21 Şub 2011 08:04
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:03
ODA TV'NİN EKSİK PENCERESİ!
Soner Yalçın ve arkadaşlarının yaptığı gazetecilik muhalif medya olarak tanımlanır mı orası ayrı bir tartışma konusu.
Oda TV’nin eksik penceresi
Oda TV’nin sahibi Soner Yalçın ve arkadaşları gözaltına alındığında ’bekleyip dosyanın detaylarını görmek lazım’ demiştim.
Çünkü ’hiçbir gazeteci sadece muhalif haberler yapıyor’ diye tutuklanamaz.
Gerçi Soner Yalçın ve arkadaşlarının yaptığı gazetecilik muhalif medya olarak tanımlanır mı orası ayrı bir tartışma konusu. O sitede dezenformasyonun, iftiranın, yalan haberin haddi hesabı yoktu. Hatta denebilir ki bu haberlerden birini Avrupa’da yapsanız hapsi çoktan boylardınız.
Tabii ki bir gazeteci, bir medya kurumu Ergenekon’a, Balyoz’a inanmayabilir. Hatta onu boşa çıkartmak için her şeyi yapabilir. Ama yalana, iftiraya, hakarete varınca işin renginin değişmesi lazım.
Oysa Oda TV’ye adeta ’mahallenin delisi’ rolü verildi. Bugün ’hepimiz Soner’iz’ diyenler o zaman ’ayıp olmuyor mu’ demedi.
Oda TV için eylem yapanlar benim Dink kitabım yüzünden mermiyle tehdit edilmemi, Mehmet Metiner’in PKK tarafından öldürülmek istenmesini görmedi bile.
Soner Yalçın’a dönersek.
Önceki günkü Hürriyet’te ilginç bir haber vardı. Toygun Atilla’nın haberindeki detaylara göre (bu haberin Yalçın’ın yazdığı gazetede çıkması da manidar) Oda TV bilgisayarlarında son dönemde gündemi meşgul eden birçok olayla ilgili çarpıcı notlar çıkmış.
Bu notları yazan kişi her kimse bir üst makamda olmalı ki ’Nedim’i sıkıştırın hızlandırsın, Ahmet’i çalıştırın, kitabı hazırlarken cesur olun, Emin ve Sabri’ye moral verin, Sabri adıyla çıkmasına zorlayın, seçimden önce yetişsin’ diyebiliyor.
Hanefi Avcı’nın kitabı çıktığında çok tartışılmıştı.
O zaman da ’bu kitapta bir gariplik var. Sanki birden fazla kişinin kaleminden çıkmış, eklemeler yapılmış’ diye yazmıştım. Takip eden süreçte de kitabın cemaat bölümünün sonradan eklendiği ortaya çıktı. Şimdi yeni detaylar öğreniyoruz. Meğerse Avcı’ya kitabın çerçevesi bile çizilip verilmiş. Bazı meslektaşlarımız da kitabın referandum öncesi çıkması için mesai harcamış. Avcı’nın avukatlığına soyunan bazı gazeteciler şimdi ne diyecek acaba?
Soner Yalçın doğal olarak ’notlardan haberim yok’ demiş. Ancak bu durum psikolojik harekattaki ’savunamıyorsan saldır’ taktiğine benziyor. Belgeleri savunamıyorsan ’bunları polis koydu’ dersin.
Ancak ele geçirilen belgelere alıcı gözle baktığınızda pek hacker operasyonuna benzemiyor.
Çünkü söz konusu Ulusal Medya 2010 Projesi, daha önce ele geçirilen Ergenekon belgeleriyle paralellik gösteriyor. Mesela 1999 tarihli ’yeniden yapılanma-lobi’ belgesindeki ifadelerle benzerlik ilginç.
Yine hatırlatmak lazım, Ergenekon’un bir dönem Cumhuriyet’i ele geçirme projeleri vardı. Tuncay Özkan yönetimindeki Kanaltürk’ün de hali malum.
Oda TV’de ele geçirilen Ulusal Medya 2010 Projesi’nin Temmuz 2010 tarihinde hazırlandığı teknik çalışmada tespit edildi.
Projenin amacının "Ulusal medyanın yeniden yapılandırılarak Ergenekon terör örgütünün amacına yönelik yayınlar yapmak, örgütün kontrolünde olmayan ulusal medyayı etkilemek ve yönlendirmek" olduğu gözüküyor.
