27 Eyl 2011 11:20 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:50

O DÖNEM BENİM İÇİN BEYİNSİZ DENDİ!

İclal Aydın, Berin Yavuzlar'a üçüncü evliliğinden sonraki dönemde çok kırıldığını açıkladı.

GÜZEL VE BAŞARILI KADININ YERİ
"Güzel ve başarılı bir kadının kadınlar tarafından sevilebilmesi çok zor. Onda da rakip olmadığın sürece severler. Seni o kadar çok sevmeli ki paylaşabilmeli. Bu belki de benim televizyonda ilk keşfettiğim şeydi. Çok güzel görünmemin çok önemi yok, çok zayıf olmanın önemi yok. Ne söylediğim, insanların hayatlarına nasıl girdiğim, o kadınlar için ne ifade ettiğim daha önemli olmalı."

"Zayıf ol, zayıf ol, zayıf ol dayatması var ya, nefret ediyorum. Televizyona program yapıyorum mesela. Ekip lokmalarımı sayıyor. Müthiş bir baskı! Artık kaç kilo ekleniyorsa... Hele plazmalarda Orhan Gencebay gibi çıkıyorum."

"İyi bir aşk yaşamanın da bir bedeli var, evet. Yakışıklı bir adamla birlikteysen onun bedeli daha büyük olur her zaman. Dünyanın en güzel kadını da olsa kadınlarda şöyle bir tepki var; sanki o yakışıklı adam her an ulaşılabilir birisi ve yanında o kadın olmasa hay Allah aslında onun olacaktı! Güzel bir kadına o kadar acımasız davranılmıyor birisiyle birlikte olduğu zaman."

ÜÇÜNCÜ EVLİLİK VE ARDINDAN GELEN AŞK
"Üçüncü evliliğimden sonraki dönemde kadınlığıma, fiziğime, mesleğime söylemedikleri şey kalmadı. Perişan etti beni. Unutuyorsun ama. Şu anda çok önemli mi? Değil. Ama beni etkiledi mi? Etkiledi. Okurken bir yabancı gibi geliyor. Ben üzerinde şaka yapıyorum. Baktım ki anlamıyorlar şakasını da yapmıyorum artık."

"O dönem benim için beyinsiz dendi örneğin. Hatta birisi şey yazmıştı; ’Bu kadınla evleneceğine adam eşcinsel olsaydı daha iyiydi.’ Zor bir dönemdi. Hâlâ da bu konu söz konusu olduğunda aynı vahşilikle dokunmaya bayılıyorlar. Nedenini bilmiyorum; üstelik ben affettim, unuttum her şeyi. İçime kapandım, kimseyle görüşmedim o dönem.

"BASIN DÜNYASINDA BİR KADIN OLARAK CİDDİYE ALINMAK / ALINMAMAK

"Tabii ki ciddiye alınmadığım oldu. Bir de bunun üstüne popüler bir kadın olmayı koy. Üstelik bir de genele hitap eden, hayatın içinden çok akılda kalır bir sloganla tanındığını düşün. Yerden yere vurulmaya, sakız gibi çiğnenmeye çok müsait görünen; canı yok, kökü yok havada dolaşan bir nesne gibi algılandığım az olmadı. Bunları çok ciddiye almamak gerek diye düşünüyorum. Sadece bir fikir belirtme meselesinde değil, hayatın her alanında kadın olmanın getirdiği bir sürü dezavantajı yaşadım. Ama buna rağmen bir kadın olmanın bütün avantajlarını kullanarak da bir erkeğin ulaşamayacağı kadar büyük bir güce ulaştım bu ülkede. Bunu da es geçemem. Sonuçta beğenmeyen okumaz, (Gülerek) istemeyen küçük oğluna almaz. Bu işi hâlâ devam ettirebiliyorsam, hâlâ kitabım satıyorsa, hâlâ birtakım senaryolar bana geliyorsa ve talep görüyorsam demek ki arzu eden birileri var demektir. Bu da benim inandığım şeyin doğruluğunu gösterir."

