01 Eki 2015 12:10 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:54

Olay filmin yönetmeni konuştu: 'Bu film Sivas'ta izlenemeyecek çünkü...'

Son günlerin en çok tartışılan filmlerinden olan Madımak: Carina’nın Günlüğü adlı filmin yönetmeni ve senaristi olan Ulaş Bahadır, Medyaradar’dan Alev Gürsoy Cimin’e konuştu. Bahadır, bu filmi neden çektiğini anlattı ve kendisine yönelik eleştirilere yanıt verdi.

Ulaş Bahadır’ın yazıp yönettiği, Sivas Madımak olaylarını; olayda yaşamını yitiren Hollandalı Carina Cuanna’nın gözünden anlatan ‘MADIMAK – Carina’nın Günlüğü” adlı film 25 Eylül’de vizyona girdi. 2 Temmuz 1993’te Sivas olaylarında aralarında çok sayıda şair ve yazarın da bulunduğu insanların öyküsünü Türkiye’de ilk kez kurgusal olarak işleyen film, vizyona girer girmez de büyük tartışmalara neden oldu.

1993’te Madımak Oteli’nde hayatını kaybeden tek yabancı uyruklu olan Hollandalı tez öğrencisi Carina Cuanna Thuijs’in tuttuğu günlüğünden yola çıkan yapım, Sivas’ta yaşananları bir kez daha gündeme getirdi. Filmde, Sivas katliamından önce Carina’nın Ankara’da kaldığı aile ile birlikte yaşadıkları, çevrede yaptığı araştırma ve gözlemler bütün açıklığıyla anlatılırken; filme yöneltilen çok sert eleştiriler de var. Kimi filmin tamamen siyasi propaganda içerdiğin, kimi ise sadece Aleviliğin ön plana çıkarıldığını ve filmin o günün gerçeklerini çarpıtarak verdiğini söylüyordu. İşte bu tüm bu eleştirilere Filmin genç yönetmeni ve senaristi Ulaş Bahadır ile yanıt aradık.

Büyük ses getiren filmin yönetmeni bakın bu filmi neden çekmiş ve filmde neyi anlatmak istemiş. Ben aradan çekiliyor şimdi bu filmin yönetmeni ile sizleri baş başa bırakıyorum.
Sizlere güneşli güzel günler diliyorum…

RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
TWİTTER: gazetecialev
Mail: [email protected]


Madımak… Alevi, Sünni, Kürt, yani hepimizin kanayan yarası, Tarihimizdeki kara lekelerden de biri… Daha önce belgeselleri çekildi, üzerinde çok konuşuldu ama Sivas katliamı hakkında çekilen ilk uzun metraj film "Madımak Carina'nın Günlüğü" oldu. Bu can yakan olayın sinemaya taşınma öyküsünü filmin yapımcısı ve senaristi olan sizden dinlemek isterim?

Benim ailem Ankara Tuzluçayır’da yaşıyordu. Bundan 10 yıl evvel Tuzluçayır Cemevi’nde bana Carina’nın günlüğü hediye edildiğinde 20 yaşındaydım. Carina’nın orada hayatını kaybettiğini biliyordum ama okumamıştım. O kitabı okumaya başladığımda bana çok enteresan geldi ve açıkçası çok etkilendim. İstanbul’a gelip sinema akademisini bitirdiğimde ilk sinema filmimi denedim ama olmadı. Sonra bir gün Carina’nın kitabını tekrar elime aldığımda işte bu dedim. Buradan başlamak lazımdı.



Günlükte sizi etkileyen neydi?

Carina, evinden ayrılma zamanını ve Türkiye’ye geldiğinde yanında kaldığı Sivri ailesini o kadar güzel betimlemiş ki etkilenmemek elde değildi. Avrupalılar ile Türkiyeliler arasındaki farkları bariz görüyorsun. Yer yer komik, yer yer drama dolu bir anlatımdı ve bu beni çok etkiledi.

Neden bir Türk değil, ya da olayları yaşayan biri değil de Hollandalı Carina?

