03 Ağu 2014 15:03 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:31

O polislerden neden şikayetçi olmadı?

Ünlü yazar, Cemaatçi polislerin kendisini neden dinlediğini ve söz konusu polislerden neden şikayetçi olmadığını anlattı..

Cemaat'e yakın polislere yapılan 22 Temmuz Operasyonu ile ortaya çıkan belgelerle yasadışı şekilde dinlendiği ortaya çıkan Sözcü gazetesi yazarı Oray Eğin, bugünkü yazısında Cemaatçi polislerin kendisini neden dinlediğini ve söz konusu polislerden neden şikayetçi olmadığını anlattı.
İşte Eğin'in o yazısından çarpıcı bir bölüm:
LOS ANGELES'TAN SANTA BABARA'YA OKYANUS KOKUSU...
"Polislerin beni dinlediğini öğrendiğimde Los Angeles'tan Santa Barbara'ya kadar olan kıyı şeridinde, açık camlarından içine okyanus kokusu giren bir arabada ilerliyordum. Kırmızı ışıkta Barış Terkoğlu'nun attığı bir tweet'ten haberim oldu tutuklanan polislerle ilgili ortaya çıkan soruşturmanın sonucundan; sadece 140 karakterlik bir bilgiydi.
Hiç ama hiç şaşırmadım. Ama işin ilginci hiç ama hiç merak etmedim bile. Sonuçta yıllardır dinlendiğimi biliyordum.
Aklımda, hayatım boyunca takıntılı hayranı olduğum Michael Jackson'ın Santa Barbara yakınlarındaki malikanesini görmek vardı. Tabii ki bunun imkansız olduğunu biliyordum ama en azından pek çok ünlünün yazlık evinin olduğu bu kıyı şehrinin sokaklarında onun da ruhunun dolaştığını düşünüp kendimi avutuyordum.
Yaşadığı yıllar boyunca hayatının bir kısmını Cambridge, MA'de; bir kısmını da Santa Barbara'da geçiren Julia Child'ın bir televizyon programında beğendiğini dile getirdiği küçük bir 'taco' restoranının önündeki kuyruğa geldim.
Kuyruk beklerken California güneşi ekranı okumayı zorlaştırsa da Türkiye'de tam olarak ne olduğunu anlamak için telefonuma baktım. Yine bilmediğim hiçbir şey yoktu.
2008'DEN BERİ HEP DİNLENİYORDUM
Türkiye, bizi korumakla görevli polisin bizzat suç işlediği bir ülke olduğu için hiçbir şey şaşırtıcı gelmiyor artık. 2008'den beri beni dinlediklerini biliyordum. 90'ların ortalarından beri kullandığım cep telefonu numaram, e-mail adresim, sadece numarasını beğendiğim için tuttuğum ama hiç kullanmadığım telefon hattım hep takip altındaymış. Zaten bugüne kadar dinlendiğimin, takip edildiğimin her türlü işaretini de göstermişlerdi bana. Gerektiğinde konuşmalarımı da sızdırıp beni vurmaya çalışarak.
2008'den beri beni dinliyordu polis, çünkü ben 2008'den beri polisin yaptığı türlü pislikleri ısrarla, inatla yazıyordum.
OYKANUS ÖTESİ UÇAMAZ RAPORU ALAN POLİS ESKİSİ
Mesela, "Okyanus ötesi uçamaz" diye rapor alıp görevli devlet memuru olmasına ve görevi bitmesine rağmen Amerika'da kalan bir polis eskisi benim yazılarım sayesinde zorla Türkiye'ye getirilmiş, hakkında benim yazılarıma dayanarak soruşturma açılmıştı. Üstelik hem polis, hem köşe yazarıydı. Alışılmadık bir kombinasyon. Şimdi ne tesadüf ki okyanus ötesi uçabiliyor ki Amerika'da bulunduğu ortaya çıktı.
Beni hedef almaları çok normaldi.
