25 Kas 2010 11:50
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:49
ÖCALAN İLE ATATÜRK'Ü AYNI KEFEYE KOYDU, JAKOBEN İLAN ETTİ! STAR YAZARINDAN ŞOK YAZI!
Star Gazetesi yazarı Mehmet Metiner, bugün köşesinde çok tartışılacak bir yazıya imza attı..
Öcalan’ın zihniyet dünyasını doğru anlamak!
Öcalan’ın Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e yönelttiği eleştiriler, nedense medyatik şehvete kurban edildi. Oysa asıl bu eleştirilerin yaslandığı bakış açısı, Kürtler için Öcalan’ın veya PKK’nın öngördüğü dünyanın nasıl bir dünya olduğunun anlaşılması için çok önemliydi.
Bence bu zihniyetin kendisi eni konu analiz edilmeli.
Önce Öcalan’ın diline dair bir kaç söz.
Öcalan’ın dili kesinlikle Tanrısal bir dil. Mutlak hükümranlık dili. Emrediyor. Koşulsuz biat ve sadakat istiyor. Emirlerine itirazsız uyulmasını bekliyor.
Öcalan’ın zihniyeti, yukarıdan aşağıya zecri yöntemlerle birey/toplum inşasını öngören bir anlayış üzerine oturuyor.
Öcalan’ın “özgür bireyi”, kayıtsız şartsız verilen emre uyan kişidir. Kuşku duyan, itiraz eden her birey, zararlı bir unsurdur. Mutlaka başkaları tarafından kullanılan bir ajandır. Veya imha edilmesi gereken bir haindir.
Öcalan bu anlamda tipik bir Jakobendir. Öykündüğü kişi ise Mustafa Kemal’dir. Kim ne derse desin, Öcalan da Kemalist damar sanıldığından da derindir. PKK’nın siyasal uzantısı olarak bilinen BDP’nin CHP’yi kendisiyle işbirliği yapılacak bir “demokrasi gücü” olarak görmesinin sebebi de burada aranmalıdır. Türk Kemalizmini/Jakobenizmini temsil eden CHP ile Kürt Kemalizmini/Jakobenizmi temsil eden PKK/BDP’nin ideolojik/siyasi genleri büyük ölçüde aynıdır. Çünkü her iki kesimin paradigması aynıdır.
CHP’nin Türk toplumu için öngördüğü “Halka rağmen halk için!” anlayışı Öcalan’ın zihniyetinin birebir karşılığıdır.
CHP’nin “makbul vatandaş” veya “makbul Türk” anlayışının tıpkısının aynısı Öcalan’da da var.
Öcalan için “makbul Kürt”, kayıtsız şartsız önderliğe, yani kendisine biat eden Kürt’tür. Öcalan kendisi gibi düşünmeyen ve kendisiyle hareket etmeyen hiçbir Kürdü Kürt olarak kabul etmez. Bu sadece kendi ideolojik/siyasi dünyasındaki Kürtler için geçerli bir tanımlama değildir, aynı zamanda kendi örgütü içinde de kendisine bir biçimde itiraz eden her Kürt için de kullanılan bir tanımlamadır.
Öcalan’ın da, onu önder olarak kabul edenlerin temel çelişkisi şu: Devletten kendi farklılıklarını haklı olarak talep ederlerken, sadece kendi dışındaki farklılıkları değil kendi içindeki farklılıkları da yok etmeyi amaçlayan totaliter ve otoriter zihniyeti sahiplenmeleri.
Baydemir’e yönelik olarak çıkartılan fermanın dili, eleştirinin dili değildir. Baydemir’in Öcalan’ın buyruğunu “eleştiri” diye nitelendirmesi, üstelik buna “dostça destek” biçiminde bir kılıf giydirmesi, eminim ki en çok Öcalan’ı rahatsız eder. Baydemir bir tür özür dilerken bile bence kendini Öcalan’ın dostça eleştirilerine muhatap olmuş önemli bir kişi konumuna yerleştirmekle Öcalan’ın zihniyet dünyasına göre suç işlemeye devam etmektedir. Çünkü Öcalan kendisini özeleştiri vermeye çağırmaktadır. Özeleştirinin anlamı ise Baydemir’in hala kendini önemsemesi değil, kendi iradesini ve kişiliğini bütünüyle önderliğin kendisinde yok etmesidir.
Öcalan’ın eğip bükmeden dediği şu: “Sizi ben yarattım. Benim önderliğim olmasaydı hepiniz birer hiçtiniz. Bu değerlerin tek yaratıcısı benim. Herkes öngördüğüm çerçevede ancak rolünü oynayabilir.”
PKK/KCK için siyaset yapma özgürlüğünü savunan Öcalan’ın veya Kandil’deki liderlerin söz başkalarının siyaset yapma özgürlüğüne gelince “hain, ajan, işbirlikçi, düşman” gibi suçlayıcı/hedef gösterici bir anlayışı sahiplenmeleri bence çelişki ötesi bir olgudur. Kendi seçtikleri siyasetçilere bile bırakınız özgür siyaset yapma hakkını tanımayı, süregiden savaş hakkında aykırı bir tek söz söyleme özgürlüğünü bile tanımamak sadece çelişkiyle açıklanamaz.
Böyle bir zihniyet temelinde inşa edilmek istenen bir özerk Kürdistan, sizce demokrasinin neresine düşer?
Sadece silahlı mücadele değil, Stalinist önderlik veya lider kültüne dayalı totaliter ve otoriter vesayet anlayışları da miadını doldurdu.
