24 Ara 2014 15:01 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:00

Nuh Albayrak'tan Ekrem Dumanlı'ya yanıt! Meğer ne büyük suç işlemişiz!

Nuh Albayrak, "bu haftaki yazımda özür dileyerek bu ilkemin biraz dışına çıkmak zorunda bırakıldım" dedi ve bir de itirafta bulundu

Star gazetesinin 14 Aralık operasyonu ile Zaman gazetesi ve Samanyolu TV'nin tepe isimlerinin gözaltına alınmasının ertesi günü attığı "İnlerine Girildi" manşeti, birbirini iyi tanıyan iki ismi ve dolayısıyla o iki ismin başında bulunduğu kurumları karşı karşıya getirdi.

19 Aralık günü tutuksuz olarak yargılanma kararı ile tahliye edildikten sonra Bugün TV'de canlı yayında Star'ın o manşetini eleştiren Ekrem Dumanlı, "o in dediğin yere 50 kere geldin, beraber namaz kıldık" diyerek Star gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak'a sert tepki göstermişti.

Zaman gazetesinin İhlas Holding ile ilgili haberlerde, Türkiye gazetesinin uzun yıllar tepe ismi olan Nuh Albayrak'ı da hedef alması bardağı taşıran son damla oldu.

Albayrak köşesinden sert bir yazı ile Dumanlı'ya ve Zaman'a yanıt verdi. Zaman gazetesinin Albayrak da Gülen'i ziyaret etmişti diyerek verdikleri fotoğraflı haberleri yorumlayan Albayrak, "bunu da ben itiraf edeyim" dedikten sonra bir kez de Gülen ile telefonla görüştüğünü, geçmiş olsun dediğini yazdı.

Bugüne dek, bireyler üzerinden bir tartışma yürütmemeye özen gösterdiğini, çünkü şartlar ne olursa olsun bütün meslektaşlarla görüşebilmek gerektiğini düşündüğünün altını çizen Albayrak, "bu haftaki yazımda özür dileyerek bu ilkemin biraz dışına çıkmak zorunda bırakıldım" dedi ve şöyle devam etti:

BU HAFTA İLKEMİN DIŞINA ÇIKMAK ZORUNDA BIRAKILDIM

"Bir yıldır kendilerini desteklemeyen bütün kişi ve kurumlara karşı karalama kampanyası yürütürken, yayınlarını beğenmediği müesseslere haftalarca karalama kampanyaları dizerken başka yayın organlarının her satırını yargılayan kendinden menkul “Basın özgürlüğü” çelişkisini bir tarafa bırakarak şahsımla ilgili suçlamalara açıklık getirmek istiyorum.

Tanıdığım ve tanımadığım kişilerin STAR’daki bir manşeti kişiselleştirerek, hakaretten küfre, tehdide hatta imanımı sorgulamaya kadar giden linçlere sabrettim, hiçbir mukabelede bulunmadım. Ama Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı bir kanaldaki canlı yayında bizzat ismimi vererek ve söz konusu başlığı da ilginç bir şekilde çarpıtarak büyük bir öfke ve peşinci bir anlayışla hakkımda çok yıpratıcı ifadeler kullanınca çok daha güçlenmiş yeni bir hücuma hedef oldum. (...)

50 DEFA GİTMİŞSEM NE OLUR Kİ?

Ne kadar önemi var bilmiyorum ama biri Medya Derneği’nin, Yönetim Kurulu Üyeleri’nin kurumlarında yapılan toplantıları çerçevesinde, diğeri ise bilmem kaçıncı yıldönümlerinde tamamen kurumsal faaliyetler çerçevesinde kurumumu temsilen katıldığım resmi programlı ziyaretleri “50 defa geldin” şeklinde sunarak taraftarlarını tahrik etmenin amacı nedir? Bu kadar lüzumsuz şeyleri tartışıyor olmaktan utanıyorum ama gerçekten bunların dışında gerçekten Zaman gazetesine girdiğimi hatırlamıyorum. Ayrıca ben, 40 yıldır duruşunu değiştirmeyen, itibarlı bir camiaya mensup biri olarak 50 defa gitsem ne olur ki?

