Nereden çıkıyor bu acayip “Silahlanma” çağrıları?..
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, son dönemde “yasal kılıfı”na uydurularak artan “Silahlanma çağrıları”nın sakıncalarına değindi…
Efendim; çok tehlikeli bir “eğilim” belirdi. Daha da vahimi söz konusu eğilim öyle anlaşılıyor ki devletin resmi makamlarınca teşvik edilen ve onaylanan bir mahiyette. Tabii bu eğilime de son zamanların en elverişli bahanesi olan “darbe ihtimali” gerekçe gösteriliyor. Artık çaya çorbaya limon misali yayılan bu “darbe korkusu” neredeyse yapılan her yanlış işe, her abuk çağrıya sözüm ona neden oluşturuyor. Daha da vahimi insanların psikolojisini bozmada, provokasyonlara zemin hazırlamada ve siyasetin yönlendirilmesinde düpedüz bir “kaldıraç” vazifesi görüyor. Dahası yarın öbür gün başka nelerin bahanesi olarak kullanılacağını dahi bilmiyoruz.
ÖRTÜLÜ SİLAHLANMADAN AÇIK SİLAHLANMAYA!..
Ne var ki bu seferki hepten riskli görünüyor. Artık darbe bahanesi alenen “Silahlanma çağrıları” na yol açıyor. Dahası bütün bu çağrılar “normal” hatta “olması gereken” şeylermiş gibi sunuluyor. (Bir şeyin “yasal kılıfı”na uydurulması o şeyi olağan yapmaz!) Bazıları iyice ateşle oynayacak kadar gözleri mi döndü bilmiyorum. Bildiğim tek şey bir devlet ve yönetme anlayışının iyice mantıktan ve ferasetten uzaklaşmakta olduğuna dair ciddi emareler göstermesi. Bir körlüktür ki gidiyor!
Hatırlanacak olursa bu yöndeki ilk çağrıyı “Cumhurbaşkanı Başdanışmanı” sıfatı taşıyan bir isim yaptı. Darbe girişiminin hemen ertesinde Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç çıkıp TV ekranlarında “Darbelere karşı vatandaşın meşru müdafaa hakkını savunması için ruhsatlı silah alınmasının önünün açılacağını” söyledi. Sonra hangi akla hizmettir bilinmez Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak hiç sonuçlarını düşünmeden gene darbeyi önleme bahanesi ile “Ruhsatlı silahı olan silahını yanına alsın” diyerek başka bir girizgâh açtı.
Onu “FETÖ’nün cinlerle darbe yaptırdığı” gibi müthiş “analiz”lerin (!) sahibi Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek izledi. Toplumdaki “silahlanma hikayelerinin kendi kulağına da geldiğini” söyleyen Gökçek, bir TV konuşmasında “Ben bunun yasal hale gelmesi için her televizyonda anlatıyorum. Muazzam bir silahlanma oldu. Pompalı tüfeği alan evine atıyor. Sen yarın bir darbe yapmaya kalksan, senin elinde piyade tüfeği, kaleş varken, bu kalkıp pompalı tüfeğiyle gelmeyecek mi? Acımaz da. Şunu artık anladılar bütün dünya bize bir tezgah yapıyor. Darbe olsun da gelsin beni öldürsünler diye mi bekleyecekler” ifadesini kullandı.
İlginç olan aynı konuşmasında Gökçek’in “darbe ihtimali sıfıra yakın” demesiydi. Şimdi insana sorarlar: “Madem darbe ihtimali sıfıra yakın” o halde sen niye ortalığı velveleye verip, evleri cephaneliğe çevirmeye çalışıyorsun kardeşim? Niyetin ne? Söyle biz de bilelim!..
Öyle anlaşılıyor ki bu zaten bir “örtülü silahlanma” olduğun ön kabulüne dayanarak yürüyen bir kampanya. Dahası bu söylem “Zaten böyle bir eğilim var” anlayışına yedirilerek savunuluyor. Sorumsuzluğun bu kadarına da pes doğrusu!
“DEVLETİN VALİSİ” DE BÖYLE KONUŞURSA?..
En son olarak ise Rize Valisi Erdoğan Bektaş, valilik bünyesindeki Köylere Hizmet Götürme Birliği'ne bağış yapılması koşuluyla silah ruhsatı vermeye başladıklarını belirterek, yoğun taleple karşılaştıklarını açıkladı. Bektaş,"Manisa’da 2 yılda verdiğim silah ruhsatının 5 katını Rize'de 3 ayda verdim" dedi. Silah ruhsatı için başvuranlardan 20 bin lira bağış alındığı belirtildi.
“Hayır kurumlarına bağış” adı altında “bastır parayı al ruhsatı” (Türkiye her konuda bu anlayıştan çok çekti şimdi de bu çıktı demek!) diye savunulan anlayışa ne demeli bilmem? (Bari bir de “açık arttırma” tertipleselermiş!) Onu da “Karadenizli zaten silah sever” diye savunurlar herhalde. Üstelik aynı vali medyada yer aldığına göre "15 Temmuz bir daha olursa silahlarınızı ben temin edeceğim.” demiş. Bunun sonu nereye varır bilinmez. “Darbeye tedbir” diye bula bula bunu mu buldunuz?
