03 Mayıs 2015 09:50 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:31

Nepal tweeti tepki çeken Leman Sam: 'Kabul ediyorum, kastımı aştım'

Nepal'deki deprem felaketinin ardından attığı tweet tartışma konusu olan Leman Sam ilk kez konuştu.

Geçen hafta Nepal'de meydana gelen depremden sonra attığı tweet'le büyük tepki çeken ve gündemden düşmeyen Leman Sam Hürrriyet'ten Ayşe Arman'a röportaj verdi.

Tepkisini sert sözlerle dile getirdiğini ve kastını aştığını ifade eden Leman Sam "Oh olsun iyi ki öldüler demek istemedim. Sadece can benim kabul edemediğim bir şey" açıklamasında bulundu. Sosyal medyadada sık sık linç edildiğini söyleyen Sam, hayvanlar konusunda çok duyarlı olduğunu ve hayvan ölümlerini dayanamadığını da belirtti.
Leman Sam, tepkiye yol açan bu tweetine ile Van ve Marmara depreminde olanları hatırlatmak istediğini dile getirerek, "Yoksa, insanların ölümüne 'Oh olsun!' deme ihtimalim olabilir mi? Asla! Fakat bir günde, 250 bin hayvanı katlettikleri de gözümün önünden gitmiyor" ifadelerini kullandı.
"Bana ateist diyorlar. Oysa değilim" diyen Sam, "Yaradana da adaletine de inanıyorum. Ben, kendi başıma gelen bazı müsibetlerde bile, "Tanrım n'aptım da bu geldi başıma!" diyorum" diye konuştu.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın sorularını yanıtlayan (3 Mayıs 2015) Leman Sam'ın açıklamalarından bazı bölümler şöyle:
Siz, benim rol modellerimden birisiniz! Benim gözümde hümanist, adalet duygusu olan, içindeki iyiliği yüzüne ve şarkılarına vuran bir sanatçısınız. Ama Nepal depremi üzerine "Ohhh iyi oldu!" manasında bir tweet attınız. Bunu nasıl yaptınız?
-Başıma gelenlerin sebebi o 140 karakter! Kabul ediyorum, ben derdimi biraz sert anlattım. Kastımı aştım. Bu, benim kaçıncı 'linç'im bilmiyorum. Herhalde beşinci filan. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış ya, ben de doyamıyorum. Bu sefer de böyle bir şey geldi başıma.
Böyle mi düşünüyorsunuz gerçekten... O kadar insanın ölmesi iyi mi oldu?
-Bu toplum, ünlülerin karınlarından konuşmasına ve tribünlere oynamasına alışmış. Birileri, hissettiği bir şeyi açık açık söylerse hemen yaftalıyorlar.
Nasıl yani? Gerçekten böyle mi hissediyorsunuz: "Ne kadar hayvan öldüyse, o kadar insan ölsün!" mü?
-Hayır, asla! Zaten ölsün de değil.
Göze göz, kana kan, dişe diş değil yani...
-Hayır, ne münasebet! Bana bu tweet'im üzerine Van ve Marmara depreminde olanları hatırlattılar. Tabii ki aynı şey değil...
'Kastımı aştım!'
O zaman doğrusunu anlatın. Siz, ne demek istediniz?
-Bana ateist diyorlar. Oysa değilim. Yaradana da adaletine de inanıyorum. Ben, kendi başıma gelen bazı müsibetlerde bile, "Tanrım n'aptım da bu geldi başıma!" diyorum. Sık sık böyle bir muhasebe yapıyorum. Bakın, ben Nepal'e gittim. Gördüklerimden sonra, bir daha gitmem. Birçok yerde, hayvanların maruz kaldığı zulmü gördüm. Aklıma geldikçe ağlamak istiyorum. Çocuklar, hayvanlar ve ağaçlar, benim yumuşak karnım. Zannediyorlar ki, ben hayvanları seviyorum ama insan düşmanıyım. Böyle bir şey olabilir mi? Ama insanların hayvanlara yaptığı zulüm, benim içimde bastırılması güç bir öfke oluşturuyor. Bu öfkeyi de hiçbir şekilde boşaltamıyorum. Bu olayda olduğu gibi bazen taşıyor, bir tweet'e yansıyor. Evet, biraz daha yumuşak yazabilirdim. Ama böyle oldu.
