ÖLDÜRÜLEN GAZETECİLER İÇİN HEP AYNI BAHANE! KORUMA İSTEMEDİLER!
AİHM ve Danıştay'ın tarihi kararlarına rağmen İçişleri Bakanlığı suikaste kurban gidenlerin ardından hep aynı savunmayı yapıyor: ‘Koruma istemediler'
İçişleri Bakanlığı’nın, Dink ailesinin açtığı tazminat davasına karşı verdiği temyiz dilekçesinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Danıştay’ın tarihi içtihatlarına rağmen, öldürülen Hrant Dink’in, koruma istememesi nedeniyle korunmadığı açıklaması tepkiye yol açtı. AİHM, Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum ettiği kararında, ifade özgürlüğünü kullanan kişilerin korunmasının devletin yükümlülüğü olduğunu belirtirken, Danıştay, Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden sonra imza attığı tarihi kararında, terörün hedefi haline gelenlerin, istemeseler bile korunması gerektiğini vurguladı.
İçişleri Bakanlığı ise Danıştay’ın bu kararı vermesinin ardından Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu, Mustafa Yücel Özbilgin, Hrant Dink gibi isimlerin öldürülmesine rağmen, Danıştay kararının çıktığı 1998’den bu yana her olayda ortaya koyduğu geleneksel tavrını sürdürmüş oldu.
Dink ailesinin AİHM’de açtığı davada, Dışişleri Bakanlığı’nın yaptığı savunma büyük tepki çekmişti. AİHM, bu davada, olayı Dink’in koruma istememesine bağlayan Türkiye’yi tazminata mahkum ederken, Dışişleri Bakanlığı, bu tür davalarda savunma yapmama kararı almıştı.
Ağır kusur
İstanbul 10. İdare Mahkemesi, Hosrof ve Yervant Dink’in açtığı tazminat davasında, İçişleri Bakanlığı’nın olaydaki ihmalleri nedeniyle 100 bin TL tazminat ödemesi gerektiğine hükmetmişti.
İstanbul 10. İdare Mahkemesi, kararında, Trabzon Emniyeti’nin Dink’e yönelik tehditleri bildirmesine ve zanlıların isimlerini iletmesine rağmen, hedef haline gelen Dink ile ilgili gerekli koruma önlemlerinin alınmamasını, yazışmadan öte bir koruma önlemi geliştirilmemesini ağır hizmet kusuru olarak niteledi. İçişleri Bakanlığı, bu karara itiraz etti. Bakanlığın, bu savunmasını yerinde görmeyen Danıştay 10. Daire ise yürütmenin durdurulması talebini reddetti.
Pozitif yükümlülük
İçişleri Bakanlığı’nın, skandal ifadeler içeren savunmasını, “Dink’e, koruma istemediği için koruma verilmedi” görüşüne dayandırması da tepki çekti. AİHM, Dink davasında Türkiye’yi tazminat ödemeye mahkum ederken, devletin, hedef haline gelen kişiler hakkında pozitif yükümlülüğü bulunduğuna işaret etti.
İfade özgürlüğüne ilişkin davalarda, devletin ifade özgürlüğünü sağlamaya yönelik “negatif yükümlülüğü” bulunduğuna işaret eden AİHM, Dink davasında ise bir adım ileriye giderek, sadece ifade özgürlüğünün sağlanmasının yeterli olmadığı, devletin ifadesini açıklayanları korumakla da görevli olduğu yorumunu yaptı. Böylece, devletin “pozitif yükümlülüğü bulunduğu” da karar altına alındı.
Tarihi karar
İçişleri Bakanlığı’nın “koruma istemedi” görüşünü ilettiği Danıştay’ın da 1993’ten bu yana benzer görüşleri bulunuyor. Söz konusu karara ilişkin süreç Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin kararıyla başladı. Mahkeme, aracına konulan bombanın patlaması sonucu ölen gazeteci Uğur Mumcu’ya koruma verilmemesini “hizmet kusuru” sayarak, aileye tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Hükmedilen tazminat miktarını az bulan Mumcu’nun ağabeyi Avukat Ceyhan Mumcu, kararı temyiz etti. Bunun üzerine dosyaya bakan Danıştay 10. Daire, söz konusu kararı verdi.
Korumak zorundasın
Mumcu’nun aile bireylerine ayrı ayrı tazminat ödenmesi gerektiğine karar veren daire, Mumcu’nun araştırmacı, gazeteci, yazar ve aydın sıfatıyla, suç örgütlerinin açığa çıkartılmasında önemli rol oynadığını ve bu nedenle terör örgütlerinin açık hedefi haline geldiğini vurguladı.
Bu karara rağmen, emniyet, uygulamalarında herhangi bir farklılık göstermedi. Kararın çıktığı tarih olan 1998’den bu yana, siyasal cinayetlerin tamamında koruma tartışması yaşandı.