katar. Bu mesele kendisine açıldığında konuyu her yazarın romanında aslında otobiyografi olduğunu anlatmaya getirir. Onun için usta yazar kendi hayatındaki deneyimleri fiktif olarak iyi kurgulayabilen insandır. Evet bu belki de evrensel bir kural olarak da görülebilir.

İnsanlar Roth´tan bahsedince ilk önce tanıyormuş gibi davranmazlar ama `Portnoy´un Feryadı´ dediğinizde neredeyse evrensel bir tanıma söz konusu olur. Türkçe´ye bu adla çevrilmiş olan Portnoy´s Complaint adlı kitap, yazarın ilk çalışmalarından bir tanesidir ve ona global bir şöhret sağlamıştır. Kitabın gayet tabii ki Yahudi gelenekleri ve Amerikan tarihi ile alakalı bir boyutu da vardır. Ama kitabı anında popüler yapan boyutu, çalışmada var olan derin seksüel yanıydı. Kitabın kahramanı Portnoy mastürbasyon bağımlılığıyla, penis takıntısıyla ve Freudgil bir bilinçaltı akımıyla izlediği ve uğraştığı annesiyle, birçok insanı ilk başlarda hayli rahatsız eden cinsel boyut içeriyordu. Bu boyut birçok insanı rahatsız ediyor olabilirdi ama benim Roth´u hemen sevmeme neden olmuştu. O kitabı okuduktan sonra Roth´un yıllar boyunca tüm çalışmalarını severek okudum. O gayet tabii ki tek boyutlu bir yazar değildi sadece cinsellikten ibaret olmadı ama cinselliğin, cinsel takıntıların insan hayatını yönlendirebildiğini ve gerektiğinde tarihi bile biçimlendirdiğini bilirdi.

İşte bunu bildiği için cinselliği sorgulayan, derinliğine irdeleyen yazılar yazdığında Roth her zaman devleşmiştir. Yazılarında otobiyografik yan her zaman ağırlıklı olduğundan, Zuckerman karakteri yazarın bilinçaltı gibi olduğundan romanlarındaki cinselliği yazarın kendi gerçek cinsel yaşamı olarak izlemek de mümkündür.

Bu bağlamda ele alındığında Portnoy yazarın kendi çocukluk deneyimi olabilir. Sonra aşama aşama yazar aralarında Zuckerman´ın da olduğu çeşitli, karakterlere bürünüp adeta kendi yaşlanma sürecinin hatıra defterini tutmaya başladı romanlarında. Yazarın orta yaşlarında yazmış olduğu romanlarındaki `fiktif karakterler´ seksüel açıdan son derece aktif, hatta saldırgan ve deneylere açıklardı. Sabbath´s Theatre adlı kitabında zihinlere çakılan bir bölüm, kaybettiği sevgilisinin mezarının başında durup da anılarıyla baş başa mastürbasyon yapan adam vardı, bu mastürbasyon teması Portnoy´dan itibaren sabit kalmıştır Roth´ta.

Sonra Roth yaşamında değişiklik yaptı. Sosyal ilişkilerin dışına çıkıp kırsal alanda bir evde yaşamaya başladı, ama yazmayı-okumayı hiç bırakmadı. Bu bağlamda son yazmış olduğu kitabı okuyunca ben çok etkilendim ve duygulandım. Bu romandaki Nathan Zuckerman, bir zamanlar aktif bir sosyal yaşam sürdüğü New York şehrine uzun aradan sonra dönüyor, Nathan artık yaşlı. Hayatta en çok önem verdiği ve belki de ona yön veren cinselliğini de kaybetmiş durumda, prostat kanseri ameliyatı nedeniyle sadece cinselliğini değil penisini bile kaybetmiş durumda. İdrarını tutamıyor ve yetişkin beziyle geziyor durmadan. Bir zamanlar çok aktif ve kuralsız sınırları zorlayan cinsel yaşamı olan bir erkeğin yaşlılığında