Şimdi bir Türk ya da Madımak olaylarında yaşamını yitiren birinin ailesinin gözünden baktığımızda çok reel olamayacağını düşündüm. Oradaki bakış açım, biz bu ülkede yaşadığımız için, aydınlarımız, sanatçılarımız potansiyel suçluydu, onları yok etmek için yapılan bir katliamdı bu. Burada Carina olayla alakasız biriydi. En suçsuz ve bi haber olandı. Bir de kadınlara Carina’nın gözünden bakmak daha doğru. Çünkü o bir Avrupalı gözüyle bakıyor ve şaşırıyor. Şimdi ben Türkiyeli olarak neye, nasıl şaşıracağım ki? Çünkü nereye baksam aynı sıkıntı var. Şiddet gören kadın var, şiddete uğrayıp yaşamından olan kadın var. Düşüncesinden ötürü dışlananlar, kendini öteki hissedenler var. Dolayısı ile bu hikâyeye bir Avrupalı birinin gözünden bakalım istedim.

“ANNE VE BABAMIN O ÇARESİZLİĞİNİ UNUTAMIYORUM”

Sivas olayları yaşandığında siz kaç yaşındaydınız?


Ben ilkokula yeni başlamıştım. Hatırladığım tek şey annem ve babamın korku dolu gözlerle televizyonun karşısında kilitlenmesi. Herkes bir birini arıyor ama kimsenin elinde bir şey gelmiyordu. Bir yanda korku ve acı diğer yanda ise büyük panik vardı. Ankara Tuzluçayır’da mahallenin gençleri bir yere toplanmış ağlıyorlardı... Hafızamdan silinmeyen annem ve babamın dizlerine döverek ağlamasıydı ve hiçbir zaman unutmayacağım. Şu an bile gözümün önünde o anlar.

“RİSK ALMAKTAN KORKMADIM ÇÜNKÜ BİZ ZATEN ÖTEKİYDİK”

Dönemin şu siyasi şartlarında "Madımak Carina'nın Günlüğü" filmi çok cesur bir film olmuş. Bu dönemde böyle bir filmi yapmak aslında cesaret ötesi bile diyebilirim. Peki, Madımak katliamını sinema filmi yapmakta hiç tereddütleriniz olmadı mı çünkü bu bir risk?


Ben İstanbul’a Ankara Tuzluçayır’dan geldim. Dolayısı ile biz bunlara yabancı değiliz. Biz zaten her an tehdit altındaydık, iyi de yapsak sevilmeyen, kötü de yapsak sevilmeyen, dışlanan ve öteki olanlardık. Üvey evlattık, burada bir risk almak benim için çok da zor olmadı. Zaten hep risk altında yaşadık…



“DOĞRU BİR FİLM YAPTIĞIMIZA İNANIYORUZ”

Tüm Türkiye’yi yürekten yaralayan aradan geçen 22 yıla rağmen hala içimizi yakan bu olayı film yaparken kendinizi doğru anlatamamak ya da anlaşılamamak da vardı işin ucunda, bu durumdan hiç endişe duymadınız mı?


O riski göze almasak bu film olmazdı. Risk hep vardır… Dersim’den başlayalım, Maraş’tan, Başbağlar’dan, Menderes’in asılması, Denizlerin asılmasından devam edelim. Yani bunlardan hangisini yapsak “O öyle değildi” diyen birileri mutlaka çıkacak. Bu kimseyi yok saymak anlamında değil ama birinin bunu yapması lazımdı. Yanlış mı yaptık? Yanlışımızı görelim doğrusunu bir başkası yapsın, özür dileyelim. Ama biz doğru bir film yaptığımızı düşünüyoruz.

“BİR ALEVİ OLARAK KENDİ KİMLİK SORUNUMU ANLATAMAYACAKSAM SANAT NİYE VAR?”

Filmde yoğun derecede Alevilik propagandası yapıldığı konusunda eleştiriler var.

Alevilik propagandası diyorlar ama yok öyle bir şey. Ama şu var: Alevilerin kimlik sorunu… Evet, bu ülkede Alevilerin gerçekten kimlik sorunu var, çünkü bunlardan biri de benim. Benim kimlik sorunum var bu ülkede. Benim ailemin de kimlik sorunu var. Biz belli mahallelerde yaşayabilen, belli şeylerden yararlanabilen insanlardık hep. Birçok Alevi hala Alevi olduğunu söyleyemez, gizler. Ben bu ülkede bir Alevi olarak kendi kimlik sorunumu anlatamayacaksam o zaman sanat nerede kaldı?

