06 Ağu 2010 11:37
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 11:31
''O GECE ÜZÜNTÜDEN UYUYAMADIM!''
Yeni Şafak yazarına vicdan azabı çektiren olay ne?
AK Parti’nin gizli ’işbirlikçisi’ olan partiyi açıklıyorum!
Kılıçdaroğlu’nu çok acımasız eleştirdirdiğimi dillendiren CHP’li okurlara kimi zaman hak vermiyor değilim.
Doğrudur; muhalefete demir atmış bir partinin çiçeği burnunda genel başkanına gereğinden fazla yüklenmiş olabilirim.
Hatta...
İktidar dururken muhalefeti eleştirmek başlı başına "acımasızlık" sayılabilir.
Ayıptır söylemesi; gördüğünüz gibi "empati" hususunda da "acımasızım!"
Sırf bu özelliğimden ötürü nasıl vicdan azabı çektiğimi ne siz sorun, ne ben anlatayım!
Kılıçdaroğlu hakkında yazdığım bir yazının internet medyasında "Yeni Bir Temel Doğuyor" şeklinde yankı bulması bile beni o kadar üzdü ki, o gece üzüntümden uyuyamadım.
"Gandi" bilemedin "Karaoğlan" olmaya çalışan adamı sen kalk "Temel" yap!
Olacak şey mi?
Gerçekten üzüldüm!
Zaten üzülmeseydim "acımasız" eleştiri yaptığımı söyleyenlere hak vermezdim.
Gelgelelim, Kılıçdaroğlu benden bin kat daha "acımasız!"
Yoo, hayır; Erdoğan’a yahut bir başkasına karşı değil, bizzat kendine!
Gerçekten de kendine çok "acımasız" davranıyor.
CHP Genel Başkanı olarak yüklendiği görev o kadar ağır ki, kaldırılacak gibi değil.
Bu görevi kabul etmekle bizzat kendine karşı ne kadar "kıyıcı" olduğunu kanıtladı.
O kadar korkunç bir görev ki bu; hem değişmiş gibi görünmeye çalışacak, hem milim değişmeyecek!
Hem demokratikleşmeden yanaymış gibi olacak, hem statükoyu kanının son damlasına kadar savunacak!
Hem darbelere karşı çıkıyormuş gibi yapacak, hem "35’nci madde"nin "postmodern" darbe yapmaya cevaz verecek tarzda düzenlenmesini teklif edecek!
Hem reformlardan yanaymış gibi duracak, hem anayasaya "hayır" diyecek!
Hem Gürsel Tekin’le "çarşaf açılımı" falan yapacak, hem peygamberimize saygısızlık eden Önder Sav’ın sözünden çıkmayacak!
Hem başörtüsüne özgürlüğü savunacak, hem karşı çıkacak!
Hem askeri vesayete karşı çıkıyormuş gibi yapacak, hem de, "Askerlerin terfilerindeki teamüllere siyasetin çok fazla burnunu sokmaması gerekiyor..." diyecek.
Yahu ona bakarsan HSYK’nın da teamülleri var; Yargıtay’ın da teamülleri var; Anayasa Mahkemesi’nin de teamülleri var...
"Statüko" dediğin baştan aşağı teamül demek zaten!..
Dersim’de başka Ankara’da başka, dün başka bugün başka, orda başka burda başka olmak nasıl bir şeydir Allah aşkına?!
Hangi bünye bu kadar ağır yükü kaldırabilir ki!
Etyen Mahçupyan geçen günkü yazısında "Cambaz bu tempoda daha ne kadar gidebilir?" demişti.
Bence hiçbir cambaz bu tempoda gidemez!
Ama...
Kılıçdaroğlu gidebilir.
Zaten gittiği için "Yeni bir Temel doğuyor" deniliyor ya! (Hay aksi, yine vicdan azabı çekeceğim.)
Bir de, 27 Nisan Muhtırasının mimarı Büyükanıt’ı Ak Parti’nin işbirlikçisiymiş, çıkar ortağıymış gibi gösterme cambazlığı var!
Büyükanıt dediğiniz adam CHP’nin, topyekûn ulusalcıların, hatta Cumhuriyet Mitinglerinizin kahramanı değil miydi?
Darbe yapamadığı için mi Ak Parti’nin "işbirlikçisi" oldu?
Muhtıranın verdiği coşkuyla "Gidecekler! Bir daha dönmemek üzere gidecekler..." diye bağıran Onur Öymen’in sesi hâlâ kulaklarımızda!
Ak Parti’nin seçim zaferi elde etmesini "Büyükanıt / 27 Nisan muhtırası" işbirliğine bağlayan Kılıçdaroğlu’nun mantığından hareket edecek olursak, mahut muhtırayı savunan CHP "işbirlikçinin" önde gideni demektir.
Hem de AK Parti’nin bidayetinden beri işbirlikçisidir.
