80’lerde, darbe dönemi, sansür zamanı hiç zorluk yaşadınız mı? Sizi sağa sola çekmeye çalışan oldu mu? - Mümkün olduğu kadar bu konuda da kendimi korudum. İzin vermedim ve hiç olmadı. Benim zaten duruşumdan fikrim bellidir. Ben, Atatürk ilkelerine ve inkılaplarına inanan bir insanım. Bu kadar. Öyle büyüdüm, böyle gördüm.
Nasıl büyüdünüz? Ne gördünüz? - Cihangir mahallesinde, tüm komşularımızın Rum olduğu bir apartmanda doğdum, büyüdüm. Mahallemizden geceleri bozacı, pişmaniyeci geçerdi. Beşinci katta otururduk. Annem sepetini indirip atlı arabasıyla gelen Mustafa Bey’den meyve- sebze alışverişi yapardı.
Arada Cihangir’e gidiyor musunuz? - Uzun süre rüyalarıma girdi o ev. Tarihi bir binaydı. Yüksek tavanlı, Boğaz manzaralı, babamla da özdeşleşmiş, çok değerli bir yerdi. Bir gün, bir cesaret gittim apartman görevlisinin kapısını çaldım. O evi görmem lazımdı. Gittim. O merdivenleri çıktım. Eve girdim. Hiçbir şeyden eser kalmamış tabii. Çocukluğumdan bir iz bulamadım. Bir daha da rüyamda görmedim.
Anne de otoriter, dominant ve korumacı bir figür sanırım... - Kesinlikle. Birlikte yaşamamız teknik olarak mümkün değil. Her şeye karışan, müdahale eden. Özel konularımı paylaşamadım. Anlattığımda hep sonradan kafama kaktı. Ben de zamanla ağzımı sıkı tutmayı o zamandan öğrendim. Kapadım ağzımı, anlatmamaya başladım. Annem sağ olsun! Belki de bu yüzden ‘halkla ilişkiler’inizi, seyirciyle iletişiminizi zayıf bulan çok... - Zamanında gazinodan seyirciyle iletişim kuramadığım için kovulmuşluğum var ama genelde dinleyicilerimle bir sıkıntım yok. Yaş aldıkça daha da rahatlıyoruz. Birbirimizi tanıyan, halden anlayan iki eski dost olduk.