Özel Bir Adam
Nasıl atlattın o dönemi?
İlk defa sana söylüyorum bunu; çok şahane biriyle tanıştım. Olağanüstü bir adamdı. Beni bana tekrar inandıran, bana olağanüstü şefkat gösteren, insani değerleri çok yüksek, bugün hâlâ görüştüğüm çok, çok özel bir insan. Onunla beraber dünya seyahatine çıktık. Çok özen gösterdi bana, çok titizlikle davrandı, beni tamir etti. Onunla birlikte kilo verdim, saçlarımın rengini değiştirdim, toparlandım.

Yaşadıklarına tepkisi ne oldu?
Çok farklı bir kültürel yapıdan geliyor. Gazetelerin ekonomi sayfasını okuyan, ofisinde sadece CNBC-e açık olan, beni hakikaten benimle tanıyan, magazin bilmeyen bir adam. Hiçbir bilgisi yoktu olup bitene dair ve umurunda da değildi açıkçası. Bana sadece iyi gelmedi, bana pek çok şey de öğretti. O dönem Tanrı’nın bana gönderdiği bir melekti bence.

Niye ayrıldınız o zaman? Zor olmadı mı?
Hiç kolay değildi. Ama o kadar güzel koptuk gittik ve bambaşka bir arkadaşlık geliştirdik ki ayrıldıktan epey zaman sonra bir yorumu oldu: "Standardımı o kadar yükseltmişsin ki" dedi, "Şimdi hem arkadaş istiyorum hem sevgili. Hep seninle kıyaslıyorum. Seninle birlikte olmak çok güzel ama senden ayrılmak bir süre sonra daha kötüymüş." Ayrıldıktan sonra bile beni iyileştirmeye devam etti. İyi ayrılık var mıymış hayatta? Varmış. Birinin bozduğunu başkası onardı. Tanrı böyle bir sistem yaratmış. Hiçbir şey sonsuz değil. Güzel izler bırakıyor ama bitiyor. En büyük acılar da bitiyor.

Yarayı en iyi ne kapatır o zaman?
Yarayı en iyi çok şahane acı çekmek kapatır. En kötü şey çevrendeki insanların "Tamam geçti" demesi. Ne geçmesi? Nereden biliyorsun? Anlatmadığın, kanıksamadığın, ezberlemediğin sürece geçmez. Dibine kadar yaşayıp ağlamak lazım ki tükensin. Yoksa ertelediğimiz şeylerin üzerini kapıyorsun; boşaltmamışsın dökmemişsin o çukuru. Üç sene sonra ne çürük acı çıkıyor içinden, ne çürük acı. Gel gör o zaman yani. (Gülerek) Başlık da iyi çıktı bak; çürük acı. Nereden bulurum böyle lafları. Ama hakikaten ondan sonra herkesi rahatsız edebilecek bir noktaya geliyorsun. Hayatına yeni girecek kişilere; arkadaşlara, akrabalara da bunu yapamazsın. Onların ne suçu var ki! Dibine kadar yaşayıp o çöpü boşaltmak lazım.

Aşka bakışın değişti mi 35’ten sonra?
Geçen haftaya göre bile değiştiğim için, tabii ki... Bildiğim bir tek şey asla genel yargılarla konuşmamak gerektiği ama bu değişkenlik iniş çıkış anlamında bir değişkenlik değil. Her turda başka bir deneyimle "Hım, demek böyleymiş" diye diye yol alıyorum. Hayat kınadığım, yargıladığım, ayıpladığım şeylerin pek çoğunu bana bizzat yaşattı. O kişinin pabuçlarına girmeme yardımcı oldu. Hayatı bir de öyle gördüm; bir Konya’dan bir Hanya’dan. Şunu biliyorum hayat hep şaşırtabilir. Eskiden bana bu çok kötü gelirdi; şimdi seviniyorum hâlâ şaşırabildiğime. Hâlâ hayatta göreceğim şeyler varmış. Hâlâ dediğim daha 40 yaşındayım ama biraz sıkıştırılmış bir yaşam benimki.

Peki bu güven sorununu nasıl halledeceğiz. "Erkekler yalan söyler" meselesini?
Erkekler yalan söyler evet ama söylemeyeni de gördüm. Varmış.

