11 Ağu 2009 16:51
Son Güncelleme: 10 Mayıs 2021 16:04
"O SORULARI PATRONUNA SOR ENGİN ARDIÇ!.." CHP İSTANBUL İL BAŞKANI GÜRSEL TEKİN'DEN ENGİN ARDIÇ'A ZEHİR ZEMBEREK CEVAP!..
Sabah Gazetesi´nin 3. sayfasını işgal eden bir yazar var. Geçmişte Cem Uzan´ın eteklerinin altına sığınmış, patronunun her türlü allengirli işini savunan bir pozisyona girmişti.
O soruları patronuna sor Engin Ardıç!
Sabah Gazetesi´nin 3. sayfasını işgal eden bir yazar var. Geçmişte Cem Uzan´ın eteklerinin altına sığınmış, patronunun her türlü allengirli işini savunan bir pozisyona girmişti.`´Yeni sağ´´ın yükselen temsilcisi Uzanların güvenini kazanabilmek için, geçmişte bir şekilde `´bulaştığı´´ sola küfrederek `ekmeğini kazanırdı.´ Uzan, kiminle kavga etmek istese, işaret fişeğini atar, Engin Ardıç da `´durumdan vazife çıkararak´´ görevini yerine getirirdi. Bu `´saadet zinciri´´ yıllarca böyle sürdü gitti. Kendini sermayeye kabul ettirebilmek için olmadık numaralar çeviren Ardıç, `´işçi düşmanlığı´´nda da en ön safa geçti. Hakkını arayan temizlik işçilerine İnterStar TV´den olmadık küfürler etti.
PATRONLARIN DİKKATİNİ ÇEKMEK İSTEDİ
İşçi düşmanlığı, sermaye hayranlığı ve kendini patronlarına kabul ettirebilme, sevdirebilme ihtiyacı, Ardıç´ın karakterinin temelini oluşturdu. Ne zaman ki; Uzanların `´saadet zinciri´´ dağıldı, Ardıç kendine hemen yeni bir patron arayışına girdi.
1990´lı yılların başından beri hak arayan tüm kesimlere nefretini kusan Ardıç´ın bunu neden yaptığı sorgulanabilir. Bu soruya kuşkusuz psikologlar, belki de psikiyatristler bir yanıt verebilecektir. Ama görünen o ki; sola olan nefretinin altında, hayatında hiçbir zaman hak arama cesareti olmaması yatıyor.
ÖNEMLİ OLAN ALDIĞI PARA
Ardıç, kendini kayıtsız-şartsız bir şekilde burjuvazinin hizmetine adamıştır. Onun için `´ona kimin para verdiği´´ değil, `´ne kadar aldığı ve kime ne kadar küfredeceği´´ önemlidir. Hayatının hiçbir döneminde `´hak arama´´ cesaretini kendinde göremediği için, emeğinin karşılığını isteyen, daha özgür bir dünya düşleyen kişilere nefret kusar.
Çünkü; demokrasi mücadelesinin bir bedelinin olduğunu bilir. Bu bedel, Ardıç´ı evinde `´günde 10 film izlemekten´´ mahrum bırakabilir. O işin kolayını bulmuştur: Küfret ve para al!
YİNE SAHNEYE ÇIKTI
Ardıç bu günlerde yine en iyi bildiği işi yapıyor. Akşam Gazetesi´nde Mustafa Kemal Atatürk´e küfrederek, AKP´nin dikkatini çekmeye çalıştı bir süre... Sürekli olarak, sola, CHP´ye, demokrasi mücadelesi verenlere saldırdı. Akşam´daki yazıları kısa sürede sonuç verdi: AKP eliyle, TMSF´nin denetiminde olan Sabah´a transfer edildi. Hem de kamu kaynaklarıyla... Ardıç, küfrettiği ve küçümsediği `´kamu´´nun paralarını almakta herhangi bir sakınca görmedi. Belki de kafasında bir `´değer yargısı´´ oluşmadığı için yaptığında bir beis de görmedi.
BU NASIL LİBERALİZM?
Oysa ki; eğer liberalizmi savunuyorsa, `´kamu´´dan para almayı reddetmesi ve `´hür teşebbüs´´le pazarlık yapması gerekirdi. Ama bu tipler, ne liberal, ne de demokrat olamadıkları için, bu tür `´etik´´ yaklaşımların onların zihninde karşılığı olmaz. Onların kafasında, `´etik´e dair hiçbir şey yoktur. Onlar için önemli olan paradır. Yarın CHP iktidarında da kendilerine yer bulmak için, `´en sıkı Kemalist´´ olurlar.
