Olay anketin ardından Murat Bardakçı'nın aklına düştü: “Menemen” sözü nereden gelir?
Habertürk yazarı Murat Bardakçı senelerden buyana kafasını kurcalayan soruların Vedat Milor’un anketi sayesinde yeniden aklına düştüğünü söyledi.
Soğansız menemen taraftarı olduğunu söyleyen yazar, "Menemen”
sözünün kaynağı nedir? Yumurta, domates, yeşil biber ve bazen de
soğan ile yapılan yemeğe bu isim niçin verilmiştir?" sorusunun
yanıtına ilişkin hiç bir yerde bir şey bulamadığını söyledi. Türk
Dil Kurumu’nun sözlüğüne de baktığını söyleyen Bardakçı kelimenin
geçmişinden hiç bahsedilmeğini belirtti.
"Memlekettin en rağbetteki yemeklerinden birinin ismi hakkında
elimizde ciddî tek bir malûmatın bile bulunmaması, her vesile ile
övündüğümüz ve yere-göğe koyamadığımız Türk mutfağının tarihi
bakımından da bir ayıptır ve sadece menemenin değil, isimlerinin
menşeini bilmediğimiz daha birçok yemeğimiz üzerindeki
bilinmezliklerin de ortadan kaldırılması zamanı çoktan gelmiştir."
diyen yazar Türk Dil Kurumu'na büyük iş düştüğünü söyledi.
İşte Murat Bardakçı'nın bugünkü yazısından ilgili
bölüm:
“Menemen” sözü nereden gelir, bilen var mı?
Vedat Milor gayet hoş bir iş yaptı ve menemenin soğanlı mı yoksa
soğansız mı pişirilmesi gerektiğini tartışmaya açıp gündemin
dertleri yüzünden asık olan çehrelerimizin bir nebze de olsa
tebessüm edebilmesine imkân sağladı.
Anketin neticesi, mâlûm; katılanların yüzde 51’i “soğanlı”, yüzde
49’ da “soğansız” dediler…
Soğanı da sarmısağı da severim, hattâ çok severim, onlar olmadan
pişirilen yemeklerin lezzetini noksan bulurum ama iş menemene
gelince “soğansız” olmasını söyleyenlerin tarafındayım!
Bu menemen bahsinde senelerden buyana zihnimi kurcalayan bir
soruyu, fırsatı gelmişken sorayım:
“Menemen” sözünün kaynağı nedir? Yumurta, domates, yeşil biber ve
bazen de soğan ile yapılan yemeğe bu isim niçin verilmiştir?
Kelimenin aslı hakikaten “menemen” yahut halk dilindeki şekli ile
“melemen” midir, bir diğer kelime zamanla değişip bu hâli mi
almıştır, yoksa Türkçe’ye bir başka dilden mi geçmiştir? Farklı
olmalarına rağmen menemen ile Yunanlılar’ın “strapatsada”ları ve
Araplar’ın “şakşuka”ları arasında bağlantı var mıdır?
Senelerden buyana kafamı kurcalayan bu sorular Vedat Milor’un
anketi sayesinde yeniden aklıma düştü!
HİÇ BİR YERDE BULAMADIM!
Uzun zamandır çok aradım, sordum ama mevcudu sadece birkaç kişiden
ibaret olan yemek tarihçilerimizin menemenin geçmişi hakkında
yazdıkları bir şey bulamadım ve baktığım eski sözlüklerde “menemen”
kelimesinin varyantı olabilecek ibârelere rastlayamadım. Türk Dil
Kurumu’nun sözlüğünde de sadece “Yumurta, soğan, yeşilbiber ve
domatesle yapılan bir yemek” deniyor, kelimenin etimolojisinden
yani geçmişinden hiç bahsedilmiyordu.
