12 Eki 2010 11:57
Son Güncelleme: 19 Kas 2018 17:08
ONA ''GAZETECİLİK REFLEKSİ'' DEĞİL, ''YALAKALIK REFLEKSİ'' DENİR! MUSTAFA MUTLU HANGİ ÜNLÜ EKRAN YÜZÜNE PATLADI?(MEDYARADAR/ÖZEL)
Annesini trafik sıkışıklığı nedeniyle bir takside kaybeden okurunun köşesinde yer verdiği mektubunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yanıtladığı Vatan yazarı Mustafa Mutlu'yu hangi ünlü ekran yüzü kızdırdı?
Ahmet’in mektubunu neden yayımladım?
Durup dururken tüm gazetelere manşet oldum. Yetmezmiş gibi, bütün ulusal kanallarda çalışan muhabir arkadaşlar da peşimde...
Konuyu bilmeyenler için hatırlatayım:
Annesini trafikte bir taksinin içinde kaybeden okurumuz Ahmet Ertaç, Cumhurbaşkanı’na hitaben yazdığı bir mektubu bana göndermişti.
O mektup özetle şöyleydi:
“Sayın Cumhurbaşkanım...
Cuma günü annem fenalaştı. Taksiye atladığımız gibi hastanenin yolunu tuttuk.
Levent’ten Zincirlikuyu Mezarlığı istikametinde trafik adeta kilitlenmişti. Ne gidecek bir yol, ne de yardım isteyecek bir polis vardı...
“Aracınızın geçeceği güzergâha çıkan bütün yollar, bütün şeritler trafiğe kapatılmıştı. On binlerce, belki yüz binlerce insan, sizin geçmenizi bekliyorduk...
Anneciğim kollarımda yarım saat Kelime-i Şehadet getirdikten sonra can verdi.”
***
Bu kısa yazı büyük etki uyandırdı...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri birer açıklama yaptı.
Bu açıklamalarda Sayın Gül‘ün olay günü saat 18.00’de Huber Köşkü’ndeki çalışma odasında olduğu, okurumuzun sözünü ettiği yolun ise ülkemizi ziyaret eden Çin Başbakanı için bir süreliğine de olsa trafiğe kapatılmış olabileceği belirtiliyordu.
İstanbul Emniyeti de konuya tepkisiz kalmadı. Ama onların açıklamasına göre; yaşanan sıkışlık, yaşanan bir trafik kazasından kaynaklanıyordu...
Yani Emniyet, “Biz devlet büyükleri için yol kapatmıyoruz” demeye getiriyordu!
***
Öncelikle bu trajediye duyarsız kalmadığı için Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkür ediyorum.
Şimdi gelelim bu mektubu yayımladığım için beni eleştiren bazı “arkadaşlar”a...
Diyorlar ki, “Doğruluğunu bilmediğin bir mektubu nasıl yayınlarsın? Araştırmak bu kadar zor muydu?”
Lafı hiç dolandırmayacağım:
İnandım...
Evet; hayatımda bir kez bile görmediğim Ahmet Ertaç’a inandım ve güvendim!
Doğru; temeli “kuşkuculuğa” dayanan bizim meslekte; “güven”, istismarlara neden olur...
Ama...
Benim Ahmet’e duyduğum güvenin nedenini, sadece “annelerini kaybedenler” anlar...
Bir insanın her türlü yalanı söyleyebileceğine, her türlü hayali senaryolar kurgulayabileceğine inanırım ama; iki buçuk yıl önce annesini kaybetmiş bir gazeteci olarak, dünyada hiç kimsenin durduk yerde “annesinin ölümü” üzerine bir yalan uydurabileceğine inanmam...
Evet; beni eleştirenler haklı... Sorgulamadım...
Ahmet, annesinin ölümünden sadece üç-dört saat sonra o satırları bana nasıl yazdıysa, ben de aynı samimiyetle yayımladım...
***
Kaldı ki; yapılan hiçbir açıklamada olay yalanlanmıyor.
Kimse; kilitlenen trafikte on binlerce insanın çıldırdığını inkâr etmiyor.
Büyük şehirlerde yaşayan ve başını evinden biraz olsun dışarı çıkaran herkes de; en az birkaç kez, “devlet büyükleri için kesilen yollarda yaşanan esaret”e tanıktır!
O zaman sorun ne?
Yol Cumhurbaşkanı yüzünden değil de Çin Başbakanı yüzünden kilitlenmiş...
Eeee; Ahmet nereden bilsin bunu?
Taksinin içinde can çekişen annesiyle ilgilenirken çevreden gelen bilgi buysa; buna inanmak dışında ne yapabilir?
O dramı yaşarken, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne telefon mu etmeliydi yoksa?