Engin Ardıç gibiler, şu sıralar, `´yükselen değer´´ olan AKP´den nemalanıyorlar. Devletin `´ayrıcalıklı´´ kredisiyle alınmış olan Sabah´ta, kamunun parasıyla kamuya küfrediyorlar. Bunu da `´demokrasi´´ adına yapıyorlar. Ardıç, sola küfredip aklınca bizlere `´demokrasi´´ dersi verirken, gazete binasının önündeki grevi görmezden geliyor. Emekçiler, en temel hak olan `´örgütlenme hakkı´´nı kullanmak istedikleri için kapının önüne konuluyorlar. Ve grev, mahkeme kararıyla sona erdiriliyor.
GÖREV ADAMI!
Ardıç bunları bilmeyebilir. Çünkü; evinden dışarı çıkmadığı ve günde en az 10 film seyrettiği için olan bitenden haberdar olmayabilir. Zaten olmasına gerek de yok. O kendisine verilen görevi, layıkıyla yerine getiriyor. Birgün CHP´ye, birgün Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal´a, diğer gün de muhalefetteki diğer partilere sövüyor. Ardıç sövdükçe, gazetenin tirajı da düşüyor. Yazı İşleri ve Reklam Grubu, bu yüzden toplantıda kavga ediyor.
TİRAJ DÜŞTÜKÇE KAVGA BÜYÜYOR
Reklamcılar, `´Gazetenin okuru B Grubu´na döndü. Reklam alamıyoruz´´ diyor. Yazı İşleri ise, AKP´ye hizmet etmenin verdiği güvenle, yaptıklarının doğru olduğunu savunuyor. Hafta içi 260 bine düşen tirajda, belli ki Ardıç´ın da büyük payı oluyor.
Bu `Ardıç Kuşu´ geçen hafta Sayın Genel Başkanımıza, ardından da bize yönelik bir yazı kaleme aldı. Önce üstünde durmak istemedim. Ciddiye almaya gerek görmedim. Fakat; içinde o denli `´cahilce´´ söylemler vardı ki; `´Bu kadar cehalet sadece eğitimle olur´´ sözü aklıma geldi. O yüzden, Ardıç Kuşu´nun cehaletiyle zehirlenen okurlarına bazı gerçekleri anlatmakta fayda var diye düşündüm.
NE DEDİĞİMİZİ BİLE ANLAMAMIŞ
`´Ardıç Kuşu´´ AKP´ye yaranmak için, bizim `´Florya Güneş Plajı halka açılsın´´ eylemiyle aklınca dalga geçmiş. `´Güneş Plajı´´ ile `´Güneş Motel´de yapılan pazarlığı´´ bile ayırd edemeyen Ardıç Kuşu, daha baştan `´falso vermiş.´´ Bizim `´Burada Ata´mız da denize girerdi, biz de girmek istiyoruz´´ söylemimizi aklınca `´eleştirmiş.´´
Ardıç Kuşu demiş ki; `´Böyle Atatürkçü olunuyorsa, Gürsel Tekin Haydarpaşa´dan trene binsin, Ankara´ya gitsin. Uçağa binmesin.´´
ARDIÇ TARİH DE BİLMİYOR
Ardıç gibi bilimden uzak kafalar, ne Atatürk´ü anlar, ne CHP´yi... Bu yüzden, Ardıç´a biraz `´tarih´´ biraz `´ekonomi´´ biraz da `´siyaset´´ anlatmak gerekiyor:
Engin Ardıç, "Atatürk uçağa binmezdi" diyor. Eğer o günün koşullarında Atatürk isteseydi, en ileri model uçağa biner, Cumhuriyet kurulduktan sonra yurt dışı gezi yapsaydı, son model uçakla giderdi. Ki; Atatürk, `´İstikbal Göklerdedir´´ diyerek, iki türlü mesaj vermiştir.
Bilimi ve teknolojiyi o dönem dahi yakından takip eden Atatürk, uçak almak istese, onun da en ilerisini ve kalitelisini alırdı. Atatürk´ün yurt gezilerinde treni tercih etmesinin temel nedenleri vardır. Birincisi genç Cumhuriyet´in demiryolu hamlesine verdiği önemi göstermektir.
