‘O yazıyı kaldırın' diyen Altaylı'ya Keskin Kalem'den cevap!
Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.
İfşa ettim.
Uzun uzadıya yazdım.
Elimdeki bilgilerin kesinliğinden eminim.
Ve Keskin Kalem olarak kamuoyunu bir kere bile yanıltmadım.
O nedenle, müsaadenizle yoldaşlar, geçen yazımda bahsettiğim bir skandalın üzerine daha çok gitmek istiyorum.
Habertürk yazarı Fatih Altaylı’nın Habertürk binasında, o dönem sevgilisi olan Serap Çil’i golf sopasıyla dövdürmesini yine yazıyorum.
Öncelikle şunu söyleyeyim yazım çok okundu…
Hatta sanırım en çok okunan yazım oldu.
Bazı saygın haber siteleri de yazımı kaynak göstererek bu rezilliği sayfalarına taşıdılar.
Hal böyle olunca, Altaylı, bir aracı vasıtasıyla ‘o yazıyı kaldırsın yoksa yüklü tazminat davası açacağım’ mesajı gönderdi.
Şimdiden söyleyeyim, eminim bunu yalanlayacaktır.
Ama Keskin Kalem’i yalanlamak iyi bir şey değil.
Yaşlı, huysuz ve garantici bir adamım.
Neyse sırdaşlar…
Aracı arkadaşa, ‘davanızı istediğiniz gibi açarsınız, yazdıklarımız doğru’ yanıtı verildi.
Ben de buradan, bir kez daha, laf kalabalığına girmeden yanıt vermek istiyorum.
Altaylı bu meselenin üstünü, önceki yazımda belirttiğim gibi, o dönem çok güçlü olan FETÖ’cü polis müdürleri ve onların baskı altına alıp yönlendirdiği yargı mensupları ile işbirliği yaparak,
gerekse de Serap Çil’i tehdit ederek örtmeye çalıştı.
Kimseye konuşamasın, hatta ve hatta evinden dahi burnunu çıkaramasın diye, kadını uyduruk bir suçtan FETÖ’cülerin kurduğu kumpasla mahkum ettirdi.
Dava dosyasına da gizlilik kararı getirtti.
Yani bu meseleyi yaklaşık 10 yıldır hasıraltı etmeyi başardı.
Bu rezaletin üstünü örtmek için FETÖ’ye gebe kaldı.
Koca Habertürk gazetesinde nice operasyonlara ön ayak oldu…
Arşivler orada, bu mesele uzarsa onları da dökeriz başınızı ağrıtmadan.
Ama bunlara şimdilik gerçekten gerek yok, neden biliyor musunuz?
Altaylı için kum saati doldu.
Yargı bu meseleyle ilgili nihai kararını vermek üzere.
O zaman da, her şey ortaya saçıldığında nasıl yalanlanacak bu skandal çok merak ediyorum.
Habertürk yönetimi de yıllardır örtbas ettiği bu rezilliğe karşı nasıl hesap verecek.
Hep birlikte göreceğiz.
Ne de olsa Taksim’in göbeğinde yükselen o binanın, saygın bir yayın kuruluşundan çok, bir şiddet, dayak ve skandal merkezi olduğunu görmeyen kalmadı.
ALTAYLI’NIN KADINA ŞİDDET SKANDALINDA BAŞKA NE YAŞANDI?
Yoldaşlar, biz gazeteciler öyle her zaman birbirimizin altını oymayız.
Aslında mesleki dayanışma da vardır bizde.
Ben Altaylı’nın kadına şiddet skandalını yazınca, o dönem bu konuya çok hakim biri keskin kulağıma inanılmaz detaylar fısıldadı.
Bu kişi o dönem Altaylı’ya çok yakın olan bir isim…
O nedenle söyledikleri aslında bir skandalın tarihine tanıklık.
Öğrendiğime göre, Serap Çil’i Habertürk gazetesinde işe aldıran ve magazin bölümüde köşe veren bizzat Altaylı’ymış.
Öyle kısa ve yüzeysel bir ilişki de yokmuş aralarında. İlerde ortaya çıkacak mahkeme kayıtlarında çok çarpıcı detaylar var.
Altaylı’nın Çil’e çok pahalı hediyeler aldığı, Habertürk binasında, herkesin içinde görüştükleri, çoğu kişinin gözünün önünde yaşanan bir ilişki olduğu, hatta çok rahat davrandığına dair inanılmaz detaylar...
Ancak anladığım kadarıyla bu durum Altaylı’nın eşi Hande Altaylı’nın ilişkiyi öğrenip büyük tepki göstermesiyle başka bir aşamaya geçmiş. İkili arasında gerilim baş göstermiş.
Altaylı ilişkisini reddedip Çil’i kovmaya, ondan kurtulmaya çalışmış. Çil de yaşadıkları şeyler yüzünden tepki göstermiş ve ne olduysa ondan sonra olmuş.
Çil kovulmaya direnince, Altaylı kadını Habertürk binasında 10. kattaki odasında dövdürmüş.
Önceki yazımda belirttiğim gibi döven isim o dönem Ajans Habertürk’ün genel müdürü Ramazan Kurnaz.