Kastını aştı o zaman...
-Kastını aştı evet! Yoksa, "Oh olsun!" deme ihtimalim olabilir mi? Asla! Fakat bir günde, 250 bin hayvanı katlettikleri de gözümün önünden gitmiyor. Öyle bir ritüelleri var. Tanrıçaları için mandaları, keçileri, kuşları, bir sürü hayvanı kesiyorlar, öldürüyorlar. O fotoğrafı internette gördüğümde yüreğime bir ateş düştü. İçimden dedim ki, "Bu, cezasız kalmaz!"
Ben de iflah olmaz bir hayvanseverim ama bir depremin, hayvan katlinin karşılığı olduğunu düşünmek bana fena geliyor...
-Doğru, olabilir. Ben de "Oh olsun! İyi ki öldüler!" demedim. Sadece can almak, benim kabul edemediğim bir şey...
Siz, depremleri, Allah'ın şu veya bu şekilde ayarladığına mı inanıyorsunuz? Yani ceza olarak gerçekleştirildiğini mi düşünüyorsunuz, fay kırılması filan hikâye mi?
-Hayır ama başımıza gelen birtakım şeylerin bununla bir alakası olabilir mi acaba diyorum. Biz o kadar ilginç bir milletiz ki, "Gezme ceylan bu dağlarda, seni avlarlar!" deyip, bir güzel ceylan avlıyoruz! "Turnam benim, git sılaya benden haber götür" diyoruz ama o turnayı da vuruyoruz! O zaman da avcılar, yanlışlıkla avda birbirlerini vurdukları zaman ben üzülmüyorum. Sadece depremlerde değil, bu gibi şeylerde de insanın ayağının bir şekilde bir yere takıldığını düşünüyorum. İlahi adalet sistemi devreye giriyor gibi geliyor.
Şimdi böyle derseniz, Özgecan'ın vahşice katledilmesini nasıl açıklıyorsunuz?
-Hiç bilemiyorum. Kurunun yanında yaş da yanıyor olabilir. Ben aslında, "Acaba?" diyorum. "Kesinlikle böyledir!" demiyorum. 'Acaba'larım var. İnsanların cevaplayamadıkları sorular var. Bu da benim cevaplayamadığım sorulardan biri. Ama ben, tanrının, "Öldürmeyeceksin!" dediğine çok inanıyorum. Bu emri yerine getirmek gerekir. Elektrik süpürgesini kullanmaya başlamadan önce yakın gözlüğümü takıp yeri kontrol ediyorum, acaba göremediğim karıncalar var mı diye. Aklım çıkar karıncaların ya da birtakım böceklerin ölümüne sebep olursam. Köydeki evimin verandasında karınca var, o yüzden yıkayamıyorum bile. Kimin onları yok etmeye hakkı var ki?
O kadar duyarlısınız...
-Bence duyarlıdan öteyim Ayşe'cim! Açık bir yara gibi yaşıyorum ben. Hassasiyetlerim ve cevaplayamadığım şeyler var. Bunlardan biri de bu...
Allah korusun sizin ya da ailenizden birinin başına bir felaket gelse, bir kusurunuz olduğu için Allah'ın gazabına uğradığınızı mı düşüneceksiniz?
-Bunun kesin cevabını bilmiyorum ama olabilir böyle düşünüyorum.
İyi de bir sürü kadın engelli çocuk doğruyor... Onların hepsinin bir sebebi mi var? Bir kusur mu işledi onlar? Çok acımasız bir bakış açısı değil mi bu?
-Ben insanı, 'eşrefi beşer' görmüyorum. Yani bütün yaratılmışların en şereflisi değil! Ben, bütün canlıların yaşam hakkına inanıyorum.
İnsanların da hayvanların canını alma haklarının olmadığını söylüyorsunuz...
-Evet. Bence yok.
O zaman aslında kastını aşmamış söyledikleriniz! Siz inanıyorsunuz yazdığınız o tweet'e...
-Ben bugüne kadar yazdığım hiçbir şey için, "Yok öyle demek istememiştim" demedim. Hep arkasında dururum. Beni anlamak isteyenler anladılar zaten. 140 karakter olduğu için o kastını aşmış olabilir. Daha iyi, daha anlaşılır yazabilirdim. Daha yumuşatarak belki...
Peki insanların şu iddialarına nasıl cevap veriyorsunuz o zaman? Cüppeli Ahmet Hoca'yla Leman Sam arasında ne fark var?
