Okur Temsilcisi'nden Hürriyet'e 'Bahçeli ilanı' tepkisi: 'İçeriği beni ilgilendirmez' diyemez
Hürriyet’in Okur Temsilcisi Faruk Bildirici bugünkü yazısında, Hürriyet'in Bahçeli'nin ilanını yayımlamasını ele aldı
Hürriyet gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, MHP lideri
Devlet Bahçeli'nin 24 Haziran'da yapılan cumhurbaşkanlığı ve
milletvekili genel seçimlerine giden süreçte kendisi ve partisine
"iftira attığını" ileri sürdüğü 70 kişinin ismini yazarak verdiği
ilana tepki gösterdi. Gazetenin yazarlarının da olduğu ilan için
Bildirici, “Ben parasını alır yayımlarım, içeriği beni
ilgilendirmez' diyemez; yasal ve etik sorumluluklar göz ardı
edilemez" dedi.
Bildirici'nin "Parasını ödeyince serbest mi?"
başlığıyla yayımlanan yazısının ilgili bölümü şöyle:
MHP yönetimi, “ironik bir serzeniş” olarak nitelendirse de
“Teşekkür mesajı (iftira, itham, isnat)” başlıklı ilanda 59’u
gazeteci olmak üzere toplam 70 kişi alaycı bir dille
suçlanıyordu.
MHP’nin bu ilanına gazetecilik meslek örgütleri tepki gösterdiler
ve tek tek isimleri sıralanan gazetecilerin can güvenliğinin
tehlikeye atıldığını vurguladılar.
İlandaki isimler arasında Hürriyet’ten Abdulkadir Selvi, Ahmet
Hakan, İsmail Saymaz ve Taha Akyol’un da adları yer aldığı için
inceledim metni.
Hemen belirteyim, bu ilanı, MHP’yi ve Genel Başkan Devlet
Bahçeli’yi eleştiren gazetecilere yanıt olarak değerlendirmek
mümkün değil. Ünlem işaretleri ve imalarla dolu ilan metninde olsa
olsa seçim sürecinde MHP hakkında görüş belirtmiş olan gazeteci,
akademisyen ve araştırma şirketi yöneticilerinin tümü aynı kefeye
konuluyor; “MHP husumeti” ile davranmak, MHP’ye karşı “iftira
kampanyası” yürütmekle suçlanıyorlardı. Hatta bir de “Türk
milletini durdurmaya” çalıştıkları gibi bir zan altında
bırakılıyorlardı “Sizin gibiler olmasa hakikat, haysiyet, doğruluk,
adamlık, ahlak, insanlık nasıl seçilir, ayırt edici vasfını nasıl
gösterirdi!” denilerek, bu niteliklerden yoksun oldukları imasında
bulunuluyor; hakaret ediliyordu.
Böylesi ağır ifadeler içeren ve haksız, dayanaksız suçlamalarda
bulunulan bir gazete ilanı, demokratik bir yöntem olarak görülemez.
Bunun hele de iktidarın müttefiki olan bir parti tarafından
yapılması, basın ve ifade özgürlüğüne yönelik açık bir tehdittir.
İsmi geçen gazetecilerin hedef gösterilmesi anlamına gelir.
Konunun bir boyutu da Hürriyet ve Sabah gazetelerinin aralarında
kendi mensupları da bulunan 59 gazeteciyi hedef gösteren, töhmet
altında bırakan böylesi bir ilanı nasıl olup da yayımladığı.
Halbuki gazeteler, gelen her ilanı yayımlamak zorunda değildir. Bir
gazete, “Ben parasını alır yayımlarım, içeriği beni ilgilendirmez”
diyemez; yasal ve etik sorumluluklar göz ardı edilemez.
Kaldı ki, Hürriyet’in geçmişinde siyasi ilanlarla ilgili kötü bir
deneyim de var. 12 Eylül askeri döneminde Türkiye Komünist Partisi
Genel Sekreteri İsmail Bilen için verilen başsağlığı ilanı problem
olmuştu. Aslında 29 Kasım 1983 tarihli Hürriyet’te çıkan ilanda
İsmail Bilen’in adı bile verilmemiş, örgütteki kod adı olan “Marat
İsmail” denilmişti. Bu ilanın o yıllarda illegal bir parti olan TKP
için verildiği, Yazıişleri ve Reklam Servisi’nin gözünden kaçmıştı.
Tercüman gazetesi durumu fark edip “TKP, Türk basınına ilan verip
İsmail Bilen’i övdü” haberi yapınca Sıkıyönetim Komutanlığı, 2
Aralık 1983’te Hürriyet’i beş gün süreyle kapatmıştı.
Bu olay, ilanların yazıişleri ve hukuk servisi tarafından kontrol
edilmesinin önemini öğretmişti. O günden beri de siyasal ilanlar,
yasalara uygunluk ve etik açıdan denetimden geçirilir; temel
gazetecilik değerlerine aykırı olmamasına dikkat edilir. Nedir bu
temel değerler? Düşünce, vicdan ve ifade özgürlüğü, demokrasi ve
insan hakları. İlanlardan bu değerlere saygılı olması, yalan,
hakaret, suçlama, ayrımcılık, ırkçılık, nefret söylemi, şiddeti
körükleyici ve dini duyguları rencide edici ifadeler içermemesi
beklenir. MHP’nin ilanı bu açıdan sorunluydu.
Ama Bahçeli’nin affını istediği, organize suç örgütü lideri
Alaattin Çakıcı’nın yedi gazeteciye yönelik tehdit açıklaması
haberinde gazetecilerin isimlerine yer verilmemesi doğruydu.
Böylece Hürriyet tehdide aracılık yapmamış oldu. Medyanın Çakıcı’ya
bir süredir “kanaat önderi” gibi davranması ise ayrı bir yanlış ve
yazı konusu...