Menemen üzerinde yapılmış sadece tek bir çalışmaya tesadüf ettim:
Bir dil profesörünün 2004’te yapılan Uluslararası Dil Kurultayı’na
verdiği “Bir Yemeğin Türkçemizdeki Hikâyesi: Menemen” başlıklı
tebliğine… Tebliğde kelimenin 18. yüzyıldaki bir elyazmasında
“melemen” şeklinde geçtiği söyleniyordu ama kaynak verilmemişti,
yani yazmanın ismi ve nerede olduğu meçhuldü. Sonra, 19. yüzyıldan
kalma yemek destanlarında da yine “melemen” diye yazıldığı ifade
edilmişti fakat muamma devam ediyordu; destanların referansları da
gösterilmemişti. Neticede, “menemen” kelimesinin kaynağı tebliğde
maalesef tatmin edici olmayan ve mevzudan gittikçe uzaklaşmış
tahminlerden ibaret kalıyordu.
Memlekettin en rağbetteki yemeklerinden birinin ismi hakkında
elimizde ciddî tek bir malûmatın bile bulunmaması, her vesile ile
övündüğümüz ve yere-göğe koyamadığımız Türk mutfağının tarihi
bakımından da bir ayıptır ve sadece menemenin değil, isimlerinin
menşeini bilmediğimiz daha birçok yemeğimiz üzerindeki
bilinmezliklerin de ortadan kaldırılması zamanı çoktan
gelmiştir.
Bu iş, dolayısı ile Türk Dil Kurumu’na düşmektedir!
Uzun seneler boyunca uydurduğu takır-tukur, kupkuru ve âhenksiz
sözlerle Türkçe’nin canına okuyup birkaç yüz kelimeden ibaret bir
kabile dili haline gelmesine sebep olan, kesme işareti ile
şapkaları bir koyup bir kaldıran, akıllarına estiği anda yaptıkları
değişikliklerle imlâyı perişan eden ve en nihayet etrafa hoş
görünmek için sözlükten kelime kazımak divâneliğine kapılan Türk
Dil Kurumu’nun yönetimi iki ay önce değiştirildi ve Kurum’un başına
Prof. Dr. Gürer Gülsevin getirildi.
Gürer Bey ile hiç teşerrüf etmedim ama tanıyan arkadaşlarım
çalışkan ve “iş yapabilecek” bir hoca olduğunu söylüyorlar…
DEPOLARDAKİ ONBİNLERCE FİŞ…
Sırası gelmişken, dil konusunda seneler öncesine dayanan bir
temennimi şimdi tekrar edeceğim:
Türkçe’nin bugün doğru-dürüst, ciddî bir etimoloji sözlüğü hâlâ
mevcut değildir! 1932’de kurulan, yani şu anda 86 yaşında olan Türk
Dil Kurumu ilk vazifesi böyle bir sözlük hazırlamak olduğu halde
yapmamış, bunun yerine Türkçe’yi maalesef taciz edip lisana
tecavüzle meşgul olmuştur!
Kurum’un elinde, kuruluşundan hemen sonraki senelerde başlatılan
derleme ve tarama faaliyetlerinin neticesinde kelimelerin
kökenlerini ve kullanımlarını belirleyen ama sonradan depolara
kaldırılan binlerce, onbinlerce fiş vardır. Bu fişler büyük ihtiyaç
duyduğumuz etimolojik sözlüğün temelini teşkil ederler ve daha
fazla vakit geçirmeden yayınlanmaları gerekmektedir. Üstelik böyle
bir yayın konusunda maddî bir sıkıntı da yoktur; Atatürk’ün
vasiyeti sayesinde İş Bankası’nın kârına hissedar olan Türk Dil
Kurumu’nun kasasında şu anda ciddi bir meblâğ mevcuttur.
Bu yayın etimolojik ügatiizin öncüsü olacak ve bilmediğimiz, merak
ettiğimiz birçok kelimenin geçmişini, hattâ “menemen” sözünün
nereden geldiğini de öğrenmemizi sağlayacaktır.