Bu noktadan geriye dönüp Odat TV’ye ve Yalçın’ın ’kanki’lerinin yazılarına bakarsak projeye uygun çalışıldığı gözüküyor.
Metnin detaylarında izlenecek yol haritası da yer alıyor.
Bu projeyi kim yazmışsa görev dağılımını da internet medyası, görsel medya ve yazılı medya olarak sınıflandırmış. İnternet medyasının koordinesi ise Oda TV’ye verilmiş.
Yazılı ve görsel medya bölümünde ise başka medya kuruluşlarının adına yer veriliyor.
Bu arada üzerinde çok tartışılması gereken bir tanımlama da yapılmış. Deniyor ki söz konusu belgede "TSK yeni oluşan medya yapılanmasına karşı bir tutum geliştirememiştir. Yeni medya dengesi medya üzerindeki TSK’nın etkisini azaltmış, TSK destekli medya şekillendirme operasyonları bitme noktasına gelmiştir."
Devam eden bölümde ise ’yandaş medya’ tanımının nereden çıktığı da görülüyor.
Davaların eksik ya da tartışmalı yönlerinin bulunması ve onun üzerinden tüm operasyonların çökertilmesi talimatları girilmiş. Teğmen Çelebi’nin hikâyesi bu açıdan iyi bir örnek.
Fakat hâlâ Oda TV hikâyesinde bir şeylerin eksik olduğu gözüküyor.
En azından biz bilmiyoruz. Çünkü Yalçın ve arkadaşlarının tutuklanma gerekçeleri içerisinde ’devletin gizli belgelerini ele geçirmek ve yayınlamak’ da var.
Acaba burada bahsedilenler ne tür belgeler? Özellikle de Yalçın ve arkadaşlarının ilişkileri açısından nereye oturuyor? Mesela sınır aşan temaslar söz konusu mu?
Şimdilik bu konuda bilgimiz yok. Ama mahkeme safahatında görme imkânımız olursa resimdeki eksik kareleri de tamamlamış oluruz.
Bu açıdan bakarsak CHP lideri Meclis kürsüsünden Soner Yalçın’a kefil oldu ama bence çok acele etti.
Oda TV konusunda hâlâ beklemek lazım diyorum.
Adem Yavuz Arslan / www.bugun.com.tr
Oda TV’nin sahibi Soner Yalçın ve arkadaşları gözaltına alındığında ’bekleyip dosyanın detaylarını görmek lazım’ demiştim.
Çünkü ’hiçbir gazeteci sadece muhalif haberler yapıyor’ diye tutuklanamaz.
Gerçi Soner Yalçın ve arkadaşlarının yaptığı gazetecilik muhalif medya olarak tanımlanır mı orası ayrı bir tartışma konusu. O sitede dezenformasyonun, iftiranın, yalan haberin haddi hesabı yoktu. Hatta denebilir ki bu haberlerden birini Avrupa’da yapsanız hapsi çoktan boylardınız.
Tabii ki bir gazeteci, bir medya kurumu Ergenekon’a, Balyoz’a inanmayabilir. Hatta onu boşa çıkartmak için her şeyi yapabilir. Ama yalana, iftiraya, hakarete varınca işin renginin değişmesi lazım.
Oysa Oda TV’ye adeta ’mahallenin delisi’ rolü verildi. Bugün ’hepimiz Soner’iz’ diyenler o zaman ’ayıp olmuyor mu’ demedi.
Oda TV için eylem yapanlar benim Dink kitabım yüzünden mermiyle tehdit edilmemi, Mehmet Metiner’in PKK tarafından öldürülmek istenmesini görmedi bile.
Soner Yalçın’a dönersek.
Önceki günkü Hürriyet’te ilginç bir haber vardı. Toygun Atilla’nın haberindeki detaylara göre (bu haberin Yalçın’ın yazdığı gazetede çıkması da manidar) Oda TV bilgisayarlarında son dönemde gündemi meşgul eden birçok olayla ilgili çarpıcı notlar çıkmış.
Bu notları yazan kişi her kimse bir üst makamda olmalı ki ’Nedim’i sıkıştırın hızlandırsın, Ahmet’i çalıştırın, kitabı hazırlarken cesur olun, Emin ve Sabri’ye moral verin, Sabri adıyla çıkmasına zorlayın, seçimden önce yetişsin’ diyebiliyor.
