70’lerden bugüne Türkiye’nin farklı dönemlerine tanıklık ettiniz. Toplum olarak bir o yana bir bu yana savrulduk. Hiç “Burama kadar geldi” deyip gündemle ilgili iki kalem etme ihtiyacı hissetmediniz mi? - Siyasetle ilgili hayatım boyunca konuşmadım. Konuşmak da istemiyorum. Ben bir sanatçının siyasi konulardan konuşmasından şahsen rahatsız oluyorum. Olmaması gerektiğini düşünüyorum. Siyasetle aranız, devletle ilişkiniz... - Vergisini ödeyen, seçim zamanı gidip oyunu kullanan bir vatandaşım. O kadar. Zaten devlet bana ya da benim gibi sanatçılara bugüne kadar bir sigorta ya da güvence vermedi. Şimdi Bağkur emeklisi oldum. Aylık 900 lira maaş alıyorum. Devletle tek yakınlığım budur.
80’lerde, darbe dönemi, sansür zamanı hiç zorluk yaşadınız mı? Sizi sağa sola çekmeye çalışan oldu mu? - Mümkün olduğu kadar bu konuda da kendimi korudum. İzin vermedim ve hiç olmadı. Benim zaten duruşumdan fikrim bellidir. Ben, Atatürk ilkelerine ve inkılaplarına inanan bir insanım. Bu kadar. Öyle büyüdüm, böyle gördüm.
Nasıl büyüdünüz? Ne gördünüz? - Cihangir mahallesinde, tüm komşularımızın Rum olduğu bir apartmanda doğdum, büyüdüm. Mahallemizden geceleri bozacı, pişmaniyeci geçerdi. Beşinci katta otururduk. Annem sepetini indirip atlı arabasıyla gelen Mustafa Bey’den meyve- sebze alışverişi yapardı.
Arada Cihangir’e gidiyor musunuz? - Uzun süre rüyalarıma girdi o ev. Tarihi bir binaydı. Yüksek tavanlı, Boğaz manzaralı, babamla da özdeşleşmiş, çok değerli bir yerdi. Bir gün, bir cesaret gittim apartman görevlisinin kapısını çaldım. O evi görmem lazımdı. Gittim. O merdivenleri çıktım. Eve girdim. Hiçbir şeyden eser kalmamış tabii. Çocukluğumdan bir iz bulamadım. Bir daha da rüyamda görmedim.