“ALEVİLİK PROPOGANDASI YAPMADIM”

Tamam, Alevilik propagandası yok diyorsunuz ama filmin baştan itibaren buram buram Alevilik propagandası koktuğu, Sünnileri ise karaladığını yazan köşe yazarları oldu. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?


Şimdi Madımak’ta bizim aydınlarımızı yakan vatandaş kendini Sünni olarak görüyorsa ya da orada o vatandaşları yakan yobazları Sünni olarak görüyorsa bence o düşüncedeki kişi gocunabilir, ben tam da onları hedef aldım. Ama diyorlarsa ki; biz bunu yapmadık, biz buna karşı duruyoruz. Benim anlattığım insanlar onlar değil. Tabii bunu söylerken tüm Sünni vatandaşlarımızdan özür diliyorum, hepsini kastetmiyorum… Zihniyeti kara olan ve Alevilere karşı düşmanlık güden yobazlardan bahsediyorum. “Biz bunu yapmadık, Sivas’ı karalama” diyenlere de çağrım şu: O zaman 2 Temmuz’da Alevilerden önce sen eline karanfili al ve git Madımak önüne aydınlarımızı an. Olayı lanetle. Madem bu işi yapanlar otobüslerle dışarıdan getirilmiş, 15 bin kişi artık nasıl oraya taşınmışsa! Biz de o zaman diyelim ki evet Sivas halkı buna karşı çıkıyor.



“FİLMİ DAHA VİZYONA GİRMEDEN TEHDİTLER BAŞLADI, VAAZLAR VERİLDİ”

Peki, Sivas’ta yankıları ne oldu böyle bir filmin?


Benim filmim daha Sivas’ta vizyona girmeden camilerde vaaz verildi, sinemalar tehdit edildi. Ben şunu beklerdim; farklı ideolojilerdeki kişiler, müftülük, ülkü ocakları artık her kimse! Biz onlarla beraber gitseydik bir sinemaya ve hep beraber bu filmi izleseydik. Onlar deseydi ki; “Yakışıyor mu sana, bizi niye karalıyorsun?” Bunu yapsalardı, biz de özür dileseydik. Ama sen daha izlemediğin ve sadece fragmanına baktığın bir film için bana düşman oluyorsun. Alevilik propagandası yapıyorsun, Sünnileri karalıyorsun vs. diyorsun. Bu vicdan sahibi birinin yapacağı bir iş değil. Benim Sünnilikle ilgili bir sorunum yok. Ama Alevilikle ilgili bir derdim var.

Ne gibi bir sorununuz var Alevilikle?

Çünkü Alevilik henüz kabul edilmemiş. Ötekiyiz biz. Her yerde okulda, işte her yerde. Mesela okulda din dersinde Alevi olan bir çocuğa namaz kılmayı öğretmeye çalışmaları, bunu dayatmaları bir travma. Sana ait olmayan, Alevi kimliği ile özdeşleşmeyen bir şeyi dayatmaları aslında her Alevi çocuğu için bir travma. Ya da Madımak. 80 jenerasyonu gençler olarak bir travma ile başladık hayata. Dolayısı ile tabii ki benim Alevilikle ilgili bir derdim olacak.

“SİNEMA SALONU SAHİPLERİ BİLE DEDİ Kİ…”

Film 25 Eylül’de vizyona girdi. Peki, her sinema salonu size kapılarını açtı mı, malum siyasi içerikli bir film bu, ismi bile tüyler ürpertiyor. İzleyici bu filmi her yerde rahatça izleyebilir mi?


Şu an da iyi gidiyor diyebilirim. Ben filmimi sinema salonlarına götürdüğümde sinema sahipleri salonlarının sıkışık olduğunu söylediler. Bu yüzden yer vermeyeceğini söyleyenler oldu. Fakat film kendini gösterir, halk sahip çıkarsa filmi gösterebileceklerini söylediler ve dediklerini de yaptılar. Öyle ırkçılık, mezhepçilik yapan olmadı. Hatta sinema salonu sahipleri; “Biz bu filmde hiçbir propaganda görmedik, bizi rahatsız eden hiçbir şey yok” dediler. Şu anda yoğun talep gelen her yerde gösterime giriyor. 2. Haftamızdayız daha.