Çil’e öldüresiye şiddet uygulanırken, Altaylı’nın kadın olan sekreteri de kapıyı tutuyormuş. Korumalığını ve şoförlüğünü yapan kişi de katın girişini kolluyormuş…
Altaylı Çil’i dövdürürken, ara verdirmiş.
Ve saygın bir ödül törenine katılmış.
Gitmiş ödül almış.
Törenden sonra da odasına dönmüş, Çil’e şiddete devam etmiş.
Toplum içinde saygın takılan insanların karanlık yüzüne bakar mısınız?
Neyse…
Kadın kanlar içerisinde binadan geç saatte gizlice çıkarılıp evine götürülmüş.
Sonrasında yaşananlarsa, resmen bir komplo filmi…
Polise gidip Altaylı’dan şikayetçi olan Çil, bir anda kendini FETÖ’cü bir kumpasın içinde bulmuş.
Altaylı'yı ve başında olduğu gazeteyi kafeslemek için altın fırsat yakalayan FETÖ'cü polis müdürlerinin başındaki isim İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'miş.
Altaylı'yı Serap Çil'den kurtarıp, deyim yerindeyse renkten renge girip, rüzgara göre dönme ustası Altaylı'yı kapana kıstırmışlar.
Ali Fuat Yılmazer ve ekibi işin üstünü örtüp kadını susturmak için Altaylı’nın ‘ricasıyla’ seferber olmuş.
Şikayeti kayda geçmemiş…
Üstüne de Altaylı ‘bu kadın bana şantaj yapıyor’ diye savcıya suç duyurusunda bulunmuş.
Sonrası bilindik senaryo, Çil şantajdan hüküm giymiş.
Bu arada FETÖ'den şu an cezaevinde olan o polis müdürleri Altaylı'yı sadece Serap Çil'den değil, Beyoğlu Asmalımescit'te karıştığı bir sokak kavgasından da kurtarmış. O olayın detayları da ilginç. Yeri gelince onu da yazarım.
Neyse FETÖ'cü polislerin desteğiyle Serap Çil hayatının kabusunu yaşayıp olay kapatılınca, genç kadın yaşadığı travmayla baş başa kalıp ortalıkta konuşmaktan bile vazgeçmiş. Üstüne bir de mahkeme kararı yüzünden susmak zorunda kalmış..
Ve konu bir güzel kapanmış ama dava dosyası halen açık. Nihai kararın eli kulağında...
Yani Altaylı dosya kapandı diyor ama öyle değil...
Yakında hep birlikte saçılan rezaletin boyutunu göreceksiniz…
Çağrım baki.
Özellikle kadın gazetecilere…
Bu işin peşine düşülürse, Türkiye’nin görmediği bir kadına şiddet vakası su yüzüne çıkacak.
KAMUOYUNU NASIL KANDIRDILAR?
SARIKAYA HALA HABERTÜRK’TE
Habertürk ve şiddet…
Artık neredeyse eş anlamlı.
Hazır Habertürk’te yaşanan şiddet skandallarına değinmişken, İHA muhabirine canlı yayında tokat atan Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya’yı es geçmeyelim.
Çünkü Habertürk bu yangını söndürmek için büyük bir operasyon yürütüyor.
Malum skandal görüntüler patladıktan sonra, Habertürk kurumsal bir özür açıklaması yaptı.
Onca baskı varken de Sarıkaya’nın akıbetiyle ilgili tek kelime etmedi.
Ertesi günü bekledi.
Keskin kulaklarıma Habertürk koridorlarından gelenlere göre, o gece büyük bir telefon trafiği yaşanmış.
Medya Grup başkanı Kenan Tekdağ, Sarıkaya’nın kovulmamasından yanaymış.
Nedeni de uzun yıllardır Habertürk’te çalışan Sarıkaya’nın patronajla çok yakın olması
ve daha önce kurum adına pek çok meselede devreye girmesiymiş.
Uzun lafın kısası: Çok şey bilmesi…
Neyse Tekdağ kamuoyu tepkisini yakından takip etmiş.
Tepkiler dinmeyince, Sarıkaya’ya ‘görevimden istifa ediyorum’ açıklaması yaptırmış.
Herkes tabii Sarıkaya istifa etti diye paylaşım yaptı, Habertürk’ün oltasına geldi.
Ama Keskin Kalem’iniz gerçeği açıklasın.
Sarıkaya sadece Ciner Medya Grubu Ankara Temsilciliği'nden istifa etti.
Köşesi duruyor, sunduğu programdaki yeri duruyor…
İnanmayan açsın Habertürk’ün sitesindeki köşeler kısmına baksın.
Sarıkaya birkaç aylığına izne gönderildi.
Ortalık durulunca köşesini yazıp ekrana çıkmak üzere…
Hatta o izni de evinde geçirmiyor.
Habertürk binasına gidiyor!
Medya tarihimizin belki de en büyük skandallarından birinin baş kahramanı, anlayacağınız kovulmadı bile.
Ben Habertürk’teki bu çarpık yönetim anlayışına karşı diyecek bir şey bulamıyorum.
Benim gibi geveze bir adamda bile kelimeler tükendi.
Tek diyeceğim şu:
Bu itibar kayıplarına neden olan şahıslar, neden gönderilmiyor da, çalıştırılıyor?
Hiç mi kamuoyuna karşı sorumluluğunuz yok?
Hiç mi adaletiniz yok?
Demek ki yok.