ODA TV İDDİANAMESİNİN SAVCISININ BAŞI ÇOK AĞRIYACAK! SEDAT ERGİN NE DEMEK İSTEDİ?
ODA Tv iddianamesindeki delilleri irdeleyen Hürriyet yazarı Sedat Ergin yazının sonunda ilginç kanaatini açıkladı. İşte o sözler...
MEDYARADAR - ODA Tv iddianamesinin yankıları sürüyor. Hürriyet yazarı Sedat Ergin, iddianamede bizim ifademizle "kıytırık" sayılabilecek delillerin zikredildiğini, "önemli" sayılabilecek dellerin ise şaibeli olduğunu iddia etti.
Ergin'in, "iddia makamının çok başı ağrıyacak" sözüyle ne demek istediği tam olarak anlaşılamadı.
İşte Sedat Ergin'in o yazısı...
COŞKUN Musluk, Odatv iddianamesinin 7 numaralı sanığıdır.
İddianameden kendisinin Yalçın Küçük ile yakın ilişkisi olduğunu, onu “hocası” olarak gördüğünü anlıyoruz. Küçük’ün OdaTV’nin sahibi Soner Yalçın’a önerisi üzerine, Musluk bu site için zaman zaman bazı yazılar kaleme alıyor.
İddianamenin Musluk’la ilgili delillerin değerlendirildiği 127’nci sayfasında, bu sanıkla “Emek” adındaki bir arkadaşı arasında geçen bir diyalog da aktarılıyor:
BANA KİTAP ALIR MISIN
Bu aktarımda Musluk, arkadaşına “Senden bir tane kitap istesem alabilir misin? Cengiz Kapmaz’ın bir kitabı çıktı, ‘Öcalan’ın İmralı Günleri’ diye...” ricada bulunuyor. Emek, “Tamam tamam, buradan alırım abi” diye yanıtlıyor.
Musluk’un bir ricası daha var: “Onu al, bir de Talat Şalk’ın bir kitabı vardı abi Cumhuriyet Kitapları’ndan. ‘Öcalan’a İmralı’da Soruldu’ gibi bir kitabı var...”
Kapmaz’ın kitabı son dönemde ilgi uyandırmış olan bir çalışmadır. Şalk ise Öcalan’ı yakalandıktan sonra İmralı’da sorgulayan savcılardan biridir ve emekli olduktan sonra bu sorgulamaya ilişkin anılarını kaleme alıp kitap haline getirmiştir.
İddianamede Ergenekon silahlı terör örgütü üyesi olduğu ileri sürülen Musluk hakkında sıralanan deliler arasında bu iki kitabın satın alınmasıyla ilgili konuşmalara da rastlamak mümkün.
HABER KONUŞMASI TERÖR FAALİYETİ OLUR MU?
Bir başka örnek, OdaTV’nin iki mensubu Barış Türkoğlu ile Barış Pehlivan arasında geçen bir telefon konuşmasıdır. Bu konuşmada, iki gazeteci Abdullah Öcalan’ın “Diyarbakır’daki halk Mısır’daki gibi günlerce sokakta kalırsa bunun barışı getireceği” yolundaki sözlerinin başlığının nasıl atılacağını tartışıyor.
Pehlivan, “Yani hani şey yapmayalım, biz tetikleyici unsur gibi gözükmeyelim” diyor. Türkoğlu, “Öcalan bunu önerdi diye soğuk bir şekilde vermek lazım” şeklinde konuşuyor.
Bu diyalog her ikisinin de haberi aslında kontrollü bir şekilde vermek konusunda mutabık kaldıklarını gösteriyor. Ancak bu diyaloglar iddianamede “Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Etmek Amacıyla Yürütülen Faaliyetler” bölümünde bir delil olarak karşınıza çıkabiliyor.
Toplam 134 sayfa tutan bu iddianameden benzer çok örnek vermek mümkün. Zaten iddianamenin basında aldığı eleştirilerin en çok odaklandığı noktalardan biri, doğrudan gazetecilik ve ifade özgürlüğü sınırları içinde kalan faaliyetlerin, bu arada hükümete muhalefet etmenin kategorik bir şekilde terör suçu kapsamında görülmesidir.
TAMAMLAYICI DELİLLER ZAYIF OLUNCA
Ancak metnin en çok tartışma yaratan yönlerinden biri, OdaTV merkezindeki bilgisayarda bulunan imzasız word belgeleridir. Bunlar arasında Soner Yalçın’ın gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık’a verdiği talimatları gösterdiği ileri sürülen belgeler de var. Savcı, buradan yola çıkarak Yalçın, Şık ve Şener arasında ilişki tesis ediyor.
Gelgelelim, iddianamede Yalçın ile Şık arasında doğrudan temasın varlığına işaret eden hiçbir delil yok. Yalçın ile Şener arasında ise bir haberle ilgili olarak yapılan tek bir telefon konuşması var. Buna ek olarak Yalçın’ın Nedim adlı biriyle yaptığı bir telefon konuşması daha var ama bu şahsın soyadı belli değil.
Dolayısıyla iddianame Yalçın-Şık-Şener üçlüsüne dönük iddiaları ayakta tutacak tamamlayıcı deliller getirmek konusunda zayıf kalıyor, ikna edici olmuyor.
Bu soruşturmanın en önemli sorunlarından birinin bilirkişi raporunun hazırlanmasında karşılaşılan güçlükler olduğunu da vurgulamalıyız. Sanık avukatları, söz konusu world belgelerinin OdaTV’ye dışarıdan e-mail ile gönderildiğini ileri sürüyor.
Gelgelelim bilgisayar kayıtlarının imajları üzerinde Boğaziçi Üniversitesi’nden bir öğretim üyesi tarafından başlatılan bilirkişi incelemesi, savcıların imajları geri alması nedeniyle sağlıklı bir şekilde sonuçlandırılamamıştır.
Bu tasarruf, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 134’üncü maddesinin “el konulan bilgisayarlardaki verilerin kopyasının şüpheliye ya da avukatına verileceği” yolundaki hükmüne bariz bir aykırılık taşıyor.
Bütün sanıkları etkileyen bu durumun dava sürecinde iddia makamı açısından baş ağrıtan bir konu olarak gündeme gelmesi muhtemeldir.
İlk duruşmaya 2.5 ay sonrası için gün verilmesinin takdirini ise vicdanlara bırakıyoruz.
Sedat Ergin/Hürriyet