"O İNSAN İSE BEN KATIRIN TA KENDİSİ OLAYIM!" YILMAZ ÖZDİL VE ULUDERE YAZISINI TOPA TUTTU!
Vatan yazarı Mutlu Tönbekici, Hürriyet yazarı Yılmaz Özdil'İ yerden yere vurdu.
Hepsi viski yüzündenmiş..
Basınımızın ırkçılıktan sorumlu yazarımız Yılmaz Özgevrek teşhisi koymuş:
Uludere’de bombalanıp ölen çocuklara üzülenler “entel barların romantik tayfası” imiş.
“50 liracık için hayatını tehlikeye atmak zorunda kalan masum köylü” diye (saf saf) ahlanıp vahlandıklarımız esasen ayda 15 bin lira kazanan A plus zengin işadamlarıymış.
“Bu nasıl bir hesaptır ya Rabbim?” diyemeden kendisinin başka bir über mensch tespiti ile devam ediyoruz:
Bu “entel barların romantik tayfası”nın, kaçakçılık için kullanılan katırlarla ortak noktaları da varmış!
Neymiş?
İkisi de viski içermiş!
Kaçakçılar, daha enerjik olsun, daha çok kaçak mal taşıyabilsinler diye katırlara viski verirlermiş. Zira kaçak olduğu için nasılsa sudan ucuzmuş.. Daya viskiyi, taşıt mazotu.
Entel barların romantik tayfası neden katırlar gibi viski içermiş peki? Yazık ki bu konudaki değerli fikrini öğrenemiyoruz. Değinme gereği duymamış.
***
Fakat açık olmak gerekirse Yılmaz Özgevrek ile ortak noktam olacağına bir katırla ortak noktam olmasını tercih ederim. Söyleyin o ne içiyorsa ben ondan içmeyeyim.
Hatta o kadar ileri gidiyorum ki o insan ise ben katırın ta kendisi olayım.
Yazık ki onun sandığı (ve nedendir bilinmez çokça arzu ettiği) gibi viski içmiyorum. Daha doğrusu içemiyorum. Midem yanıyor. Yeterince katırlık yok herhalde kanımda. Fakat merak buyurmasın, bundan sonra iyi bir katır olmak için elimden geleni yapacağım. Arpadan başlayıp viskiye doğru gideceğim. Hem bak hayat bilgisi dersi gibi oldu: Viski de arpadan yapılmaz mı zaten... A ha ha haa.. Kahvaltıda arpa ezmesi, öğlen malt çorbası, akşama da viskili bonfile... Olmaz mı? Yok daha basit beslenmem uygun görülüyorsa o da olur. Arpa haşlama, sulu viski. İyi bir katır hiç bir durumda ses çıkarmaz!
Ölen insanlara üzülen tanıdıklarım da viski içmiyorlar gerçi. Entel bara da gitmiyoruz. Entel bar denilen şeyin tedavülden kalması da herhalde bir on yıl oluyor ama Yılmaz Özdomat Türkiye’nin “1942 Nazi Dönemi”nde yaşadığı için 2012 yılında olup bitenlere intikal edemiyor doğal olarak. 70 yıl geriden takip etmek de ayrı bir marifet tabii.. Konu sıkıntısı çektikçe İzmir Metropoliti Hrisostomos’un olağanüstü hainliğinden ve feci sonundan (sanki iki hafta önce cereyan etmiş gibi müthiş bir şevkle, nefretle, tiksintiyle ve intikam arzusuyla) söz edip durması boşuna değildir. Irkçılığı kaşıma, destekleme, yayma ve sevdirme tim başkanı olarak vazifesini yapıyor bittabii delikanlı.
Fakat ne güzel yıllardı di mi onlar! O 40’lı yıllar neden sanki şöyle bir seksen yıl sürmedi ki! (Yoksa sürdü mü?) Kime gıcık kaptıysan topluca yok edebiliyordun. Almanlar nefis bir örnek olmuş, ırkçılık, soykırım vakıa-ı adiyeden olmuş. Bul sen de “ötekini”, bas kurşunu... Dersim’de bir iki yıl önce 13 bin insan kurşunlanmış, bombalanmış, kimsenin umuru olmamış mesela. O dönemde “entel bar” olmadığı için mi acaba?
Sonra canın Yahudilerden, Rumlardan mı kurtulmak istiyor, malları Türklerin eline mi geçsin istiyor? Koy misler gibi “Varlık Vergini” bitir işi.. Bir Allah’ın kulu laf etmiş mi? Üzülmüş mü Aşkale’ye gidenler ve dönemeyenler için? Haksız yere ellerinden malları alınıp haraç mezat satıldığı için? Hayır. Entel barlar ve romantik katırlar halen gelmemiş dünyaya belli ki. Viski de yokmuş zaten o günlerde.
Hepsi o iğrenç sıvı yüzünden değil mi paşam? O gelmeseydi memlekete, ne güzel yönetecektiniz biz katırları...
Mutlu Tönbekici/Vatan