-Ne alakası var! Nasıl aynı şeyi savunmuş olabiliriz? Ben, "O insanların ölmesi müstehaktır" demiyorum, yine tekrarlıyorum, "Acaba ölüm sebepleri bu yüzden mi?" demek istiyorum.
Hezeyanla yazmış olabilir misiniz?
-Tabii ki hezeyanla yazdım. Normalde ben ünlüyüm ya, çok dikkatli olup, yumuşatarak yazmam lazım değil mi? Ama ben öyle biri değilim, lafı evirip çeviremiyorum. Sert konuşuyorum. Ben de böyle değildim, ipek gibi bir insandım. Beni insanlar bu kadar hırçınlaştırdı. Evet kabul ediyorum, hırçınım ben...
"Hayvanlar benim için çok değerli. Hezeyan içinde yazdım. Kastımı aştım. Yanlış anlaşıldım" deseydiniz, kapanır giderdi...
-İyi de o da bana yakışmazdı! Ben tükürdüğünü yalayan biri değilim. Yazdıysam yazdım. Beğensinler, beğenmesinler. Beni anlamak isteyenler geçmişteki tweet'lerime baksalar ne kadar merhametli olduğumu görürler. Bu kadar büyüyeceğini de tahmin etmedim.
Siz, insanların topluca öldürülmesine sevinen biri olamazsınız zaten...
-Elbette olamam! Bir çiçeği bile kopartamıyorum artık. Sadece can üzerinden konuşuyorum. Petshop'lara da karşıyım. Can üzerinden ticaret yapılmasına da. Adaletli olmayan bir biçimde güçlüyüz diye hayvanlara bu kadar acı çektirmeye hakkımız yok. Bu gözlerim neler gördü benim. Bazı insanlar, "İşkenceyle yapılan hayvan fotoğraflarını koymayın, içimiz kalkıyor" diyorlar. E haklılar tabii. Bunlara gözünüzü kapatırsanız, mutlu mesut yaşarsınız. Yapamıyorum, içim yanıyor.
Siz, bu noktaya nasıl geldiniz?
-Bir tinercinin, bir köpeğe tecavüz ederken, direnen köpeğin gırtlağını nasıl kestiğini gördüğümde! Bazen intihar etmek istiyorum. Atayım kendimi üçüncü kattan aşağıya diyorum. Böyle bir noktaya geldiğiniz zaman istemeden de olsa ağzınızdan böyle şeyler dökülüyor. Ama bunları herkesin anlamasını beklemiyorum. Aslında hayvanseverlik değil bu, adalet duygusu. Hepimizde adalet duygusu olmalı. Sebebi ne olursa olsun, hiçbir canlıya eziyet etmeyeceksin, öyle bir hakkın yok! İlla et mi yiyeceksin? O zaman eziyet etmeden kes hayvanı. Mezbahaya götürürken, kamyona koymak için neden bir de ayaklarını kırıyorsun? Bunu niye yapıyorsun? O hayvana eziyet etmekten zevk mi alıyorsun? Sadece Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde hayvanlara yapmadıklarını bırakmıyor insanoğlu. Kanada'da dünya kadar fok öldürdüler. İsviçre'de at yiyorlar. Türkmenistan'da da öyle. Şu hayvanların, bitkilerin, ağaçların insanlardan neler çektiğini bir bilseniz... Gerçekten çok zalimiz!
Hayvanları insanlardan daha çok seviyor olabilir misiniz?
-Daha çok sevmek zorunda bırakıldım.
O neden?
-Ben çok iyi tanıyorum hayvanları, masumiyetlerini, vefalarını. Hayat boyu onlardan hiç zarar görmedim. Beni sadece sevdiler. Koşulsuz sevdiler. Hiç yemek vermesem de bir yudum sevgi için beni sevdiler. Yılan bile besledim ben. Bana yumurtalarını elleten yılanım vardı. Çocukluğumdan beri her çeşit hayvan besledim.
Ailede kimin hayvanlarla arası iyiydi? Bir rol modeliniz var mıydı?
-Hayır. Annem ve babam ayrıydı. Beni büyükannem büyüttü. O da biraz yaşlıca olduğu için, evde hayvan besleme ihtimalim yoktu. Kimseden böyle bir şey görmedim. Kendiliğinden gelişti. Ama hayvanseverlikten ziyade canlıların yaşam hakkına inanıyorum. İster hayvan, ister ağaç olsun...

Röportajı okumak için tıklayınız