Nepal tweeti tepki çeken Leman Sam: 'Kabul ediyorum, kastımı aştım'
Nepal'deki deprem felaketinin ardından attığı tweet tartışma konusu olan Leman Sam ilk kez konuştu.
Geçen hafta Nepal'de meydana gelen depremden sonra attığı tweet'le
büyük tepki çeken ve gündemden düşmeyen Leman Sam Hürrriyet'ten
Ayşe Arman'a röportaj verdi.
Tepkisini sert sözlerle dile getirdiğini ve kastını aştığını ifade
eden Leman Sam "Oh olsun iyi ki öldüler demek istemedim. Sadece can
benim kabul edemediğim bir şey" açıklamasında bulundu. Sosyal
medyadada sık sık linç edildiğini söyleyen Sam, hayvanlar konusunda
çok duyarlı olduğunu ve hayvan ölümlerini dayanamadığını da
belirtti.
Leman Sam, tepkiye yol açan bu tweetine ile Van ve Marmara
depreminde olanları hatırlatmak istediğini dile getirerek, "Yoksa,
insanların ölümüne 'Oh olsun!' deme ihtimalim olabilir mi? Asla!
Fakat bir günde, 250 bin hayvanı katlettikleri de gözümün önünden
gitmiyor" ifadelerini kullandı.
"Bana ateist diyorlar. Oysa değilim" diyen Sam, "Yaradana da
adaletine de inanıyorum. Ben, kendi başıma gelen bazı müsibetlerde
bile, "Tanrım n'aptım da bu geldi başıma!" diyorum" diye
konuştu.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın sorularını yanıtlayan (3 Mayıs 2015)
Leman Sam'ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Siz, benim rol modellerimden birisiniz! Benim gözümde
hümanist, adalet duygusu olan, içindeki iyiliği yüzüne ve
şarkılarına vuran bir sanatçısınız. Ama Nepal depremi üzerine "Ohhh
iyi oldu!" manasında bir tweet attınız. Bunu nasıl
yaptınız?
-Başıma gelenlerin sebebi o 140 karakter! Kabul ediyorum, ben
derdimi biraz sert anlattım. Kastımı aştım. Bu, benim kaçıncı
'linç'im bilmiyorum. Herhalde beşinci filan. Yenilen pehlivan
güreşe doymazmış ya, ben de doyamıyorum. Bu sefer de böyle bir şey
geldi başıma.
Böyle mi düşünüyorsunuz gerçekten... O kadar insanın ölmesi
iyi mi oldu?
-Bu toplum, ünlülerin karınlarından konuşmasına ve tribünlere
oynamasına alışmış. Birileri, hissettiği bir şeyi açık açık
söylerse hemen yaftalıyorlar.
Nasıl yani? Gerçekten böyle mi hissediyorsunuz: "Ne kadar
hayvan öldüyse, o kadar insan ölsün!" mü?
-Hayır, asla! Zaten ölsün de değil.
Göze göz, kana kan, dişe diş değil yani...
-Hayır, ne münasebet! Bana bu tweet'im üzerine Van ve Marmara
depreminde olanları hatırlattılar. Tabii ki aynı şey
değil...
'Kastımı
aştım!'
O zaman doğrusunu anlatın. Siz, ne demek
istediniz?
-Bana ateist diyorlar. Oysa değilim. Yaradana da adaletine de
inanıyorum. Ben, kendi başıma gelen bazı müsibetlerde bile, "Tanrım
n'aptım da bu geldi başıma!" diyorum. Sık sık böyle bir muhasebe
yapıyorum. Bakın, ben Nepal'e gittim. Gördüklerimden sonra, bir
daha gitmem. Birçok yerde, hayvanların maruz kaldığı zulmü gördüm.
Aklıma geldikçe ağlamak istiyorum. Çocuklar, hayvanlar ve ağaçlar,
benim yumuşak karnım. Zannediyorlar ki, ben hayvanları seviyorum
ama insan düşmanıyım. Böyle bir şey olabilir mi? Ama insanların
hayvanlara yaptığı zulüm, benim içimde bastırılması güç bir öfke
oluşturuyor. Bu öfkeyi de hiçbir şekilde boşaltamıyorum. Bu olayda
olduğu gibi bazen taşıyor, bir tweet'e yansıyor. Evet, biraz daha
yumuşak yazabilirdim. Ama böyle oldu.
Kastını aştı o zaman...
-Kastını aştı evet! Yoksa, "Oh olsun!" deme ihtimalim olabilir mi?