“Şimdi ne değişti?” sorusunun cevabını ben de çok merak ediyorum. Şahsen o yıllardaki değer yargılarım şimdi de aynı. Büyükler, “Şeref ül mekân bil mekîn” buyuruyor. O halde ortada bir değişiklik varsa sebebini de değişenler izah etmeli.

VE DUMANLI'DAN SON DARBE

Ekrem Dumanlı hedefe oturttuğu ‘kadim dostu’na (!) son darbeyi indirmek için sanırım ihtiyaç halinde kullanmak üzere hafızasında yıllarca beklettiği son füzesini gönderiyor: “Hocaefendiye beraber gittik...”

Tarih 23 Eylül 2011 Cuma... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 66. BM Genel Kurulu programı için New York’tayız. Sabahleyin Ekrem Bey yanıma geldi ve “Arkadaşlar araç ayarlamış, cuma namazı için diğer yayın yönetmenleriyle birlikte bizim misafirhaneye gideceğiz. Arzu edersen gelebilirsin” dedi. Siz bu teklife ne dersiniz bilmem ama ben “Elbette” dedim.

Ve gittik, cumayı kıldık. 30 kişi civarındaki cemaat de dahil hep birlikte yemek yedik. Yemekten sonra “Hocaefendi’nin odasında kahve içelim” dediler ve orada karşılaştığımız Hidayet Bey ile New York’tan gelen ekip odaya çıktık. Genellikle dinleyici durumunda olduğum karşılıklı sohbet sırasında bir ara Enver Ağabey’i sordu, ben de rahatsız olduğunu söyledim. Ve fotoğraf çekiminden sonra ayrıldık.

Binadan çıkar çıkmaz da merhum Enver Ağabey’e e-mail yazarak ziyaretimizi anlattım ve üzerimde emanet olan “geçmiş olsun dileklerini” ilettim. Enver Ağabey de birkaç dakika içerisinde cevap yazıp teşekkür etti.

MEĞER NE BÜYÜK SUÇ İŞLEMİŞİZ

Yıllar önce cuma namazı için organize ettiğiniz bir ziyareti, bilmediğim bir sebeple bana öfke yağdırırken kullanmanız çok ilginç. Meğer biz, canınız sıkılınca kullanacağınız büyük bir suç işlemişiz!..

‘İfşaatlarınız’ sırasında benim ismimin peşine ‘faili meçhul’ bir el öpme faslı eklemişsiniz. Ben böyle bir ifadeyi gerçekten hatırlamıyorum ama söylenmişse ve onu da paylaşmayı tercih etmişseniz lütfen tam aktarın.

BUNU DA BEN İTİRAF EDEYİM

Bir temasımız daha var; Ekrem Bey ifşa etmeden ben itiraf edeyim bari!..

Bir akşam vakti Ekrem Bey beni aradı ve “Bir vesileyle Hocaefendi’nin yanına gelmiştim, geçmiş olsun demek ister misin?” diye sordu. Böyle bir durumda kim, neden “Hayır” der ki... Nitekim telefonu verdi, ben de geçmiş olsun dileklerimi ilettim ve birkaç nezaket cümlesinden sonra telefonu kapattım.
Birkaç gün sonra Fethullah Gülen, Zaman gazetesinde yayınlanan iki tam sayfa ilanla, “bizzat ziyaret ederek veya arayarak ‘geçmiş olsun’ diyenlere” teşekkür etmiş...

Böyle şeylerden gocunan namerttir. Nitekim şu ana kadar daha önce yaşanan hiçbir anekdot veya ayrıntıyı kullanma yoluna gitmedim.

Neyse... Her şeyde bir hayır vardır. Ekrem Bey’in bu “ifşaatları” camiadaki farklı isimlerin sürekli yönelttiği sorulara da cevap teşkil ediyor. Demek ki, size karşı kimsenin bir önyargısı yokmuş. Ama iddia ettiğiniz gibi “eskiden aranızın iyi olduğu herkes bugün yanınızda değilse” ya onların tamamı ters yöne girmiştir veya siz... Diğerlerini bilmem ama şahsen kendimi bildim bileli hiç yönümü değiştirmedim...