Bu arada aklıma geldi. Ne derece doğrudur bilemem ama 15 Temmuz gecesi Ankara'da kimi sivillerin emniyet tarafından silahlandırıldığı yönündeki iddialar mevcuttu. Basında yer alan haberlere göre, 15 Temmuz gecesi, emniyetin envanterindeki bazı silahların AKP'ye yakın kimi kişilere dağıtıldığı yönündeydi. Nitekim CHP Hatay Milletvekili Mevlut Dudu İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya bu yönde bazı sorular yöneltmişti. Hatta bu “kayıp silahlar”ı bulmak için “Huzur Operasyonu” bahanesiyle genel bir arama yapıldığı da söyleniyordu. Ne cevap verildi, verildi mi bilmiyorum.
NEREDEN ÇIKTI BU “AKMİLİSLER”?..
Son zamanlarda ise bu yönde yapılan çağrılar kantarın topuzunun iyice kaçmakta olduğuna işaret ediyordu. Bilhassa sosyal medya üzerinden “Ak Gençlik'in silahlanarak milis güçleri oluşturması gerektiği” yönündeki çağrılar oldukça manidar ve rahatsız edici. Kendisinin “Osmanlı Ocakları 1453” Genel Başkanı ve “Ümmet Ocakları kurucu Genel Başkanı” olduğu söyleyen birinin Twitter hesabından "Bizimle hareket eden tüm kardeşlerimize duyurumuzdur. Vatan için Bayrak için Erdoğan için silahlanın" demesi olayı yeni bir boyuta sıçrattı. Olaya ayrıca “Emret reis”, “Vur de vuralım, öl de ölelim”, “Akmilisler komut bekliyor” vb, türünden söylemler eşlik ediyordu. Her ne kadar “Musul” bahane edilse de bunun sonu nereye varır bilinmez!
Öyle veya böyle bunlar en hafifinden “tehlikeli” çağrılardır. Silahlanma arayışı ve eğilimi nedeni ne olursa olsun bir toplumun “rayından çıkmakta” olduğunun göstergesidir. Niyet ne olursa olsun toplumu fiilen böler ve çeşitli kesimlerde bir panik duygusu yaratır. Karşı-refleksleri, karşı silahlanma arayışlarını tetikler ki bu acı deneyi hepimiz 12 Eylül öncesi yeterince yaşadık. Türkiye’ye bunları bir daha yaşatmaya –kimin, hangi gerekçe ile olursa olsun- hakkı yok. Milleti birbirine mi kırdıracaksınız? Ülkeye büyük kötülük edersiniz. Akıllar başa devşirile!
SİLAHLANMA ÇAĞRILARINDAN NE AMAÇLANIYOR?
Tabii bu gibi çağrıları yapanlar “Bizden değil”, “onlar provokatör” denilip reddedilebilir. Belki gerçekten de öyledir. Ancak buna “açık” bir “zihniyet” olduğu ve belli makamlarca körüklendiği de aşikâr. Şimdi sormak –zaten insanların kafalarında olan soruları- zorundayım;
2) Bu silahlar yarın öbür gün kime çevrilecek?
3) Bir “iç savaş” hazırlığı mı var?
4) Bir “para-militer güç” mü oluşturulmak isteniyor?
5) Bir “mezhep savaşı”nda mı kullanılacak?
6) Laik kesimlere karşı mı kullanılacak?
7) AKP’ye yakın isimler bu çağrılara neden bu kadar hevesliler?
8) Bu gibi çağrılar yapanlara karşı neden bir soruşturma açılmıyor?
9) Toplum kolluk kuvvetlerine ait silah imkânlarına kavuşursa ne olacak? Kolluk kuvvetlerinin görevlerini mi icra edecekler?
10) Devletin kolluk kuvvetlerine güvenmiyor sunuz?
11) Bu ruhsatlar sadece “AKP’ye yakın” isimlere mi verilecek? Kriterleriniz ne olacak?
12) Şu ana kadar kimlere, ne kadar ruhsat verildi?
13) Diğer yüzde 50’de bir tedirginlik duygusu oluşmayacak mı?
14) Bu toplumda yeni ayrım, çatışma ve cepheleşme noktaları yaratmaz mı?
15) Bu yolla “yasadışı silahlanma”yı önleyeceğinize gerçekten inanıyor musunuz?
16) Bu silahlanmayı “devlet eliyle teşvik” anlamına gelmez mi?
17) Toplumun geriye kalan kesimlerini bunlardan kim koruyacak?
18) Ruhsat verilmeyen ya da alamayan insanlar bir savunma içgüdüsüyle ruhsatsız silahlanırlarsa bunun sorumlusu kim olacak? Onları hangi yüzle ve neye göre suçlayacaksınız?
19) Magandavari, kriminal suçlarda artış olursa nasıl izah edeceksiniz?
20) Silah ruhsatlarını ayrıca devlete bir “gelir kapısı” olarak mı kullanmayı planlıyor sunuz?
21) Türkiye toplumunu “Amerikan tarzı” bir silahlanma yarışına mı sokacaksınız?
Sorular çoğaltılabilir. Ancak olayın kendisi “rahatsız edici”dir ve akla ister istemez bu gibi sorular üşüştürmektedir.
22.10.2016.
[email protected]