Asla! Fakat bir günde, 250 bin hayvanı katlettikleri de gözümün
önünden gitmiyor. Öyle bir ritüelleri var. Tanrıçaları için
mandaları, keçileri, kuşları, bir sürü hayvanı kesiyorlar,
öldürüyorlar. O fotoğrafı internette gördüğümde yüreğime bir ateş
düştü. İçimden dedim ki, "Bu, cezasız kalmaz!"
Ben de iflah olmaz bir hayvanseverim ama bir depremin,
hayvan katlinin karşılığı olduğunu düşünmek bana fena
geliyor...
-Doğru, olabilir. Ben de "Oh olsun! İyi ki öldüler!" demedim.
Sadece can almak, benim kabul edemediğim bir şey...
Siz, depremleri, Allah'ın şu veya bu şekilde ayarladığına
mı inanıyorsunuz? Yani ceza olarak gerçekleştirildiğini mi
düşünüyorsunuz, fay kırılması filan hikâye mi?
-Hayır ama başımıza gelen birtakım şeylerin bununla bir alakası
olabilir mi acaba diyorum. Biz o kadar ilginç bir milletiz ki,
"Gezme ceylan bu dağlarda, seni avlarlar!" deyip, bir güzel ceylan
avlıyoruz! "Turnam benim, git sılaya benden haber götür" diyoruz
ama o turnayı da vuruyoruz! O zaman da avcılar, yanlışlıkla avda
birbirlerini vurdukları zaman ben üzülmüyorum. Sadece depremlerde
değil, bu gibi şeylerde de insanın ayağının bir şekilde bir yere
takıldığını düşünüyorum. İlahi adalet sistemi devreye giriyor gibi
geliyor.
Şimdi böyle derseniz, Özgecan'ın vahşice katledilmesini
nasıl açıklıyorsunuz?
-Hiç bilemiyorum. Kurunun yanında yaş da yanıyor olabilir. Ben
aslında, "Acaba?" diyorum. "Kesinlikle böyledir!" demiyorum.
'Acaba'larım var. İnsanların cevaplayamadıkları sorular var. Bu da
benim cevaplayamadığım sorulardan biri. Ama ben, tanrının,
"Öldürmeyeceksin!" dediğine çok inanıyorum. Bu emri yerine getirmek
gerekir. Elektrik süpürgesini kullanmaya başlamadan önce yakın
gözlüğümü takıp yeri kontrol ediyorum, acaba göremediğim karıncalar
var mı diye. Aklım çıkar karıncaların ya da birtakım böceklerin
ölümüne sebep olursam. Köydeki evimin verandasında karınca var, o
yüzden yıkayamıyorum bile. Kimin onları yok etmeye hakkı var
ki?
O kadar duyarlısınız...
-Bence duyarlıdan öteyim Ayşe'cim! Açık bir yara gibi yaşıyorum
ben. Hassasiyetlerim ve cevaplayamadığım şeyler var. Bunlardan biri
de bu...
Allah korusun sizin ya da ailenizden birinin başına bir
felaket gelse, bir kusurunuz olduğu için Allah'ın gazabına
uğradığınızı mı düşüneceksiniz?
-Bunun kesin cevabını bilmiyorum ama olabilir böyle
düşünüyorum.
İyi de bir sürü kadın engelli çocuk doğruyor... Onların
hepsinin bir sebebi mi var? Bir kusur mu işledi onlar? Çok acımasız
bir bakış açısı değil mi bu?
-Ben insanı, 'eşrefi beşer' görmüyorum. Yani bütün yaratılmışların
en şereflisi değil! Ben, bütün canlıların yaşam hakkına
inanıyorum.
İnsanların da hayvanların canını alma haklarının olmadığını
söylüyorsunuz...
-Evet. Bence yok.
O zaman aslında kastını aşmamış söyledikleriniz! Siz
inanıyorsunuz yazdığınız o tweet'e...
-Ben bugüne kadar yazdığım hiçbir şey için, "Yok öyle demek
istememiştim" demedim. Hep arkasında dururum. Beni anlamak
isteyenler anladılar zaten. 140 karakter olduğu için o kastını
aşmış olabilir. Daha iyi, daha anlaşılır yazabilirdim. Daha
yumuşatarak belki...
Peki insanların şu iddialarına nasıl cevap veriyorsunuz o
zaman? Cüppeli Ahmet Hoca'yla Leman Sam arasında ne fark
var?