Ya da Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın konvoyları geçerken defalarca aynı çileyi yaşayan bir İstanbullu olarak ben, çok mu “uçuk” bulmalıydım bu gerekçeyi?
***
Sözüm; televizyon ekranlarından ahkâm kesip beni eleştiren arkadaşa:
“Bilgiye ulaşmak çok kolaymış da ben bunu yapmayarak gazetecilik refleksi göstermemişim?”
Kusura bakmasın ama...
Ona “gazetecilik refleksi” değil, “yalakalık refleksi” denir?
Ama kendisine de kızmıyorum: Çünkü biliyorum ki onun gibiler hayatlarında bir kez bile o konvoylar yüzünden kilitlenen trafikte kalmamıştır...
Çünkü onlar, hep o konvoyun “içindedir!”
O yüzden de; bu kadar “açık bir dert” konusunda bile “Niye teyit ettirmedin” diye gazetecilik taslarlar...
***
Bir kadın trafiğin sıkışması yüzünden taksi içinde ölüyor...
Oğlu buna isyan ediyor...
Bu isyanını bir gazeteciye iletiyor...
Eğer o gazeteci, “Dur şunu bir teyit ettireyim” deme ihtiyacı duyuyorsa...
Belki “ideal bir gazeteci”dir ama bana göre insan değildir!
Kusura bakmayın; ben asla öyle bir “ideal gazeteci” olamayacağım...
Mustafa Mutlu/Vatan
Mustafa Mutlu yazısında isim vermedi ancak Medyaradar o ismi araştırdı ve buldu.O isim NTV’de Yazıişleri programını hazırlayıp sunan Vatan yazarı, yani aynı zamanda Mutlu’nun köşedaşı olan Ruşen Çakır...
Ruşen Çakır dün NTV’de yayınlanan ve Meral Tamer ile Osman Ulagay’ın konuk olarak katıldıkları Yazıişleri programının başlangıcında sözü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Vatan yazarı Mustafa Mutlu’nun köşesinde yer alan mektubu twitter’dan cevaplamasına getirerek şunları söylemişti: "Cumhurbaşkanı’nın 14.30’dan itibaren orada olduğunu bulmak bir gazeteci için çok da basit birşeydi.Dolayısıyla bu konularda dikkatli ve özenli olmak gerekiyor.Çünkü annesini kaybeden bir vatandaş duyduğu şeye hemen inanabilir ama o vatandaşın aktardığın şeyin doğru olup olmadığını kontrol etmek biz gazeteciler için çocuk oyuncağı. Hele bu Cumhurbaşkanı gibi her yaptığı medya tarafından bilinen bir kişi olursa"
MEDYARADAR/ÖZEL
Durup dururken tüm gazetelere manşet oldum. Yetmezmiş gibi, bütün ulusal kanallarda çalışan muhabir arkadaşlar da peşimde...
Konuyu bilmeyenler için hatırlatayım:
Annesini trafikte bir taksinin içinde kaybeden okurumuz Ahmet Ertaç, Cumhurbaşkanı’na hitaben yazdığı bir mektubu bana göndermişti.
O mektup özetle şöyleydi:
“Sayın Cumhurbaşkanım...
Cuma günü annem fenalaştı. Taksiye atladığımız gibi hastanenin yolunu tuttuk.
Levent’ten Zincirlikuyu Mezarlığı istikametinde trafik adeta kilitlenmişti. Ne gidecek bir yol, ne de yardım isteyecek bir polis vardı...
“Aracınızın geçeceği güzergâha çıkan bütün yollar, bütün şeritler trafiğe kapatılmıştı. On binlerce, belki yüz binlerce insan, sizin geçmenizi bekliyorduk...
Anneciğim kollarımda yarım saat Kelime-i Şehadet getirdikten sonra can verdi.”
***
Bu kısa yazı büyük etki uyandırdı...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri birer açıklama yaptı.
Bu açıklamalarda Sayın Gül‘ün olay günü saat 18.00’de Huber Köşkü’ndeki çalışma odasında olduğu, okurumuzun sözünü ettiği yolun ise ülkemizi ziyaret eden Çin Başbakanı için bir süreliğine de olsa trafiğe kapatılmış olabileceği belirtiliyordu.
İstanbul Emniyeti de konuya tepkisiz kalmadı. Ama onların açıklamasına göre; yaşanan sıkışlık, yaşanan bir trafik kazasından kaynaklanıyordu...
Yani Emniyet, “Biz devlet büyükleri için yol kapatmıyoruz” demeye getiriyordu!
***
Öncelikle bu trajediye duyarsız kalmadığı için Sayın Cumhurbaşkanı’na teşekkür ediyorum.