Bu millet her şeyden evvel bürokratik vesayetten, bürokratik vesayetin yılmaz savunucusu CHP’den hesap sormak için Ak Parti’ye koşmuyor mu?
Salih Tuna/Yeni Şafak
Kılıçdaroğlu’nu çok acımasız eleştirdirdiğimi dillendiren CHP’li okurlara kimi zaman hak vermiyor değilim.
Doğrudur; muhalefete demir atmış bir partinin çiçeği burnunda genel başkanına gereğinden fazla yüklenmiş olabilirim.
Hatta...
İktidar dururken muhalefeti eleştirmek başlı başına "acımasızlık" sayılabilir.
Ayıptır söylemesi; gördüğünüz gibi "empati" hususunda da "acımasızım!"
Sırf bu özelliğimden ötürü nasıl vicdan azabı çektiğimi ne siz sorun, ne ben anlatayım!
Kılıçdaroğlu hakkında yazdığım bir yazının internet medyasında "Yeni Bir Temel Doğuyor" şeklinde yankı bulması bile beni o kadar üzdü ki, o gece üzüntümden uyuyamadım.
"Gandi" bilemedin "Karaoğlan" olmaya çalışan adamı sen kalk "Temel" yap!
Olacak şey mi?
Gerçekten üzüldüm!
Zaten üzülmeseydim "acımasız" eleştiri yaptığımı söyleyenlere hak vermezdim.
Gelgelelim, Kılıçdaroğlu benden bin kat daha "acımasız!"
Yoo, hayır; Erdoğan’a yahut bir başkasına karşı değil, bizzat kendine!
Gerçekten de kendine çok "acımasız" davranıyor.
CHP Genel Başkanı olarak yüklendiği görev o kadar ağır ki, kaldırılacak gibi değil.
Bu görevi kabul etmekle bizzat kendine karşı ne kadar "kıyıcı" olduğunu kanıtladı.
O kadar korkunç bir görev ki bu; hem değişmiş gibi görünmeye çalışacak, hem milim değişmeyecek!
Hem demokratikleşmeden yanaymış gibi olacak, hem statükoyu kanının son damlasına kadar savunacak!
Hem darbelere karşı çıkıyormuş gibi yapacak, hem "35’nci madde"nin "postmodern" darbe yapmaya cevaz verecek tarzda düzenlenmesini teklif edecek!
Hem reformlardan yanaymış gibi duracak, hem anayasaya "hayır" diyecek!
Hem Gürsel Tekin’le "çarşaf açılımı" falan yapacak, hem peygamberimize saygısızlık eden Önder Sav’ın sözünden çıkmayacak!
Hem başörtüsüne özgürlüğü savunacak, hem karşı çıkacak!
Hem askeri vesayete karşı çıkıyormuş gibi yapacak, hem de, "Askerlerin terfilerindeki teamüllere siyasetin çok fazla burnunu sokmaması gerekiyor..." diyecek.
Yahu ona bakarsan HSYK’nın da teamülleri var; Yargıtay’ın da teamülleri var; Anayasa Mahkemesi’nin de teamülleri var...
"Statüko" dediğin baştan aşağı teamül demek zaten!..
Dersim’de başka Ankara’da başka, dün başka bugün başka, orda başka burda başka olmak nasıl bir şeydir Allah aşkına?!
Hangi bünye bu kadar ağır yükü kaldırabilir ki!
Etyen Mahçupyan geçen günkü yazısında "Cambaz bu tempoda daha ne kadar gidebilir?" demişti.
Bence hiçbir cambaz bu tempoda gidemez!
Ama...
Kılıçdaroğlu gidebilir.
Zaten gittiği için "Yeni bir Temel doğuyor" deniliyor ya! (Hay aksi, yine vicdan azabı çekeceğim.)
Bir de, 27 Nisan Muhtırasının mimarı Büyükanıt’ı Ak Parti’nin işbirlikçisiymiş, çıkar ortağıymış gibi gösterme cambazlığı var!
Büyükanıt dediğiniz adam CHP’nin, topyekûn ulusalcıların, hatta Cumhuriyet Mitinglerinizin kahramanı değil miydi?
Darbe yapamadığı için mi Ak Parti’nin "işbirlikçisi" oldu?
Muhtıranın verdiği coşkuyla "Gidecekler! Bir daha dönmemek üzere gidecekler..." diye bağıran Onur Öymen’in sesi hâlâ kulaklarımızda!
Ak Parti’nin seçim zaferi elde etmesini "Büyükanıt / 27 Nisan muhtırası" işbirliğine bağlayan Kılıçdaroğlu’nun mantığından hareket edecek olursak, mahut muhtırayı savunan CHP "işbirlikçinin" önde gideni demektir.
Hem de AK Parti’nin bidayetinden beri işbirlikçisidir.
Bu millet her şeyden evvel bürokratik vesayetten, bürokratik vesayetin yılmaz savunucusu CHP’den hesap sormak için Ak Parti’ye koşmuyor mu?
Salih Tuna/Yeni Şafak