“BU FİLM SİVAS’TA İZLENEMEYECEK ÇÜNKÜ… “

Bu vahim olayın 22 yıl önce yaşandığı Sivas’ta da gösterime girdi mi bu film?


Sivas’ı özellikle ben istemedim. Talep gelse, on binler yığılsa yine istemem. Film orada vizyona girecek; çıkıp bazı kendini bilmez yine birilerine zarar verecek sonra yine 93’te olduğu gibi milleti galeyana getirdiler denilecek, suçlusu Ulaş Bahadır olacak. Ya da birileri gaza getirdi olacak, yemezler. Benim bunlara karnım tok.

Aradan onca yıl geçmiş ne gerek vardı böyle film ile yine bu olayları kaşımaya diyenler var… Bunların hiç mi haklılık payı yok?

Bunu kaşımak olarak gören zihniyet zaten bizi kiracı gibi gören zihniyet. Ben de zaten bunlara karşı çıkıyorum. Ne gerek vardı diyen kişi zaten bunu kabullenmiş bu katliamı, niye bunu hatırlatıyorsun diyor. Ben zaten bu filmi ne gerek vardı diyenler için yaptım.



“BENİ ONLAR ELEŞTİRDİĞİNDE KAHROLUYORUM”

Sivas olayları yaşandığında yaşınız çok küçükmüş, olaya ne kadar vakıftınız ve hangi kaynaklardan yararlanarak bu filmi çektiniz?


Zaten bu konuya biz aşinayız. Her 2 Temmuz geldiğinde sokaklardayız, ben de ailem de. Bu olayı yaşayanlarla zaten iç içeyiz. Senaryoda takıldığımda birçok kez olayı yaşayan Ali Balkız’ı aradım. Sivri ailesi desteğini hiçbir zaman esirgemedi, hep yanımda oldular. Kendisinin hâkim olduğu her şeyi yalçın Sivri bana anlattı. Senaryoya müdahale ettiği de oldu. Bazı aileler filmi eleştiriyormuş ama ben onları aradığımda yardım istediğimde çoğu buna yanaşmadı. Tüm bu Madımak’taki şehitlerin, ailelerini kendi ailem gibi görüyorum ben. Fakat benim senaryomu gönderdiğimde bana dönmeyenlerin şimdi beni eleştirmesini incitici buluyorum. Mazlum Çimen’in dediği gibi 21 yılda 21 kez denenmiş ama başarılı olamamış bir filmi bir genç çıkıyor ve başarıyor, sonra da bunu eleştiriyorlar. Bana Yalçın Sivri’den başka dönen olmadı. Bu eleştirileri duyunca kahroluyorum. Tebrik eden de çok oldu. Netice orada kocaman bir katliam yaşandı, bunu gündeme getirmek, bunu dert edinmek önemli değil mi? Bu ülkenin gençlerine bunu anlatmak istedik…

Filmi çekerken yaşadığınız sıkıntılar oldu mu?

Birincisi ekonomikti. Bu film yapımcılarımdan biri Rizeli, diğeri Trabzonlu hümanist iki insan, alevi değiller ama sanki bu filmi Aleviler çekmiş gibi bir algı oluşturuldu.

Sivas’ta yaşamını yitirenlerin hepsi Alevi değildi ki zaten!

Evet, bu zaten bir hedef şaşırtmadır. Olayın aslını karartmadır. Bunu sadece bir Alevi katliamı olarak lansetmek, bu katliamı toplumun genelinin sahiplenmemesi için yapılan bir şeydir. Oysaki orada aydınlar, yazarlar, sanatçılar, 12 yaşındaki çocuklar yakıldı. O nedenle ben bu olaya sadece bir alevi katliamı olarak baksaydım Carina’nın günlüğünden yola çıkmazdım. Ben Türkiyeli olmayan bir karakterin üzerine çıktım ki daha gerçekçi ve hümanist olsun. Ama yine de anlamamakta ısrar edenler var.

Yani olaylara tek bir penceren bakılmadı mı demek istiyorsunuz?

Benim tek bir pencereden bakmak gibi öyle faşist bir tavrım olsaydı film çok daha farklı olurdu. Hatta birileri demiş ki; “Biz neden filmin yarısına kadar Carina’yı izliyoruz? Bunları duyunca kanım donuyor. Ve bunu söyleyen adamlar sinema eleştirmeni, yahu filmin adı zaten Carina’nın günlüğü, Carina’nın günlüklerinden yola çıkılarak yapılan bir film. Bu nasıl bir eleştiridir?