Şimdi gelelim bu mektubu yayımladığım için beni eleştiren bazı “arkadaşlar”a...
Diyorlar ki, “Doğruluğunu bilmediğin bir mektubu nasıl yayınlarsın? Araştırmak bu kadar zor muydu?”
Lafı hiç dolandırmayacağım:
İnandım...
Evet; hayatımda bir kez bile görmediğim Ahmet Ertaç’a inandım ve güvendim!
Doğru; temeli “kuşkuculuğa” dayanan bizim meslekte; “güven”, istismarlara neden olur...
Ama...
Benim Ahmet’e duyduğum güvenin nedenini, sadece “annelerini kaybedenler” anlar...
Bir insanın her türlü yalanı söyleyebileceğine, her türlü hayali senaryolar kurgulayabileceğine inanırım ama; iki buçuk yıl önce annesini kaybetmiş bir gazeteci olarak, dünyada hiç kimsenin durduk yerde “annesinin ölümü” üzerine bir yalan uydurabileceğine inanmam...
Evet; beni eleştirenler haklı... Sorgulamadım...
Ahmet, annesinin ölümünden sadece üç-dört saat sonra o satırları bana nasıl yazdıysa, ben de aynı samimiyetle yayımladım...
***
Kaldı ki; yapılan hiçbir açıklamada olay yalanlanmıyor.
Kimse; kilitlenen trafikte on binlerce insanın çıldırdığını inkâr etmiyor.
Büyük şehirlerde yaşayan ve başını evinden biraz olsun dışarı çıkaran herkes de; en az birkaç kez, “devlet büyükleri için kesilen yollarda yaşanan esaret”e tanıktır!
O zaman sorun ne?
Yol Cumhurbaşkanı yüzünden değil de Çin Başbakanı yüzünden kilitlenmiş...
Eeee; Ahmet nereden bilsin bunu?
Taksinin içinde can çekişen annesiyle ilgilenirken çevreden gelen bilgi buysa; buna inanmak dışında ne yapabilir?
O dramı yaşarken, Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne telefon mu etmeliydi yoksa?
Ya da Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı’nın konvoyları geçerken defalarca aynı çileyi yaşayan bir İstanbullu olarak ben, çok mu “uçuk” bulmalıydım bu gerekçeyi?
***
Sözüm; televizyon ekranlarından ahkâm kesip beni eleştiren arkadaşa:
“Bilgiye ulaşmak çok kolaymış da ben bunu yapmayarak gazetecilik refleksi göstermemişim?”
Kusura bakmasın ama...
Ona “gazetecilik refleksi” değil, “yalakalık refleksi” denir?
Ama kendisine de kızmıyorum: Çünkü biliyorum ki onun gibiler hayatlarında bir kez bile o konvoylar yüzünden kilitlenen trafikte kalmamıştır...
Çünkü onlar, hep o konvoyun “içindedir!”
O yüzden de; bu kadar “açık bir dert” konusunda bile “Niye teyit ettirmedin” diye gazetecilik taslarlar...
***
Bir kadın trafiğin sıkışması yüzünden taksi içinde ölüyor...
Oğlu buna isyan ediyor...
Bu isyanını bir gazeteciye iletiyor...
Eğer o gazeteci, “Dur şunu bir teyit ettireyim” deme ihtiyacı duyuyorsa...
Belki “ideal bir gazeteci”dir ama bana göre insan değildir!
Kusura bakmayın; ben asla öyle bir “ideal gazeteci” olamayacağım...
Mustafa Mutlu/Vatan
Mustafa Mutlu yazısında isim vermedi ancak Medyaradar o ismi araştırdı ve buldu.O isim NTV’de Yazıişleri programını hazırlayıp sunan Vatan yazarı, yani aynı zamanda Mutlu’nun köşedaşı olan Ruşen Çakır...
Ruşen Çakır dün NTV’de yayınlanan ve Meral Tamer ile Osman Ulagay’ın konuk olarak katıldıkları Yazıişleri programının başlangıcında sözü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Vatan yazarı Mustafa Mutlu’nun köşesinde yer alan mektubu twitter’dan cevaplamasına getirerek şunları söylemişti: "Cumhurbaşkanı’nın 14.30’dan itibaren orada olduğunu bulmak bir gazeteci için çok da basit birşeydi.Dolayısıyla bu konularda dikkatli ve özenli olmak gerekiyor.Çünkü annesini kaybeden bir vatandaş duyduğu şeye hemen inanabilir ama o vatandaşın aktardığın şeyin doğru olup olmadığını kontrol etmek biz gazeteciler için çocuk oyuncağı. Hele bu Cumhurbaşkanı gibi her yaptığı medya tarafından bilinen bir kişi olursa"
MEDYARADAR/ÖZEL