NEŞET ERTAŞ 3 YIL ÖNCE NEDEN İZMİR'E YERLEŞTİ?
Yılmaz Özdil, bozkırın tezenesi, Anadolu'nun sesi Neşet Ertaş'ın 3 yıl önce neden İzmir'e yerleştiğini anlattığı şiirini köşesine taşıdı..
Neşet Ertaş Hep dinledik onu...
Ama, türkülerini dinledik.
Ne dediğine kulak vermedik.
Söz’lerini dinlemedik.
*
Senelerce “kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum,
eyvahh” diye haykırdı... İktidar tercihlerimizin nakaratını bundan
daha güzel özetleyen var mıydı?
*
“Dane dane benleri var yüzünde, dünyada yârden datlı var m’ola”yı
bilirsin... Buram buram Anadolu kokar ve şöyle devam eder:
“Küpeleri ağır düşer kulaktan, zülüfleri tel tel etmiş yanaktan...”
E hani türban?
*
Rakı’ya bira’ya karşıysan...
“Aman yârim gez de gel, sarhoşum ben çözemem, düğmelerin çöz de
gel”i nerenle dinledin birader?
“Atım araptır benim, yüküm şaraptır benim”i Fransızlara mı
söyledi?
*
“Doyulur mu doyulur mu, canana kıyılır mı, cananına kıyanlar,
hak’kın kulu sayılır mı”yı anlasaydı bu memleket, kadın cinayetleri
olur muydu?
*
“Seviştiğimde mutlu olurum, sevgisiz imanı nasıl bulurum, böyle
inandım böyle bilirim, sevişmek ibadettir sevgi imandır” diyordu
mesela... El ele tutuşup, parkta oturan gençlere bile fuhuş
diyorsun hâlâ.
*
“Nedeceksin bu kadar malı...
İşte görünüyor dünyanın halı.”
Kime diyordu bunu sence?
*
“Aman, kader kader derler de...
Bu nasıl kader?”
Kime soruyordu?
*
Alt kültürüz, üst kültürüz, etnik kökeniz, aynı sazın teliyiz filan
da... “Türkü söyler dillerimiz, ne güzeldir ellerimiz, bağlamada
tellerimiz, türkü sever, türkü söyler, Türk’üm diyen” demiyor
muydu?
*
“Atı olan el atına biner mi...
Yigid olan ikrarından döner mi?”
A liboş.
*
“Zeki Müren, halk müziğimizi nakış nakış işlemişti, telifini
ödeyip, Aşık Ali İzzet’in Mühür Gözlüm şiirini satın almış,
aranjman olarak okumuştu, şarkıyı Zeki Müren’in filminde seyrettim,
sazı alıp, köylü yüreğimle ezgiledim, köy düğünlerinde söyledim, bi
zaman geçti, son model bi araba geldi, Zeki Müren seni İzmir
Fuarı’na çağırıyor dedi, gittim, bir ay çaldım, telif hakları bana
ait olan şarkıyı nasıl çalarsın diye tek kelime etmedi, bi gün biri
geldi, Zeki Müren seni çağırıyor dedi, gittim, gazino patronuyla
aynı masada oturuyor, ayağa kalkıp, ağabey hoş geldin dedi, önünde
viski var, ne içersin dedi, rakı dedim, türküye başladı, tarif
etmem imkânsız, ikinci dörtlüğü yakaladım, devam ettim, gene ayağa
kalktı, olamaz böyle ses diyerek, başını duvarlara vurdu,
rahmetliye çok şey borçluyum...”
*
Biri “yüreğim köylü” diyen, mahcup bozkır çocuğu... Öbürü, sözde
erkeklerin kıvır kıvır kıvırdığı ülkemde, cinsel kimliğini
saklamadan, sahneye apartman topuk, mini etekle çıkma cesaretini
gösteren “mangal yürek” şehirli... Türkülerini dinlediğinizden
eminim de, emin misiniz Neşet Ertaş’ı kavradığınızdan?
*
Açılım maçılım ayaklarıyla, kendilerine destek veren halk ozanı
gibi göstermeye çalıştılar onu, kendilerine oy vermeyenlerin
panzehiri olarak sunmaya çalıştılar. Rahatsız edilmesin,
polemiklere maruz kalmasın diye, rahmetli olana kadar, bugüne dek,
satır yazmadım...
İzmirli olmuştu.
*
Ömrünün 30 senesini yurtdışında geçirip, neden 16 sene önce
İzmir’den ev aldığını, neden 3 sene önce İzmir’e yerleştiğini...
Çoğunuzun ilk kez okuyacağı, şu şiirinde anlatmıştı.
*
Gezdim tüm dünyayı gördüm
Güzel İzmir sana geldim
Benim şirin güzel yurdum
Güzel İzmir sana geldim
Güzelsin asil duruşlu
Medenisin hoşgörülü
Olduğun gibi içli dışlı
Güzel İzmir sana geldim
Gönüllere ışık saçan
Unutamaz görüp geçen
Gariplere kucak açan
Güzel İzmir sana geldim
Kimdir necidir sormayan
Kimseyi hakir görmeyen
İnsanlıktan ödün vermeyen
Güzel İzmir sana geldim
Nice yıllar çok uzağım
Seni seviyor yüreğim
Güzel yurdum, son durağım...
Güzel İzmir sana geldim
*
Dedim ya...
Anlamazdın.
Yılmaz Özdil/Hürriyet