NEDEN DEMİRYOLU?
İkincisi yurt gezilerinde mümkün olduğunca halkla birlikte olmak, halka katılmak, halkla kaynaşmak arzusudur. Üçüncüsü tren yolculuğundan keyif almasıdır. Uçağı tercih etmemesinin temel sebeplerinden biri de bineceği bir planörün düşmesidir. Bu belki Atatürk üzerinde psikolojik bir etki yaratmış olabilir.
AKP MİLLETVEKİLİNE SORSAYDI...
Unutmamak gerekir ki: Atatürk´ün Türkiyesi, hem de özel girişimcileri eliyle (Nuri Demirağ ve Vecihi Hürkuş), Türkiye´de uçak yapabilen, yerli uçak sanayisi kurabilen ve ürettiği uçaklar Türkiye´de uçarken, yurt dışından sipariş alan bir Türkiye´dir. Ardıç, bu konuda Demirağ´ın halen AKP milletvekili olan torunu ve Ardıç´la aynı gazetenin çizeri olan Salih Memecan´ın eşi Nursuna Memecan´dan bilgi alsa iyi eder. Cehaletini belki biraz da böyle kapatabilir.
Şimdi yeniden dönelim sahil meselesine:
Ardıç, halkın Florya sahilinde denize girmesini istememizden neden rahatsız oluyor? Ardıç halktan neden bu kadar nefret ediyor? Nedir halka olan bu kini? Halk Florya sahilinde denize girse, Ardıç buna niye öfkelenir? `´Milli irade´´nin denizden, sahilden yararlanmasına karşı çıkmanın anlamı nedir? Ayrıca, Ardıç Kuşu´nun nemalandığı AKP, iktidara geldiğinde, `´İstanbul´daki tüm sahilleri halka açacağız´´ diyordu.
'KADİR TOPBAŞ AKP'LİLERİ ZEHİRLİ PLAJA SOKUYOR!'
Ardıç Kuşu, Kadir Topbaş´ı aklamak isterken, `´Orada kolibasili var, bu yüzden kapalı´´ diyor. İyi ya Ardıç Kuşu, anlamadığın yer de tam burası. Belediyenin görevi, `´sahili temizletip halka açmaktır.´´ Biz de `´belediye görevini yapsın´´ diyoruz. Senin mantığın tam da, `´Okullar olmasa Milli Eğitim´i ne güzel idare ederdik´´ anlayışı: `´Kolibasil var, kapatalım sahili.´´
Hayır, o sahil açılsın ve herkes denize girebilsin. Ardıç Kuşu, okuduğunu anlamadığı için, ne istediğimizi de bilmiyor. Orayı hala kapalı sanıyor. Oysa ki; biz şunu istiyoruz: `´SAHİL HERKESE AÇILSIN.´´
AMAN TOPBAŞ DUYMASIN, İŞİNDEN OLURSUN
`Herkese´ kapatılan sahil, SADECE AKP´lilere açılıyor. AKP´liler orada denize girebiliyor. Belediyede çalışan bürokratlar ve eşleri, Güneş Plajı´ndan yararlanıyor. Ardıç bunu bilmediği için, `´Orada kolibasil var, bu yüzden kapalı´´ diyerek Kadir Topbaş´ın, kendi personelini zehirlediğini de söylemiş oluyor. Aman bir daha böyle laflar etme, Sabah´taki köşenden olursun... Ne olduğunu bile anlamazsın...
YAZILARINDA EDEBİ ÜSLUP DA KALMADI
Ardıç Kuşu, aynı yazıda, eskisi gibi kıvrak olmayan kalemiyle, bize bazı sorular yöneltiyor. `´Efendim Atatürk gibi yaşayacaksanız, onun gibi eski yazıyı niye kullanmıyorsunuz?´´ diyor. Safsatanın ötesine geçmeyecek bu sözleri, Ardıç´ın önce kendi patronuna sorması gerekmiyor mu? Ne diyor Ardıç´ın meslek büyükleri: `´Patronuna soramayacağını, başkasına da sormayacaksın.´´
O halde, Ardıç´a birkaç soru da biz yöneltelim:
Bu sorulara cevap verirse `´düzeyli ilişkimiz´´e devam ederiz. Cevap veremediği taktirde, başka sorular da sorarız:
ARDIÇ BUNLARI NEDEN SORMUYOR?
