"ONA VERDİĞİM BİR AYLIK MAAŞLA KENDİME AYAKKABI ALIYORUM!" SÖZÜ ÇILDIRTTI!
Ece Temelkuran'ın evindeki yardımcı kadına yönelik sözleri tepki çekti.
Habertürk yazarı Ece Temelkuran'ın geçtiğimiz çarşamba günü kaleme aldığı 'Sınıfsız Domatesler' başlık yazısına yönelik tepkiler çığ gibi büyüyor. Yazısında, evindeki yardımcısı ile geçen diyalogları anlatan Temelkuran, sınıfsal farka dikkat çekerek yardımcısına verdiği bir aylık parayla bir ayakkabı aldığını söylemişti.
İŞTE TEMELKURAN'IN TEPKİ ÇEKEN O YAZISI;
"Buradan gidebilir miyim yani?"
"Tabii tabii!"
"Emin misiniz?"
"Tabii tabii!"
TUNUS HAYALKIRIKLIĞI YAŞATTI
İlk kez gittiğim bir şehre gece varmak kadar boğucu bir şey olamaz. Hele ki iyidir diye tahmin ettiğiniz otel, İstanbul'daki Kapalıçarşı gibi dehlizlerle dolu bir mahallenin içinde, odaları penceresiz, sabunsuz, havlusuz çıkmışsa değme keyfime! Bir de hadise, çok neşeli Tunuslu hacılar ve koro halinde ağlayan çocuklarla yaptığınız lüzumundan fazla irtifa değişikliği ile uzun ve tehirli uçuştan sonra cereyan etmişse insan daha ne ister!
KAH BİR KERHANENİN ÖNÜNDE..
Uçuş sırasında çok açken bile yiyemeyeceğiniz küflü kabak yemeğine hiç girmiyorum. Bu yüzden asabınız bozuksa ve ziyadesiyle duruk(!) resepsiyon görevlisine şikâyetlerinizi hanımefendinin hoşuna gitmeyecek şekilde belirtmişseniz sonunuz bellidir: Dünyanın en karanlık dehlizlerinde, kâh bir kerhanenin önünde yol sorarak, kâh uğursuz görünen bir meyhanenin önünde Arapça cadde isimlerini okumaya çalışarak aslında orada olmayan bir lokanta ararken bulursunuz kendinizi.
"BENİ BURADA KESECEKLER"
Bilhassa tuhaf görünümlü adamlar bomboş dar sokakta üzerinize üzerinize yürümeye başlamışsa şöyle dersiniz: "Beni kesecekler!"
Sonra yüksek sesle: "Allah benim belamı versin! Beni burada kesecekler!"
Size "Tabii! Tabii!" diyen ve döndüğünüzde kesinlikle küfredeceğiniz resepsiyon görevlisi elbette gitmiştir ve siz aç yorgun bir halde "Havlunun Arapçası neydi?" diye diye can vereceğinize inanırsınız. O zaman işte... Evinizi özlersiniz.
MAÇO TUNUS
Bir arkadaşım aniden telefon etti ve Tunus'a gelmek üzere olduğunu, evden bir şey isteyip istemediğimi sordu ertesi gün. Tunus sandığımdan daha tutucu, daha maço çıktığı için birkaç parça bir şey istedim. Ertesi gün şöyle bir mesaj attı: "Domatesleri gerçekten istiyor musun?"
"Ne domatesi yahu?" diye cevapladım, doğal olarak. Sonra bir saniyede çaktı beynimde: "Bahçedeki domatesler!"
BİR KAÇ TANE DOMETES KOYMUŞ ÇANTAYA
Tülay, evimi temizleyen ve beni çekip çeviren sevgili Tülay, bunu düşünmüş demek! Her şeyden daha fazla bahçedeki domateslerimin durumunu merak ettiğimi düşünmüş yani. Birkaç parça giyecek hazırlarken, gözünüzü seveyim, birkaç tane de domates koymuş demek ki çantaya. Tunus'ta öyle bir gecenin ardından ancak böyle bir şey gözlerimi doldurabilirdi. Otelin tek iyi yanı olan yaseminli taş avluda oturdum ve öylece kaldım domatesleri duyunca. Yarın sabah inşallah domateslere kavuşmuş olacağım. Sınıfsız domateslere...
MARX ABİ TÜLAY'DAN SÖZ ETMİŞMİYDİ?
Marx, dinin insanlığın afyonu olduğunu söylerken, vicdansız kalmış insanlığın tek vicdan referansı olarak dini bulup buluşturabildiğini de eklemişti. Sınıf meselesini kafamıza vura vura sokan Marx Abi, bilmiyorum Tülay'ın inceliğinden, inceliklerimizden söz etmiş miydi?
"ONUN BİR AYLIK GELİRİNE AYAKKABI ALIYORUM"
Çünkü taş avluda düşündüm Tülay'ın sahip olması gereken "sınıf öfkesini" ne yok ediyor da yerine Tunus'a domates gönderme bilgisini koyuyor? Onun bir aylık gelirine yakın miktarlarda paralar vererek ayakkabılar alabilen biriyim ben.
Lanet olası dünya böyle ve ben lanet olası ayakkabılara dayanamıyorum bazen. Çocuğu hastalanınca benim gittiğim hastanelere gidemiyor. Gerçi benim de var sayılmaz ama onun hiçbir sosyal güvencesi yok. Ben oralarda buralarda gezip duruyorum, o son beş yıldır yaz tatili yapmadı. Yine de ben onunla ilgili şeyler biliyorum ve hoşuna gider diye hazırlıyorum o gelmeden, o bana domatesler gönderiyor İstanbul'dan.
ALT SINIF-ÜST SINIF POLEMİĞİ
Sınıflarımızı aşan, (aşkın!) domatesler söz konusu olan! Bunları neresine koyacağız insanlığın? Elbette ideal koşullarda sınıfın öfkesi tek tek üst sınıfta yer alan bireylere değil sınıfları oluşturan sisteme yönelik olmalı. Ama yine de domates meselesi bir soru olarak var olmaya devam etmez mi sizce de?
Yarın domatesleri Oxford'da siyaset doktoru olan bir arkadaşım getirecek. Ona soracağım bunu, onun teorisi benden muhakkak daha kuvvetli. Bakalım o ne diyecek? Bakalım siz ne diyeceksiniz? Ya bir üst sınıfın utancını ya da bir alt sınıfın öfkesini taşıyan sizler bu domatesler hakkında ne söyleyeceksiniz?