“FİLMİ ÇEKERKEN SETİ GAZA BOĞDULAR”

Bu film Okmeydanı’nda çekilmiş… Peki, neden Okmeydanı, özel bir nedeni var mı?

Çünkü bu filmi sahiplenenlerin olduğu bir yer orası. Filmi sıkıntı yaşamadan çekebileceğimiz iki yer vardı: Biri Okmeydanı, ikincisi Gazi Mahallesi. Filmi çekerken vatandaşlardan büyük destek gördük. Hatta börek, çörek, çay yapıp sete getirenler vardı. Mahalle halkı bizi hiç yalnız bırakmadı. Halkla iç içe çok keyifli çekimler geçirdik. Sadece Okmeydanı’ndaki küçük bir sıkıntı yaşadık. Biz Cem Evi çekimlerine hazırlanırken polis ekipten bir arkadaşımıza ”Bu kalabalık nedir?” diye sorduktan kısa bir zaman sonra sebebini bilmediğimiz bir şekilde Cem Evi gaza boğuldu. İçerde Okmeydanı halkı ve set çalışanları vardı. Herkes çok korktu. Çünkü göz gözü görmüyordu, ortalık gaza boğuldu. Füsun Demirel, gazdan sete giremedi. Herkes adına çok kaygılandık.



“YAŞANAN BİR FELAKETİ BİLE ANLATAMAYACAKSAK SANAT NİYE VAR?”

Söylenildiği gibi Filmde siyasi propaganda var mı?


Hayır, gerçekler var. Eğer bu ülkede kadınlar şiddet görmüyorsa, eğer akraba evliliklerinden muzdarip değillerse, siyasi olarak da baskılar yoksa, Alevilerin kimlik sorunu yoksa cem evleri ibadethane olarak görülüyorsa, ben özür dilerim. Propaganda yaptım… Ama gerçekler gözümüzün önündeyken buna propaganda demek komik oluyor. Bu ülkede bunların hepsi yaşanıyor. Bu filmde de bir sitem var. Sanat ne için, biraz da gerçekleri göze sokmak içindir… Diyorlar ki; “Filmin dili didaktik” Ben acaba Alevilerin yaşadığı sorunları size daha nasıl anlatabilirdim?

Filmde ünlü oyunlar da var, yeni simalar da. Peki bu oyuncuları ikna etek zor olmadı mı?

Bahsettiğimiz isimlerin birçoğu usta diyebileceğimiz isimler. Bir senaryoyu ellerine aldıklarında ne olduğunu hemen anlayan insanlar. Mesela Füsun Demirel’e senaryoyu gönderdiğimde gönülsüzdü, bir bakayım dönerim dedi. Olumlu dönüş yapacağından tam olarak emin değildim ama Füsun Abla senaryoyu okuduğunda çok heyecanlanmış ve 4 saat içinde beni aradı ve oynayacağını söyledi. Mesela Rıza Akın’cı da keza yine öyle. Daha önce eline böyle senaryolar gitmiş ama kabul etmemiş, benimkini de kabul etmedi. Çünkü eline giden beş senaryoda da ölümüne sömürü vardı dedi ama benim senaryomu okuduğunda gerçekçi bulmuş ve kabul etti.

“BAZI SAHNELERİ ÇEKERKEN GÖZYAŞLARINA BOĞULDUK”

Çok can yakıcı sahneler var. O sahneleri çekerken sizler neler hissettiniz?


İnsan o güne tekrar dönüyor ve tekrar olayları adeta yaşıyor. Bazı sahneleri çekerken ağladık. Mesela yangın sahnesinde Arif Sağ ve Hasret Gültekin'in bir sahnesi vardı. O sahneyi ağlayarak çektik. Füsun Demirel ve Rıza Akın'ın otelin yanışını televizyon haberlerinden izledikleri sahnede de çok ağladık. Biz sahneyi çektikten sonra Füsun Demirel ve Rıza Akın kendisini balkona atıp birbirlerine sarılıp ağlamaya devam ettiler. Ağlamamak da elde değil… Çünkü bu sanatçılarımız da o katliamda arkadaşlarını, dostlarını, bir şekilde sevdiklerini kaybetmiş. Oyuncular, figüranlar, set çalışanları herkes aynı durumu yaşıyordu. Bütün kimlikler renkler ağlıyordu o insanlar için.