Biz insan olarak da, Atatürkçü bireyler olarak da, sosyal demokrat bir parti olarak da sahillerimizin halka açık olmasını, halkın plajlardan ücretsiz ya da çok makul ücretlerle yararlanmasını, sahillerdeki parklardan ücretsiz yararlanmasını, uygun fiyatlarla çayını, kahvesini içmesini, deniz temizse ve koşullar uygunsa denize girmesini savunuruz.
Peki Sn. Ardıç siz, o sahildeki rantsal dönüşümü ve bunun getireceği büyük parasal bölüşümü yazmamayı, şehrin yeşil alanlarının, parklarının, sahillerinin talan edilip, yandaş sermayeye verilip, beton yığınlarına dönüşmesini görmezden gelmeyi, üzerine gitmemeyi gazeteciliğin gereği saydığınız için mi, bunları kaleme almıyorsunuz?
CHP´nin siyasi geleneğinde ilericilik, çağdaşlık, halkçılık, devrimcilik var. Peki sizin tetikçiliğini yaptığınız başbakanın siyasi geleneğinde ne var? Gudbettin Hikmetyar´ın dizinin dibinde oturmaktan, demokrasiyi tramvaya benzetmekten başka?
BU ÖĞÜTLERİ PATRONUN OLAN BAŞBAKAN'A VERMEYİ UNUTMA KÖŞENDEN
Bugünü açıklamak için ille de siyasi tarihe ve ideolojik geçmişe bakmak gerekirse, ki biz geçmişimizle övünüyor ve ona sahip çıkıyoruz, tetikçiliğini yaptığınız başbakanın da uçağa binmemesi, deveyle seyahat etmesi gerekir. Diş fırçası kullanmayıp, misvak kullanması şarttır. Takım elbise yerine, sarık ve cüppeyle gezmesi kaçınılmazdır. Traş olmayıp sakal bırakması, çocuklarını `´büyük şeytan´´, `´Siyonist´´ ve `´Hristiyan´´ ABD´ye işletme okumaya değil, Mısır´a El Ezher Üniversitesi´ne hadis ya da fıkıh eğitimine yollaması elzemdir.
Yine çocuklarının, damatlarının, gelinlerinin ve dünürlerinin medya, bilişim, iletişim, denizcilik, kuyumculuk gibi ileri teknolojinin yoğun olduğu sektörlere heves etmemesi, hayvancılıkla uğraşması gerekir. Eğer o kesmiyorsa hacı yağı, zemzem, gülsuyu ya da kahve ticaretiyle ilgilenmelidirler.
AMA ATA BİNMESİN SAKIN!
Yine bu mantıkla başbakanın tatillerini 7 yıldızlı, süper lüks otellerde değil, Arabistan çöllerindeki Bedevi çadırlarında geçirmesi gerekmez mi? Bilgisayara meraklı olan başbakanın, bu alışkanlığından hemen vazgeçip, `´ya lelli´´ dinlemesi ya da cirit oynaması gerekir. Ama ata binemediği için ciritten uzak durmasını tavsiye ederiz.
`´Güneş Motel´´ pazarlıklarını Güneş Plajı´yla karıştıran Bay Engin Ardıç´ın, AKP´nin yaptığı hiçbir pazarlığı anımsamaması, gazetecilikle değil, ancak ruh ve sinir hastalıkları uzmanlarının ilgi alanına girecek kimi hastalıklarla açıklanabilir.
VAKTİN OLURSA, GEL KAPİTALİZM İLE EMPERYALİZMİ DE ANLATAYIM
SON BİR NOT DAHA: Engin Ardıç, "Gürsel Tekin"in ticari faaliyetleri" derken, ne tarih, ne siyaset, ne de iktisat bilmediğini ortaya koymuş. Çünkü kişinin ticaret yapması ayrı şey, soysal demokrat dünya görüşünü savunması ve Atatürkçülüğü benimsemesi ayrı şeydir. Yine kişi hem ticaret yapıp, hem de vahşi kapitalizme ve onun ileri, sömürücü bir aşaması olan emperyalizme karşı çıkabilir. CHP bu anlamda serbest ticareti de, sosyal devleti de aynı anda savunan bir partidir. Ve yine CHP, aynen Atatürk´ün dediği gibi, "bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı" bir partidir.
(*) `´Ardıç Kuşu´´ nasıl yaşar, nereden beslenir? Okurlarımız bunu internetten öğrenebilirler.
Gürsel Tekin/gerçekgündem.com