Nuray Mert çok sert çıktı: Kendinizi adam mı sanıyorsunuz?
Cumhuriyet yazarı Nuray Mert iktidara yakın yazarlara yüklendi.
Güneydoğu'da yaşanan sokağa çıkma yasakları ve çatışma ortamı
neticesinde yaşanan hak ihlallerine ilişkin düzenlenen imza
kampanyasına katılan ve “Bu suça ortak olmayacağız” diyen
akademisyenlerin yaşadıklarını değerlendiren Nuray Mert, "Hiç
şaşırmadım, tüm otoriter rejimler “aydın” düşmanıdır. Farklı
düşünceden rahatsız olunan her devirde, her yönetimde, her ülkede,
özelikle de işlerin iyi gitmediği dönemlerde, bu insanlar hışma
uğrarlar. Çünkü, işlerin neden iyi gitmediği sorusuna cevap
vermekten, sorumluluk almaktan kaçınanlar, hesabı, sözlerinden
başka güçleri olmayanlara fatura etmek yolunu tutar" dedi.
Yaşananların yanı sıra, yaşananlara destek verenleri de eleştiren
Nuray Mert, "En kötüsü, siyasetçiler bir yana, “her devrin
muhafızları”nın güçlünün yanında saf tutmak üzere linç
kampanyalarının önünde koşmasıdır" ifadelerini kullandı. "Arkasına
iktidar gücünü alıp esip savuran gazeteci, yazar bozuntularına
söylenecek çok şeyimiz var" diyen Mert, "Her gün bayrağa sarılı
tabutlar içinde evine dönenler kendi çocuklarınız olsa, böyle asıp
keser miydiniz, onları savaş zaiyatı sayar mıydınız? Bırakın mafya
ağzıyla konuşmayı, önce bu soruya cevap verin!" diye devam
etti.
Nuray Mert'in, Cumhuriyet gazetesinin bugünkü nüshasında
(15 Ocak) yayımlanan köşe yazısı şöyle:
Hiç şaşırmadım, tüm otoriter rejimler “aydın” düşmanıdır.
“Aydınlar”a büyük anlam yüklüyor değilim; tam tersine eğitimin,
unvanın, diplomanın, insanlık olmayınca hiçbir anlamı olmadığını
gayet iyi biliyorum. Bugün hedef alınanlar için, “kendi doğru
bildiklerini, hesapsız ve sadece vicdanlarının sesini dinleyerek
ifade etmektenkaçınmayan insanlar” diyelim, daha doğru olur. Bu
türden insanların her söylediği doğru, haklı olmayabilir, ama doğru
bildiklerini çekinmeden söylemek ahlaki bir tutumdur, bu nedenle
önemlidir. Tam da bu nedenle her dönem başları belaya girer, çünkü
her dönem, farklı düşünenleri tehdit görenlerin hışmına uğramaları
mukadderdir. Böylesi bir tutum takınmakta, herkesin tek tek farklı
düşünceleri, yaklaşımları, çelişkileri de olabilir, bu ayrı bir
mevzudur, işin esası değildir.
Hesabı fatura etmek
Farklı düşünceden rahatsız olunan her devirde, her yönetimde, her
ülkede, özelikle de işlerin iyi gitmediği dönemlerde, bu insanlar
hışma uğrarlar. Çünkü, işlerin neden iyi gitmediği sorusuna cevap
vermekten, sorumluluk almaktan kaçınanlar, hesabı, sözlerinden
başka güçleri olmayanlara fatura etmek yolunu tutar. En kötüsü,
siyasetçiler bir yana, “her devrin muhafızları”nın güçlünün yanında
saf tutmak üzere linç kampanyalarının önünde koşmasıdır. Bir dönem,
o devrin muktedirlerinin yanında olmak adına, başörtüsü
polisliğine, “asayişçi”liğine nefer yazılan devir değişince yeni
muktedirlerin dalkavukluğuna soyunmaktan utanıp sıkılmaz. Bir
devir, halkın seçimine “yanlış seçim” diye burun kıvıranlar, güç
“yanlışlıkla seçilenlerin” eline geçince, yeni devrin
teorisyenliğine soyunmaktan mahcubiyet duymazlar. Eski devrin
mağdurları nezdinde de bunlar muteber, zamanında yanlarında olanlar
“vatanhaini” olur.