-Ne alakası var! Nasıl aynı şeyi savunmuş olabiliriz? Ben, "O
insanların ölmesi müstehaktır" demiyorum, yine tekrarlıyorum,
"Acaba ölüm sebepleri bu yüzden mi?" demek istiyorum.
Hezeyanla yazmış olabilir misiniz?
-Tabii ki hezeyanla yazdım. Normalde ben ünlüyüm ya, çok dikkatli
olup, yumuşatarak yazmam lazım değil mi? Ama ben öyle biri değilim,
lafı evirip çeviremiyorum. Sert konuşuyorum. Ben de böyle değildim,
ipek gibi bir insandım. Beni insanlar bu kadar hırçınlaştırdı. Evet
kabul ediyorum, hırçınım ben...
"Hayvanlar benim için çok değerli. Hezeyan içinde yazdım.
Kastımı aştım. Yanlış anlaşıldım" deseydiniz, kapanır
giderdi...
-İyi de o da bana yakışmazdı! Ben tükürdüğünü yalayan biri değilim.
Yazdıysam yazdım. Beğensinler, beğenmesinler. Beni anlamak
isteyenler geçmişteki tweet'lerime baksalar ne kadar merhametli
olduğumu görürler. Bu kadar büyüyeceğini de tahmin etmedim.
Siz, insanların topluca öldürülmesine sevinen biri
olamazsınız zaten...
-Elbette olamam! Bir çiçeği bile kopartamıyorum artık. Sadece can
üzerinden konuşuyorum. Petshop'lara da karşıyım. Can üzerinden
ticaret yapılmasına da. Adaletli olmayan bir biçimde güçlüyüz diye
hayvanlara bu kadar acı çektirmeye hakkımız yok. Bu gözlerim neler
gördü benim. Bazı insanlar, "İşkenceyle yapılan hayvan
fotoğraflarını koymayın, içimiz kalkıyor" diyorlar. E haklılar
tabii. Bunlara gözünüzü kapatırsanız, mutlu mesut yaşarsınız.
Yapamıyorum, içim yanıyor.
Siz, bu noktaya nasıl geldiniz?
-Bir tinercinin, bir köpeğe tecavüz ederken, direnen köpeğin
gırtlağını nasıl kestiğini gördüğümde! Bazen intihar etmek
istiyorum. Atayım kendimi üçüncü kattan aşağıya diyorum. Böyle bir
noktaya geldiğiniz zaman istemeden de olsa ağzınızdan böyle şeyler
dökülüyor. Ama bunları herkesin anlamasını beklemiyorum. Aslında
hayvanseverlik değil bu, adalet duygusu. Hepimizde adalet duygusu
olmalı. Sebebi ne olursa olsun, hiçbir canlıya eziyet etmeyeceksin,
öyle bir hakkın yok! İlla et mi yiyeceksin? O zaman eziyet etmeden
kes hayvanı. Mezbahaya götürürken, kamyona koymak için neden bir de
ayaklarını kırıyorsun? Bunu niye yapıyorsun? O hayvana eziyet
etmekten zevk mi alıyorsun? Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her
yerinde hayvanlara yapmadıklarını bırakmıyor insanoğlu. Kanada'da
dünya kadar fok öldürdüler. İsviçre'de at yiyorlar. Türkmenistan'da
da öyle. Şu hayvanların, bitkilerin, ağaçların insanlardan neler
çektiğini bir bilseniz... Gerçekten çok zalimiz!
Hayvanları insanlardan daha çok seviyor olabilir
misiniz?
-Daha çok sevmek zorunda bırakıldım.
O neden?
-Ben çok iyi tanıyorum hayvanları, masumiyetlerini, vefalarını.
Hayat boyu onlardan hiç zarar görmedim. Beni sadece sevdiler.
Koşulsuz sevdiler. Hiç yemek vermesem de bir yudum sevgi için beni
sevdiler. Yılan bile besledim ben. Bana yumurtalarını elleten
yılanım vardı. Çocukluğumdan beri her çeşit hayvan besledim.
Ailede kimin hayvanlarla arası iyiydi? Bir rol modeliniz
var mıydı?
-Hayır. Annem ve babam ayrıydı. Beni büyükannem büyüttü. O da biraz
yaşlıca olduğu için, evde hayvan besleme ihtimalim yoktu. Kimseden
böyle bir şey görmedim. Kendiliğinden gelişti. Ama
hayvanseverlikten ziyade canlıların yaşam hakkına inanıyorum. İster
hayvan, ister ağaç olsun...
Röportajı okumak için tıklayınız