BULDUKLARI TEK ŞEY BİR KÜFÜRLÜ KONUŞMAYDI
Her türlü iletişimimi izlemelerine rağmen hakkımda bir tane bile pislik bulamadılar. Buldukları tek şey bir-iki tane küfürlü konuşmaydı; bu sayede ancak taşra kompleksini bir türlü üzerinden atamayan (ve atamayacak) bir çocuğu manipüle etmeyi başardılar.
O KONUŞMA OLMASA BİLE AKŞAM'DAN ATILACAKMIŞIM
Tek becerebildikleri eski çalıştığım gazeteden beni attırmak oldu; bir süre sonra o gazeteye devlet el koydu zaten. Şimdi bakıyorum da, o telefon kayıtlarıyla atılmasam bile zaten bir süre sonra atılacaktım.
Sonuçta susturamadılar, yok edemediler, aç bırakamadılar; sanırım bu yüzden de hırslandılar.
Santa Barbara'da kuyruktayken aklımdan şu son beş-altı sene geçti ve yanımdaki arkadaşıma, "Bugün sanki bir dönemin resmen bitip, bir başka dönemin başladığını hissediyorum" dedim. Taco'larımızı yedik, arabaya döndük ve yola devam ettik.
(...)
"Şimdi ben neredeyim? Beni dinleyen polisler nerede?" diye düşündüm.
Haksız yere hapse atılan OdaTV'den Müyesser Yıldız her yazısının sonunda Silivri, Metris gibi cezaevlerine selam yolluyor. Cezaevlerindeki sakinler değiştiğine göre bu geleneği hâlâ sürdürür mü bilmiyorum, ama bir kereliğine de bu selamı ben göndereyim.
ZORUNLU BİR AÇIKLAMA
Benimle birlikte dinlenen gazetecilerden Fikret Bila ve Fatih Altaylı dinlemelerden şikayetçi olmuş. Ben kendimi onlar kadar ciddiye almadığım için şikayetçi falan olmuyorum.
Birincisi bu kavganın tarafı değilim, o yüzden de saf tutmuyorum.
İkincisi, bu kavganın kodlarını çok iyi biliyorum ve hiç ama hiç bulaşmak istemiyorum.
Kirli bir siyasi orji bitti, o kadar. Kirli işleri yapan paralı askerler de kullanılıp atıldı, bu kadar basit. Benim için iki tarafın da birbirinden farkı yok.
Daha da basiti, ortada hırsızlık, yolsuzluk olmasaydı bu fişlemeler, yasadışı dinlemeler de hiç ortaya çıkmayacaktı.
Zira yakın zamana kadar herkes bu orjiden keyif alıyordu.
O yüzden ben bu kavganın tarafı değilim.
Bu şikayetçi olma furyası Hanefi Avcı'ya karşı da kamuoyu oluşturmak için yakın zamanda yapılmıştı. Savcılar gazetecileri, "Bakın sizi dinlemiş, şikayetçi misiniz?" diye davaya dahil etmeye çalışmıştı.
Hatta gazetecilere kayıtları dinletilmişti bizzat.
OdaTV Davası'nda da Nazlı Ilıcak şikayetçi olmuş, sonra tek bir konudaki şikayeti sanki tüm davanın şikayetçisi gibi gösterilmişti kurnazca bir oyunla.
Tepkiler üzerine şikayetini geri çekti.
Kim bilir Fikret Bila ve Fatih Altaylı bilmeden neden şikayetçi oldular.
Ama şunu da söyleyeyim. İkisinin şikayetçi olmasında da ironik bir taraf var. Şimdi, "Mağduruz" diyorlar da, ikisi de son yıllarda hiç bedel ödemedi ki bu düzen sürerken.
Hatta aldıkları pozisyonlarla kendilerini korumayı bildiler ve hep ödüllendirildiler.
Biri askerin safından Erdoğan'ın safına jet hızıyla geçip ödüllendirildi, diğeri her türlü mesleki rezilliği ortaya çıkmasına rağmen hâlâ hiç ama hiç utanmadan fikir beyan ediyor, edebiliyor."