Mevcut iktidar, mağdur olduğu dönemde, özgürlükler, hakkaniyet
adına söylediği, yaptığı her şeyi tersine çevirmekte tereddüt
etmedi. O devir, kendilerine hak veren yabancıların desteği
makbulken, Refah Partisi ve Fazilet Partisi kapatıldığında AİHM’ye
başvurmak makul bir hak arama iken, şimdi “işbirlikçilik, vatan
hainliği” oldu. Geçmişte kendilerine yapılanları, misliyle şimdi
onlar yapıyor. Bu işler böyledir, böyleymiş, bir kez daha yaşayarak
görüyoruz.
Hal böyle diye, mücrim gibi susmak, ithamların gölgesinde kalmak
olmaz. Bizler ne “asayişçi- kariyerist”, ne yalvar yakar olan
“showman”iz; haysiyet sahibi insanlarız, vatan sevgisini de, insan
sevgisini de kimseden öğrenecek değiliz. Akademisyenler
bildirisinde imzası olan pek çoklarımız, izledikleri çatışmacı
siyaset yüzünden Kürt çevrelerini eleştirmekten, onlarla
tartışmaktan, zaman zaman kötü olmayı göze almaktan imtina etmeyen
insanlar. Ama, kime ne denileceğini kimseden öğrenecek değiliz.
Hele, arkasına iktidar gücünü alıp esip savuran gazeteci, yazar
bozuntularına söylenecek çok şeyimiz var; 28 Şubat’ta açıkça
haklarınız ihlal edilirken neden sesiniz bu kadar güçlü çıkmıyordu?
İktidar arkanızda diye kendinizi adam mı sanıyorsunuz? Pek çok
haysiyetli insana, “aptal veya hain deme” cüretini nereden
bulduğunuzu bilmiyor muyuz? Bir gün ak dediğine diğer gün kara
diyen, utanmazlığı ile meşhur bir adam bizden “utanç” duyuyormuş,
güldürmeyin insanı. Yürüttüğünüz linç kampanyaları ile, peşine
düştüğünüz rant kavgalarının üzeri örtülür mü sanıyorsunuz, biz
size bakıp insanlığımızdan utanıyoruz. Bırakın bizi, liderinizin,
mesai arkadaşlarınızın, pek çoğunuzun neyin peşinde olduğunu
bilmediğini mi sanıyorsunuz?
Perdeyi yırtamaz...
İktidarların, çirkinlikler, pislikler ve şahsi dertlerin peşinde
verilen kavgaların üzerini örten perdesi kalın ama “şeffaf”tır,
korkudan kimse o perdeyi yırtamaz, ama gerisini görür, bunu hiç
aklınızdan çıkarmayın! Kesin bağırıp çağırmayı, ülkede yaşanan
çatışma ve savaş halinin tek sorumlusu iktidar olmayabilir, ama
kırmadan dökmeden, barışçı bir yol ile bu hale son vermek iktidarın
sorumluluğudur, söylenen bu.
Bir şey daha var; her gün bayrağa sarılı tabutlar içinde evine
dönenler kendi çocuklarınız olsa, böyle asıp keser miydiniz, onları
savaş zaiyatı sayar mıydınız? Bırakın mafya ağzıyla konuşmayı, önce
bu soruya cevap verin! Belli olmaz, belki yarın bir gün, kan
banyosundan dem vuran mafya lideri için de, “hepimizin hissiyatını
dile getiriyordu, hepimiz için tehdit savuyordu” da dersiniz,
bizden vatan haini olmaz, ama sizden her şey beklenir.