19 Oca 2010 11:40 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 14:03

NURAY MERT'İN "SİVİL DARBE" ÇIKIŞININ ARDINDA NASIL BİR "BİT YENİĞİ" VAR? TARAF YAZARI ÖZKÖK'E HANGİ ÇAĞRIDA BULUNDU?

4 başörtülü yazarın Nuray Mert`e destek vermesiyle başlayan medyada İslamcı kadın yazar dayanışması bozuldu. Taraf yazarı Elif Çakır `Var bir bit yeniği` başlıklı yazısında hem Nuray Mert`i hem de Ertuğrul Özkök`ü eleştirdi.


Taraf gazetesi yazarı Elif Çakır Nuray Mert´in "sivil darbe" çıkışının arkasında bir bit yeniği olduğunu kaleme aldı. Mert´in çıkışından Ak Parti´ye kapatma davası açma sürecini hazırlama gibi bir gayret olduğunu kaydeden Çakır´ın yazısı şöyle:


***


Huylu huyundan vazgeçmiyor cancağızım.


Çıkmayan candan umut kesilmez beklentisini her daim canlı tutarak göle fitne mayası atmaya devam ediyor.


Ben kendisinden "hatıralarını" bekliyordum, o ise televizyon programlarında ve köşesinde keşkelerini ve hayıflanmalarını anlatıyor.


"Yuh olsun bana" diyor, "Yayın yönetmenliğim sırasında bir türbanlı kadın keşfedebilirmişim.. Iskalamışım."


Ama bizler Özkök´ün başörtülü kadınları hiçbir zaman ıskalamadığını gayet iyi biliyoruz. Ak Parti´nin iktidara geldiği ilk yıldan bu yana, hangi hastanede başörtülü doktor var, Meclis´te kaç tane eşi başörtülü milletvekili var, bürokratik atamalarda kimlerin eşleri başörtülü (ayrıca bunun İmam-Hatipli versiyonu da var, o başka bir bahis).. çok iyi takip etmişti Özkök yönetimindeki Hürriyet. Üniversitelerin "ikna odaları"ndaki kızları da öyle.


17 Ağustos 2007´de şöyle yazmıştı kendileri:


"Günlerdir Doğan Haber Ajansı ve Hürriyet istihbaratındaki arkadaşlarımı kutluyorum.


Çok güzel bir araştırma gazetecilik yaptılar.


Türkiye´de en çok tartışılan konunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi´ne nasıl yansıdığını ortaya çıkardılar.Meclis´e giren milletvekillerinin kaçının eşi türbanlı, kaçının açık, onu buldular."


Bakar mısınız, teşekkürü hak eden ne büyük bir icraat. Ne müthiş bir sosyolojik araştırma!.. Nereden bakarsanız bakın, "Türkiye´yi tanımıyoruz" (iktidara gelinceye kadar hiç de umurumuzda değildiniz) diye bağıran ifadeler.


Şimdi de Nuray Mert´i keşfetti Ertuğrul Özkök ve onun üzerinden yeni bir atraksiyona girişti, başörtülü (halen "türban" kelimesini kullanmakta ısrar ediyor kendisi) yazarları da işin içine katarak.


Oysa Nuray Mert´in, ülke gerçeklerini yakından takip eden biri olarak 28 Şubat sürecinden bu yana başörtülü kadınları ve ülkenin samimi dindarlarına verdiği desteği hiç görmemişti Ertuğrul Özkök.


Nuray Mert, Özkök´ün bahsettiği herkesle yakından görüşen, meseleleri "içeriden bilen" biridir. Dünkü söylediklerini de, bugünküleri de herkes yakından bilir ve takip eder.


Ancak, Nuray Mert´in eleştirileri üzerinden yeni bir dalga oluşturma çabasının altında, 28 Şubat´ta Refah Partisi´nin kapatılmasında ve Ak Parti´ye açılan kapatma davasında olduğu gibi, "gazete küpürlerinden delil hazırlayan" Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılarımıza yeni bir ortam yaratma gayreti seziliyor. Niyet okumak ya da öküzün altında buzağı aramak gibi bir yanlışın içinde olup olmadığımı, şu sıralarda artık iyice dillendirilmeye başlanan yeni bir kapatma davasının içeriği ortaya çıktığında daha iyi anlayacağız.


"Herkes korku içinde", "kimse telefonla görüşemez oldu", "hükümete karşı çıkan Ergenekoncu diye yaftalanıyor", "sivil vesayet", "tek parti diktatörlüğü" gibi ifade ve kavramların yeni bir kapatma davası malzemesi olup olmayacağını zaman gösterecek.


Nuray Mert´in ve onun gibi açık yürekle birtakım doğruları dile getiren herkesin yanında olmak başka, onun üzerinden yürütülen ve artık bilinçli bir kampanyaya (ya da kumpasa) dönüştürülen fitneyi açığa çıkarmak başka bir şey.


Ne Sibel Eraslan, Ayşe Böhürler Özlem Albayrak ve Nihal Bengisu ne de Cihan Aktaş, Hidayet Şefkat Tuksal, Yıldız Ramazanoğlu gibi kıymetli isimlerin Ertuğrul Özkök tarafından onanmasına, takdir görmesine ihtiyaçları yok, bugünden sonra da olmaz olamaz.


Dostluklar için illa fikir birlikteliğine ihtiyaç olmadığını ara sıra fikri ya da şahsi kavgalar da yaşanabileceğini bilirler. Kavga etmesini bilenler yarın barışmasını da bilirler.


Dolayısıyla Özkök bunları bıraksın da hazır yoğunluğu bitmişken geçmişini muhasebe edip "gardrobunda ne kadar iskelet var" onlara baksın.


Dinç Bilgin gibi, "28 Şubat döneminde askeri bürokrasi, yargı ve basın rejimin üç ayağı olmuştu. Ben de o dönemin egemenlerindenim. Çok büyük kabahatlerimiz oldu" diyebilecek bir yüreklilik gösterse belki herkesin gönlünü alabilecek olan Özkök, yeni hamleler peşinde koşuyor, Nuray Mert´ten nemalanmaya çalışıyor.


İlgiyle izliyoruz.