Nevşin Mengü kardeşine ne olduğunu anlattı! 'Galiba beni öldürecekler bu sefer'
BirGün gazetesi yazarı Nevşin Mengü bugünkü köşesinde, kardeşi Burak Mengü'nün gözaltına alınmasını ele alırken, olayın arkasında daha büyük bir resim olduğunu belirtti.
Gazeteci Nevşin Mengü'nün kardeşi Avukat Burak Mengü'nün, polis
kimliği gösterilmeden sivil ekiplerce gözaltına alındığı iddia
edilmişti. Burak Mengü'nün babası, eski CHP Milletvekili Şahin
Mengü de Odatv'ye yaptığı açıklamada, oğlunun Dudullu’da bir
arazide dövülüp serbest bırakıldığını belirtmişti.
"GALİBA BENİ ÖLDÜRECEKLER BU SEFER"
BirGün gazetesi yazarı Nevşin Mengü bugünkü köşesinde, kardeşinin
başına gelenleri ele alırken, olayın arkasında daha büyük bir resim
olduğunu söyledi.
Nevşin Mengü, birkaç ay önce de kardeşinin Vatan Emniyet'e
götürüldüğünü ve orada da darp edildiğini belirtti. Mengü,
kardeşinin bu olaydan sonra bir süre kan işediğini ve
yürüyemediğini ifade etti.
Mengü'nün BirGün'deki yazısı şu şekilde:
"İnsanın kendi başına gelen bir şeyin haberini yazması zor ama kimi
detayları aktarmak için gerekli. Zira bu sefer bu yaşanan, sadece
benim ve de kardeşimin başına gelen bir şey değil, arkasında daha
büyük bir resim var.
Kardeşim Burak Mengü bir avukat. FETÖ suçlamasıyla yargılanan
müvekkilleri var. Kardeşimin hayatında ne Fethullah Gülen’e ait bir
konuşmayı dinlemişliği, ne de o gruba ait sohbetlerin birine
katılmışlığı var. Milliyetçi çizgide siyasete yatkın ve seküler
biri. Müvekkillerinin hepsinin, suçlu ya da suçsuz, adil yargılanma
ve kendini savunma hakkı var. Kardeşim Fetöcü değil, bu insanlarla
gönül bağı olan birisi de değil. Muhtemelen 'suçu', yaptığı
savunmalarda hükümet-FETÖ ilişkisini sorgulamak. 15 Temmuz gecesine
ait 'bazı adli tıp raporlarını' ısrarla talep etmek, 15 Temmuz’da
hangi yazılı emrin askerlere iletildiğini sorgulamak.
Bundan birkaç ay önce, bir grup polis ya da polis olduğunu
sanıyoruz diyelim, Burak’ı duruşma arasında, ifadenizi alacağız
diyerek Silivri’den aldı; Vatan caddesindeki Emniyet Müdürlüğü’nde
bir avukat görüşme odasına götürdü. Avukat görüşme odalarında
kamera olmadığını hatırlatmış olayım. O odadan çıktıktan sonra
Burak günlerce kan işedi, yürüyemedi. Sorgusuz sualsiz, hakkında
bir gözaltı kararı vb. olmadan, bir grup, polis olduğunu sandığımız
kişi tarafından darp edildi.
Burak, o dönem sessiz kalmayı tercih etti. ‘Olur böyle şeyler
geçer, büyütmeyelim’ dedi. Ama bu son olay, yaşananların olup
geçecek gibi olmadığını gösterdi. Burak cumartesi öğleden sonra
bana 'eve geldiler' diye mesaj attı. Polis mi? diye sordum, 'evet'
dedi. Burak’a bir tür rozet gibi bir şey göstermişler. Burası
aslında bana sorarsanız ilginç, Burak’ın telefonunu almadılar.
Hyundai Accent tipi bir arabaya bindirip yola koyuldular. Burak,
davaları nedeniyle gerginliğe alışkın ama bu sefer farklı
hissettiğini yazdı bana 'galiba beni öldürecekler bu sefer' diye
mesaj attı. Ben hep Burak’ı sakinleştirmeye çalıştım. 'Vatan’a
gitmiyoruz ikinci köprüden geçtik' deyince, hemen tweet atmamız
gerektiğini söyledim. Olay sosyal medyaya taşınınca siyasilerin
haberi oldu, milletvekilleri araya girdi, İstanbul Emniyet
Müdürü’ne ulaşıldı. O sırada Burak bana mesaj attı 'tartakladılar
attılar' diye. Dudullu civarlarında bırakmışlar. Sırtına kemerle
birkaç kez vurmuşlar.
Olay duyuldukça büyüdü, bana sorarsanız iyi ki de büyüdü. Emniyet
Müdür Yardımcısı Ali Tuna Coşkun, beni de bizzat aradı, Burak
hakkında bir gözaltı kararı olmadığını, bu kişilerin polis
olamayacağını, belki de para koparmak peşinde olan bir grup
olabileceğini söyledi. Burak’ın Gayrettepe’ye gelip şikâyetçi
olmasının en doğrusu olduğunu söyledi. Burak, Tuna’nın dediği gibi
yaptı.
Burak’ı 'almaya gelen' üç kişinin Burak’ı aldığı yerde UKOME
kamerasının çalışmadığı ortaya çıktı. Bırakıldığı yer UKOME
kameralarının kör noktasına denk gelmiş. Burak’ı alan araç,
İstanbul’u adım adım takip edebilen kameralarda bulunamadı. Buna
rağmen Burak ifadesini verdi, şikâyetçi oldu.
Önemli mi diye sorsanız, şu anda benim için hiç değil. Kardeşim şu
anda sağ ve belki bu olay bir çetenin şimdi olmasa da ileride
ortaya çıkmasına vesile olacak.
Burak sonuçta bir avukat, hem de ceza avukatı, nasıl uyduruk bir
rozete kandı anlamadım, onu sordum. 'evet o rozet tipi şeyler her
yerde satılıyor biliyorum ama inan 'polisim, hakkınızda gözaltı
kararı var' diyen üç kişi gelince herkes tıpış tıpış o arabaya
biner' dedi. Ve bir de şöyle bir detayı anlattı. Normalde, polise
gözaltı kararını tebliğ eden belgeyi sorma hakkınız var, ancak
uygulamada hızlı olsun diye polis belgeyi yanında taşımayabiliyor
ve size karakolda ibraz edebileceğini söylüyor. Burak ‘yine öyle
olduğunu düşündüm’ dedi.
Benim aklıma gelen pek çok soru var, bu kadar kendine güvenen,
gündüz gözüyle İstanbul’un merkezinden, hiçbir şeyden çekinmeden,
bir avukatı alabilenler kimler? Bu kişiler sağda solda kendilerini
polis olarak tanıtabilme, insanları darp etme cesaretini nasıl
bulabiliyor? Bu kişiler polis içinde belli kişilere veya odaklara
mı güveniyor?
İlk olayda Burak’ı Vatan Emniyet’te darp eden polis -ya da her
neyselerse- kişiler kimler? Hükümetin, İçişleri Bakanı Süleyman
Soylu’nun bu çetelere ilişkin bilgisi var mı? Var ise bir önlem
almayı düşünmüyor mu?"