Silahın giderek çözümsüzleştirdiği sorunun ancak demokratik ve barışçıl siyasetle çözülebileceğini gör(e)meyen, dahası ve en önemlisi kendini demokrasiyle söylemde ve eylemde uyumlu hale getirmeyen bir anlayış kaybetmeye mahkumdur.
Mehmet METİNER / STAR GAZETESİ
Öcalan’ın Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’e yönelttiği eleştiriler, nedense medyatik şehvete kurban edildi. Oysa asıl bu eleştirilerin yaslandığı bakış açısı, Kürtler için Öcalan’ın veya PKK’nın öngördüğü dünyanın nasıl bir dünya olduğunun anlaşılması için çok önemliydi.
Bence bu zihniyetin kendisi eni konu analiz edilmeli.
Önce Öcalan’ın diline dair bir kaç söz.
Öcalan’ın dili kesinlikle Tanrısal bir dil. Mutlak hükümranlık dili. Emrediyor. Koşulsuz biat ve sadakat istiyor. Emirlerine itirazsız uyulmasını bekliyor.
Öcalan’ın zihniyeti, yukarıdan aşağıya zecri yöntemlerle birey/toplum inşasını öngören bir anlayış üzerine oturuyor.
Öcalan’ın “özgür bireyi”, kayıtsız şartsız verilen emre uyan kişidir. Kuşku duyan, itiraz eden her birey, zararlı bir unsurdur. Mutlaka başkaları tarafından kullanılan bir ajandır. Veya imha edilmesi gereken bir haindir.
Öcalan bu anlamda tipik bir Jakobendir. Öykündüğü kişi ise Mustafa Kemal’dir. Kim ne derse desin, Öcalan da Kemalist damar sanıldığından da derindir. PKK’nın siyasal uzantısı olarak bilinen BDP’nin CHP’yi kendisiyle işbirliği yapılacak bir “demokrasi gücü” olarak görmesinin sebebi de burada aranmalıdır. Türk Kemalizmini/Jakobenizmini temsil eden CHP ile Kürt Kemalizmini/Jakobenizmi temsil eden PKK/BDP’nin ideolojik/siyasi genleri büyük ölçüde aynıdır. Çünkü her iki kesimin paradigması aynıdır.
CHP’nin Türk toplumu için öngördüğü “Halka rağmen halk için!” anlayışı Öcalan’ın zihniyetinin birebir karşılığıdır.
CHP’nin “makbul vatandaş” veya “makbul Türk” anlayışının tıpkısının aynısı Öcalan’da da var.
Öcalan için “makbul Kürt”, kayıtsız şartsız önderliğe, yani kendisine biat eden Kürt’tür. Öcalan kendisi gibi düşünmeyen ve kendisiyle hareket etmeyen hiçbir Kürdü Kürt olarak kabul etmez. Bu sadece kendi ideolojik/siyasi dünyasındaki Kürtler için geçerli bir tanımlama değildir, aynı zamanda kendi örgütü içinde de kendisine bir biçimde itiraz eden her Kürt için de kullanılan bir tanımlamadır.
Öcalan’ın da, onu önder olarak kabul edenlerin temel çelişkisi şu: Devletten kendi farklılıklarını haklı olarak talep ederlerken, sadece kendi dışındaki farklılıkları değil kendi içindeki farklılıkları da yok etmeyi amaçlayan totaliter ve otoriter zihniyeti sahiplenmeleri.
Baydemir’e yönelik olarak çıkartılan fermanın dili, eleştirinin dili değildir. Baydemir’in Öcalan’ın buyruğunu “eleştiri” diye nitelendirmesi, üstelik buna “dostça destek” biçiminde bir kılıf giydirmesi, eminim ki en çok Öcalan’ı rahatsız eder. Baydemir bir tür özür dilerken bile bence kendini Öcalan’ın dostça eleştirilerine muhatap olmuş önemli bir kişi konumuna yerleştirmekle Öcalan’ın zihniyet dünyasına göre suç işlemeye devam etmektedir. Çünkü Öcalan kendisini özeleştiri vermeye çağırmaktadır. Özeleştirinin anlamı ise Baydemir’in hala kendini önemsemesi değil, kendi iradesini ve kişiliğini bütünüyle önderliğin kendisinde yok etmesidir.
Öcalan’ın eğip bükmeden dediği şu: “Sizi ben yarattım. Benim önderliğim olmasaydı hepiniz birer hiçtiniz. Bu değerlerin tek yaratıcısı benim. Herkes öngördüğüm çerçevede ancak rolünü oynayabilir.”
PKK/KCK için siyaset yapma özgürlüğünü savunan Öcalan’ın veya Kandil’deki liderlerin söz başkalarının siyaset yapma özgürlüğüne gelince “hain, ajan, işbirlikçi, düşman” gibi suçlayıcı/hedef gösterici bir anlayışı sahiplenmeleri bence çelişki ötesi bir olgudur. Kendi seçtikleri siyasetçilere bile bırakınız özgür siyaset yapma hakkını tanımayı, süregiden savaş hakkında aykırı bir tek söz söyleme özgürlüğünü bile tanımamak sadece çelişkiyle açıklanamaz.
Böyle bir zihniyet temelinde inşa edilmek istenen bir özerk Kürdistan, sizce demokrasinin neresine düşer?
Sadece silahlı mücadele değil, Stalinist önderlik veya lider kültüne dayalı totaliter ve otoriter vesayet anlayışları da miadını doldurdu.
Silahın giderek çözümsüzleştirdiği sorunun ancak demokratik ve barışçıl siyasetle çözülebileceğini gör(e)meyen, dahası ve en önemlisi kendini demokrasiyle söylemde ve eylemde uyumlu hale getirmeyen bir anlayış kaybetmeye mahkumdur.
Mehmet METİNER / STAR GAZETESİ