Siz de filmde rol almışsınız ve kötü bir rol bu?

Evet, filmdeki o faşist benim. Teklif ettiğimiz kimse bu rolleri oynamak istemedi. Kime söylesem, ”Benim tanıdığım insanlar vardı orada” ya da ”Yok abi oynayamam ben bu rolde” dediler. Daha sonra Serkan’la bu durumu değerlendirirken, ‘’Biz oynayalım, sonuçta insanlar bizim kimliğimizi biliyor, bu gerçeğin dışından da çıkmayalım’’ dedik. Serkan’a göre kesinlikle bu kötü adamları biz oynamalıydık. Çünkü yıllardır onların gözünden, yüzünden, elinden akan kanı en iyi biz biliyorduk…

“O SANATÇILAR TWİTTER’DA SOLCULAR GERÇEKTE KORKAK”

Gala yaptınız ve bu galaya bazı sanatçıların korktuğu için gelmediğini söylemişsiniz?


O benim kişisel sitemim. Ulaş, doğru anlatmış da olabilir, yanlış anlatmış da olabilir ama sırf o Madımak ismi için bile bence bu ülkedeki tiyatrocular, sanatçıları orada olmalıydı. Herkesi görmek istedim ama kafamı çevirdiğimde alışılmış isimlerin dışında kimse yoktu. Ülkemizde bir Twitter solculuğu, bir Twitter duyarlılığı başladı. Ya arkadaşlar siz ortalığı yakıp yıkıyorsunuz da Twitter’da, hani dünyanın en aydın insanları sizlersiniz de, böylesine bir katliamın filminin galasında neden yoksunuz.? Ben kendi fikrimi söylüyorum, evet korktular.



“SANATÇILAR ÜZERİNDE BASKI YOK, OLSAYDI EN BU FİLMİ ÇEKEMEZDİM HİÇBİR ENGELEME İLE KAŞRILAŞMADIM”

Sanatın üzerinde ya da sanatçıların üzerinde bir baskının olduğunu düşünüyor musunuz?


Aslında bunun iktidarla vs. alakadar olduğunu düşünmüyorum. Niye, bugün ben bu ülkede bu filmi çıkardım. Ulaş Bahadır Madımak gibi bir filmi çıkarabilmişse demek ki sanata aman aman bir baskı yok, sadece bunu kabullenmiş insanlar var. Türkiye’de özellikle sanatçılarda yaranma kültürü oturdu. Bunun üzerinden hareket ediyor. “Aman dizi alamam, aman reklam alamam, aman şunu yapamam, aman bunu beni sahneye çıkartmazlar.” Korkusu hâkim… Bana ne devletten, ne hükümetten, ne herhangi bir siyasi partiden destek de olmadı, köstek de, engelleme de olmadı. Ben bunun biraz abartıldığını, sıkışınca kullanıldığını düşünüyorum.

“SANATA BASKI YOK, BUNU KABULENEN İNSANLAR VAR”

Ne kadar bütçe harcadınız bu filme?


Valla bu konu bizi en çok zorlayan konulardan biriydi. İki dostum, ağabeyim destek oldu. Onların da yola çıkmakta tek bir amacı vardı, bu bizim vicdanımızı kanatan bir olaydır. Yıllardır içimizde tuttuğumuz bir katliamdır. O yüzden biz dana bir yerden destek olacağız, onun bir parçası olacağız diye başlarken sonra baktık ki bir şeyler yetmeyecek başka başka şeyler de karşımıza çıkınca bunlar da çok maliyetli olunca sponsorlar aracılığı ile gerçekleştirdik. Zaten olması gereken de bu.

Daha önce hiç filminiz yok muydu?

Vardı ama bitiremedik. Bu benim için çok müthiş bir şey oldu. İlk profesyonel filmimiz, 1500 tane figüranla çalışmak sadece, o insanların gelmesi gitmesi, kamera hareketleri ve olabildiğince profesyonel insanlarla çalışmaya özen gösterdik.

