OKAN BAYÜLGEN'İN BAŞARISININ ARKASINDA O VAR!
Okan Bayülgen, haftanın beş günü ekrana çıkıyor. Tüm haftanın planlanması, konukların bulunması, program akışının belirlenmesi ise bir kadının omuzlarında. O kadın Reyhan Tüysüz.
Okan Bayülgen TV8 ekranlarında, haftada beş gece program yapıyor. Her akşamın farklı bir konsepti ve ismi var (Muhallebi Kralı/Salı, Kral Çıplak/ Çarşamba, Muhabbet Kralı/Perşembe, Medya Kralı/Cuma, Disko Kralı/Cumartesi). Bu programların sorumluluğu ise yapımcı Reyhan Tüysüz’ün omuzlarında. Tüysüz, 11 yıldır Okan Bayülgen’le çalışıyor.
Sabah gazetesinden Sonat Bahar, Tüysüz ve Bayülgen’le bir araya geldi ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdi.
İşte o röportaj:
REYHAN TÜYSÜZ
Okan Bayülgen zor biri gibi görünüyor, öyle mi?
Çok daha zor insanlar var. Okan’a zor demek, biraz haksızlık. Tanıdıktan sonra hiçbir zorluğu yok.
Haftanın beş gecesi, konu ve konuk bulmak yormuyor mu?
Bu süreç çok kolay geçmiyor. Sürekli telefonla konuşup, sürekli insanlarla muhatapsınız. Konu düşünüyorsunuz, konuk düşünüyorsunuz sürekli...
Konu ve konuk bulmak, organizasyon... Tüm bu işler sizin üzerinizde anladığım kadarıyla...
Tabii ki bir ekibiz ama ekibimiz neredeyse tamamen yenilendi. Yeni gelen arkadaşlarımızın da duruma hakim olan kadar öğrenmeleri gereken şeyler oluyor; hassas noktalar, detaylar... Ekibin en eski elemanıyım. Her şeyle ilgilenmek doğal olarak benim işim. Konulara tek başıma karar vermiyorum; herkes önerisini söylüyor. O aşamadan sonra, ’yapım pıtırlarım’la beraber başlıyoruz...
Mutfak çok zor yani...
Çok iyi bir yapımcı vardır, her şeyi çok iyi hazırlar. Ama öyle berbat bir yönetmen vardır ki, yapımcının sunduğu hiçbir şeyi aksettiremez. Ya da tam tersi. Bir taraf iyi, bir taraf sallantıda olmuyor. Ödül alırken hep derler ya, ’Ekibime teşekkür ediyorum,’ diye. Bu cümle laf olsun diye söylenmiyor.
AMAÇ DALGA GEÇMEK DEĞİL
Gündeme göre mi hareket ediyorsunuz, yoksa kendi gündeminiz mi var?
Gündemi takip ediyoruz ama her konunun üzerine atlamamaya da dikkat ediyoruz. Her gündem konuğunu da alabilmek mümkün değil.
Okan Bayülgen’e konuk olan birinin endişelerini en yakın siz yaşıyorsunuzdur... Konuklar ’korkuyor’ ama yine de programa katılmadan duramıyor. Bunun sırrı ne?
Bunun sırrı şu: Okan’ın yaptığını ’dalga geçmek’ olarak algılamayan insanlar var. Çünkü orada amaç dalga geçmek değil. Hafta sonu programlarımızın formatı eğlence. Bunu sindirmiş insanlar çok eğleniyor. Ben sizle dalga geçsem ve siz gülseniz, eğlenmiş oluruz. Okan aşağılamıyor ama ona böyle bir damga vurdular. Çok tedirgin olan konuklara hep şöylüyorum: ’Sataşırsa gerilme.’ Çünkü kiminle göz teması kurarsa, sataşıyor. Orada da bir atmosfer yaratmak gerekiyor; onun da işi kolay değil. Okan, kendine yapılan espiriyi de kaldırıyor. Orada savaşmanın âlemi yok.
Yurtdışındaki formatlarda mizansenler hazırlanıyor... Bizde konuklar fonksiyonsuz. Paslaşma yok...