"Erkekler aldatır" meselesi peki?
Aldatmayanı da varmış. Bu yemek yeme biçimimiz gibi... Aslında bir zevkimiz var. Bu sadece fiziki görünümle ilgili değil. Adamların ya da kadınların hiçbiri birbirine benzemeyebilir ama özde bir yerde geçmişimizdeki bütün insanları bir araya getirsek bir yapbozu tamamlayabiliriz. Belki de bize seksi gelen erkekler ya da kadınlar duygusal anlamda bizde iniş çıkışlar yaratan, şüphe yaratan insanlar. Belki de çok emin olmadığımızı çok seksi buluyoruz.

İnsan hayatına kaç aşk sığdırabilir?
Sığdırabildiği kadar. İyi ki aşk var dünyada. Elbette hiçbiri birbirine benzemiyor. Daha birkaç gün önce yazdım insan her aşka baştan, her aşka başkasından başlıyor. Her defasında "Ah artık tecrübe ettim" dediğin şey öyle değilmiş. Yıpranmış bir makineye dönüyorsun belki ama reset’leyebiliyorsun. "Bu yolculuğa da buradan başlayayım" diyebiliyorsun. Aşkın tarifi her dönem değişiyor. Bizim kuşağımız çok hızlı değişen bir dönemi yaşıyor. Bilgiyi ikiye katlama hızı on yıl öncesine nazaran çok daha yüksek. Çölde Çay’ı seyrederken fark etmiştim. Birinin yaşadığı biricik aşkın tasvirini oturtmaya çalıştık hayatımıza. Bu kadar çok aşk yaşanmıyordu o zamanlar. Bugünse "o olmazsa öbürü" tesellisi olmadan yol almaz bu otobüs.

Kadın Olmak

Erkek egemen bir toplumdayız. Basın dünyası da öyle. Bir kadın olarak ciddiye alınmadığın oldu mu?
Tabii bir de bunun üstüne popüler bir kadın olmayı koy. Üstelik bir de genele hitap eden, hayatın içinden çok akılda kalır bir sloganla tanındığını düşün. Yerden yere vurulmaya, sakız gibi çiğnenmeye çok müsait görünen; canı yok, kökü yok havada dolaşan bir nesne gibi algılandığım az olmadı. Bunları çok ciddiye almamak gerek diye düşünüyorum. Sadece bir fikir belirtme meselesinde değil, hayatın her alanında kadın olmanın getirdiği bir sürü dezavantajı yaşadım. Ama buna rağmen bir kadın olmanın bütün avantajlarını kullanarak da bir erkeğin ulaşamayacağı kadar büyük bir güce ulaştım bu ülkede. Bunu da es geçemem. Sonuçta beğenmeyen okumaz, (Gülerek) istemeyen küçük oğluna almaz. Bu işi hâlâ devam ettirebiliyorsam, hâlâ kitabım satıyorsa, hâlâ birtakım senaryolar bana geliyorsa ve talep görüyorsam demek ki arzu eden birileri var demektir. Bu da benim inandığım şeyin doğruluğunu gösterir.

"Hayat Güzeldir" diyen birini acıtmaya çalışmak daha zevkli gelebilir mi insanlara?
Benim amcam Osman Aydın çok, çok önemli bir Kürt aydınıdır. Ailemin hepsini çok sever, sayarım. Çok entelektüel, siyasi görüşleri çok dik, çok bedeller ödemiş bir ailenin çocuğu olarak bu kadar popüler olmanın, magazin basınında yer almanın utancını çok yaşadım. En son, dedemin cenaze töreninde bir araya geldik. Bütün amcalarım oradaydı. Büyüklerin yanında ayak ayaküstüne atmayız biz, öyle bir aileyiz. Buna rağmen amcalarım beni yanlarına oturttu ve taziyeyi beraber kabul ettik. Bu önemli bir şeydir. Osman amcam, "Medarı iftiharımızsın" dedi. "Estağfurullah Amca" dedim. O da bana dedi ki, "Belki de hiçbirimizin yapamadığı şeyi yaptın. Yaş, ırk, inanç fark etmeksizin o kadar basit bir cümleyle, o kadar çok insana ulaştın ki. Sevilmek o kadar önemlidir ki. Ailemiz için bunu kaybetme. Soyadımızı taşıdığın için gurur duyuyorum." Osman amcamdan ben bunu duydum ya, gerisi önemli değil.

Kuraldışı Dergi