Hanefi Avcı’nın kitabı çıktığında çok tartışılmıştı.
O zaman da ’bu kitapta bir gariplik var. Sanki birden fazla kişinin kaleminden çıkmış, eklemeler yapılmış’ diye yazmıştım. Takip eden süreçte de kitabın cemaat bölümünün sonradan eklendiği ortaya çıktı. Şimdi yeni detaylar öğreniyoruz. Meğerse Avcı’ya kitabın çerçevesi bile çizilip verilmiş. Bazı meslektaşlarımız da kitabın referandum öncesi çıkması için mesai harcamış. Avcı’nın avukatlığına soyunan bazı gazeteciler şimdi ne diyecek acaba?
Soner Yalçın doğal olarak ’notlardan haberim yok’ demiş. Ancak bu durum psikolojik harekattaki ’savunamıyorsan saldır’ taktiğine benziyor. Belgeleri savunamıyorsan ’bunları polis koydu’ dersin.
Ancak ele geçirilen belgelere alıcı gözle baktığınızda pek hacker operasyonuna benzemiyor.
Çünkü söz konusu Ulusal Medya 2010 Projesi, daha önce ele geçirilen Ergenekon belgeleriyle paralellik gösteriyor. Mesela 1999 tarihli ’yeniden yapılanma-lobi’ belgesindeki ifadelerle benzerlik ilginç.
Yine hatırlatmak lazım, Ergenekon’un bir dönem Cumhuriyet’i ele geçirme projeleri vardı. Tuncay Özkan yönetimindeki Kanaltürk’ün de hali malum.
Oda TV’de ele geçirilen Ulusal Medya 2010 Projesi’nin Temmuz 2010 tarihinde hazırlandığı teknik çalışmada tespit edildi.
Projenin amacının "Ulusal medyanın yeniden yapılandırılarak Ergenekon terör örgütünün amacına yönelik yayınlar yapmak, örgütün kontrolünde olmayan ulusal medyayı etkilemek ve yönlendirmek" olduğu gözüküyor.
Bu noktadan geriye dönüp Odat TV’ye ve Yalçın’ın ’kanki’lerinin yazılarına bakarsak projeye uygun çalışıldığı gözüküyor.
Metnin detaylarında izlenecek yol haritası da yer alıyor.
Bu projeyi kim yazmışsa görev dağılımını da internet medyası, görsel medya ve yazılı medya olarak sınıflandırmış. İnternet medyasının koordinesi ise Oda TV’ye verilmiş.
Yazılı ve görsel medya bölümünde ise başka medya kuruluşlarının adına yer veriliyor.
Bu arada üzerinde çok tartışılması gereken bir tanımlama da yapılmış. Deniyor ki söz konusu belgede "TSK yeni oluşan medya yapılanmasına karşı bir tutum geliştirememiştir. Yeni medya dengesi medya üzerindeki TSK’nın etkisini azaltmış, TSK destekli medya şekillendirme operasyonları bitme noktasına gelmiştir."
Devam eden bölümde ise ’yandaş medya’ tanımının nereden çıktığı da görülüyor.
Davaların eksik ya da tartışmalı yönlerinin bulunması ve onun üzerinden tüm operasyonların çökertilmesi talimatları girilmiş. Teğmen Çelebi’nin hikâyesi bu açıdan iyi bir örnek.
Fakat hâlâ Oda TV hikâyesinde bir şeylerin eksik olduğu gözüküyor.
En azından biz bilmiyoruz. Çünkü Yalçın ve arkadaşlarının tutuklanma gerekçeleri içerisinde ’devletin gizli belgelerini ele geçirmek ve yayınlamak’ da var.
Acaba burada bahsedilenler ne tür belgeler? Özellikle de Yalçın ve arkadaşlarının ilişkileri açısından nereye oturuyor? Mesela sınır aşan temaslar söz konusu mu?
Şimdilik bu konuda bilgimiz yok. Ama mahkeme safahatında görme imkânımız olursa resimdeki eksik kareleri de tamamlamış oluruz.
Bu açıdan bakarsak CHP lideri Meclis kürsüsünden Soner Yalçın’a kefil oldu ama bence çok acele etti.
Oda TV konusunda hâlâ beklemek lazım diyorum.
Adem Yavuz Arslan / www.bugun.com.tr