Türkiye’de daha doğal akışına bırakılıyor. ’Malumatfuruş’ adı altında sorularımız var, onları almak isteyen konuklarımız oluyor. Ama bu bir bilgi yarışması değil ki, bu bir eğlence. Yurtdışındaki formatlarda sunucunun soracağı sorular belli, konuğun vereceği cevap da. Bizde bu format tutmuyor, samimiyet daha çok izleniyor.
En eğlenceli konuklarınız zeka iddiası olmayan, kendiyle dalga geçilmesiyle dalga geçebilen tipler gibi geliyor bana...
O insanlar samimi olanlar. Hiçbirimiz samimiyete kayıtsız kalamıyoruz. Seyirci de bunu seviyor.
İDDİAM YOK, KASMIYORUM
Siz niye ekran önüne çıktınız?
Hiç bilmiyorum. Okan bir gün ’Çarşambaları birlikte sunuyoruz,’ dedi. Öyle başladı. Bunca yıldır bu işi yapıyorum, işin o tarafında olmayı hayal bile etmemiştim. ’Konuklar belki daha rahat hisseder sen olunca,’ dedi. Hiç heyecanlanmıyorum ekran önünde. İddiam olmadığı için kasmıyorum.
OKAN BAYÜLGEN
Her akşam farklı bir program formatı nereden çıktı?
Farklı programlar yapabilmek için ona göre ekip kurmak gerekiyor. Hepsi için farklı belgeseller hazırlanıyor. Gelen konuklara, o geceki durumu da açıklamak gerekiyor. Bir gece kavramları, bir gece sorunları konuşuyoruz. Çarşamba geceki program bir ’talk-show’. Cuma geceki medya içerikli bir iş. Cumartesi müzik dinleyebilirsin, eğlenebilirsin. Bu ayrım, seyircinin talebiyle ortaya çıktı.
Neden gençler sosyal konuları sizden dinlemeyi tercih ediyor? Bir sürü tartışma programı var aslında.
Seyirci şunu düşünüyor: ’Orada bir saatli bomba duruyor. Bizi hiçe sayarak konuşan bu adamın konuşmasını, benim sıkıldığımı hissederek dağıtabilir.’ Medyanın bana taktığı bir sıfat var: Haşarı çocuk. Özellikle her şeye karşı duyarlı ve uyanık olan genç adamın kafasında bu beni daha makbul kılıyor. Bir takım tipler beni güvenilmez bulur ama bir takım tipler de -siyasi camia olsun, reklam camiası olsun- beni güvenilir görüyor. Ama güven endesksinde Seda Sayan ve Acun Ilıcalı’nın birinci ve ikinci olduğu Türkiyemiz’de, ben bu tipler gibi güvenilir olmak istemem.
OKAN BAYÜLGEN: AKIL HASTASI GİBİ KONUŞUYORUM
Gelen konuğun biraz daha size pas atmasını ister miydiniz?
Akıl hastası gibi konuşuyorum. Bir odaya girip böyle konuşsam, ambulans çağrılması lazım. Kendi kendime konuşuyorum. Dönüp Reyhan’la konuşuyorum. Hayalimdeki birileriyle konuşuyorum. Çünkü gelen tip dizide oynuyor, albüm çıkarıyor falan filan. Ona iki şaka yapılacak falan. Olay bu. O bir vitrine geliyor. O vitrinde duracak. Birini konuk etmek gibi bir derdim yok. Allah onu kahretsin, ben onu hiç istemiyorum! Karşılıklı şakalar yapacağız, bizi izleyenler de hoşlaşacak bu durumdan. Ama buna razı değil konuklar! Gelip burada kasılıyorlar. Ben kimseyi ağırlamak ya da sürprizler yapmak istemiyorum. Konuğu mutlu edecek hareketler yapmak istemiyorum ki, mutlu olsun istemiyorum, benim ona ne borcum var? Ben de ’ya eğlendiremezsem’ diye seyirci tehdidi altındayım. Konuk da aynı tehdit altında. Filancayı çıkardın programa. Çıkardın da ne oldu? Seyirci, pasif agresif bir tavırla, o konuğu izlemek istemiyorsa, gömer. Hayalindeki adamla ilgili hayal kırıklığına uğrar.