Film daha gösterime girmeden tartışılmaya başlandı, konuşulmaya başlandı. Gösterime girdikten sonra tartışmalar iyice alevlendi. Sizce 1993’ten bu yana bu ülkede ne değişti, değişen bir şey var mı?

Vallahi değişen bir şey var mı dersiniz, ben net bir şekilde hayır derim. Hiçbir şey değişmedi, bütün ana akım haberlerde 90’lara mı döndük deniyor. Demek ki hiçbir şey değişmemiş. Ben bu filmi yaptım ya da katliamı anlattım diye değil. Son yaşananlara baktığımızda gördüklerimden yola çıkarak söylüyorum. Geçenlerde Kırşehir’de HDP’nin binasını yakmaya çalıştılar. O insanlar ceza aldı mı ben çok merak ediyorum açıkçası. Buna benzer daha pek çok örnek sayabilirim…

“BİR FİLME DAHİ TAHAMMÜL EDEMEYENLER…”

Sivaslılar “Madımak filmi gerçekleri yansıtmıyor” demiş.


Gerçekleri yansıtmıyor diyen Sivaslılar değil, birkaç kişi… Yaşanan bir filme bile tahammül edemeyenlerden gerçekleri görmesini bekleyemezsiniz. Sivas’ımıza kara çalma diyenlere çağrım şu: Ya Sivas’ınızın adını temizleyecek olan sizsiniz, ben değilim. Siz ne zaman oraya giden STK’lardan önce 2 Temmuz’da elinize karanfil alıp dua ederseniz, Sivas’ın ismi o gün temizlenir. Siz Madımak katliamını reddediyorsunuz, bunlar sanki hiç yapılmamışçasına konuşuyorsunuz, bundan birileri bahsettiği zaman susturmaya çalışıyorsunuz.



Ailelerden bu filme nasıl tepkiler geldi?

Uyarlama bir senaryo yazdım. Kimseyi üzmek de istemedim. Başından işleyemediğim, Uğur Kaynar’a orada atıfta bulunmak istedim aslında. İyi niyetle yaklaştım. Bunun yanlış anlaşılacağını kırgınlık yaratacağını başka yerlere çekileceğini tahmin etmemiştim açıkçası. Elimden geldiğince, insanlara kendimi ifade etmeye çalışıyorum. Filmin galasında Madımak’ta hayatını kaybedenlerden üçünün ailesi de vardı. Benim yıkıldığım, kendimi kötü hissedeceğim nokta, ailelerin ağzından çıkacak tek bir kötü cümleydi. Filmde geçen isimlere de çok takılmamak lâzım aslında. Ailelere tek tek açıkladım. Bu sektör bana 300 dakikalık film yapma şansı verse o zaman isimlere tek tek eğilirim hepsinin hikâyesini ayrı ayrı anlatırım. Ama maalesef ele aldığınız konuyu, 90 dakika içinde anlatmanız gerekiyor. Carina üzerinden yürürken, diğer karakterlerden de anlatabildiğimiz kadarını anlatmaya çalıştık. Anlatacak çok şey var aslında. Madımak: Carina’nın Günlüğü, bu anlamda bir başlangıç oldu

Özellikle merdiven sahnesi çok tartışılmış okuduğum kadarıyla ve aile yakınlarıyla aranızda tartışmalara neden olmuş…

Tartışma değil anlaşılamama. 35 kişi var. Her birini tek tek anlatmamız için saatler süren bir film yapmak gerekir. Bizim de zamanımız kısıtlı: 90 dakikamız var. Herkesi başından sonuna kadar tanıtamayız. Kaynar ailesinden tekrar tekrar özür diliyorum. Evet, ben bir hata yaptım. Nasıl bir hata yaptım? Uğur Kaynar isimli o çok sevdiğimiz aydınımıza başından beri yer veremediğim için. Bunu yapmak istediğimiz de artık çok geçti. Ailenin tepkisini normal karşılıyorum haklılar, fakat bu art niyetle yapılan bir olay değil. Ben sanki Uğur Kaynar ile Hasret Gültekin’i karıştırmışım gibi bir izlenim yaratılıyor. Öyle olmadı ama aile ne derse haklıdır, ben de onların bir evladıyım.

Teşekkür ederim bu röportaj ve içtenliğiniz için…