Nemfomanyak, Lars Von Trier’in en kötü filmi mi?
Medyaradar sinema yazarı Murat Tolga Şen, yılın olay filmi Nemfomanyak'ı izledi ve yazdı; "ortada planlanmış bir intikam var!"
Öncelikle şunu belirtmeliyim; “Nymphomaniac” kelimesini bakmadan
yazamıyorum! Filmin Türkçe adı olan “İtiraf- Aşkı Unut” ise hepten
facia bir isimlendirme, o yüzden filmi anarken Nemfomanyak olarak
yazacağım, bizde de bu isimle gösterilecek olsaydı keşke...
Lars Von Trier ortalığı karıştırmayı seven bir sinemacı... 70’lerin
Avrupalı büyük yönetmenleri gibi, kişisel hikayelerden evrensel
mesajlar iletmeye çalışıyor, çoğunlukla da başarıyor. Bana göre
Antichrist şimdiye kadar çektiği en iyi film.
Keder, acı, umutsuzluk ve üç dilenci kısımlarıyla dört bölümden
oluşan filmde, kadının yaşanılan trajediden önce eski çağlarda
erkekler tarafından yapılan dişi kıyımlarını araştırması ve tarih
boyunca kadına ait cinsel hazzın erkekler tarafından lanetlenip
cezalandırılması olay örgüsünün kilidi durumundaydı. Kadın bu defa
cinsel bir birliktelikte erkeği ve ondan sahip olduğu (yine bir
erkek) varlığı cezalandırmakta, daha sonra tüm cinsel gerilimini bu
anın imgeleriyle boşaltarak zevk almanın kötücül yanını keşfetmekte
ve en sonunda, ancak Pasolini filmlerinde rastlanabilecek kadar
rahatsız edici bir sahnede, kendi cinselliğini yokederek erkeğin
kadını cezalandırma gücünü de kendine geçirmekte... Bunu yaparken
doğanın ona hep yardım ediyor oluşu da Adem ve Havva’nın Cennet’ten
kovuluş efsanesindeki gibi kötülüğün dişi olandan (Havva) ve
doğadan (elma, yılan) geldiğini betimliyordu. Filmin tamamına
sinmiş gibi görünen kadın düşmanı bakış açısının da aldatıcı
olduğunu, erkeğin kadının tedavisini ehil kişilere bırakmayıp
kendisinin üstlenmesinden, yüzyıllar boyunca genetiğimize kodlanmış
kadını şeytanlaştırma eğiliminin yine erkeğin kadına ve doğasına
yaptığı engeller yüzünden oluştuğunu anlatmak istediğini
düşünüyorum.
Açıkçası, Antichrist üzerine sayfalarca yazacağım bir film olmasına
rağmen geçtiğimiz hafta Perşembe-Cuma günü iki bölüm halinde
izlediğimiz Nemfomanyak için anlamlı cümle kurmakta zorlanıyorum.
Hayatımda gördüğüm en kalabalık basın gösteriminde izlediğim
filmden zerre etkilenmedim!
Aylardır üzerine okuduğum/izlediğim onca şeyden sonra, mutlak bir
başyapıt beklerken bula bula yönetmenin Antichrist ve
Melancholia’da üzerinden geçe geçe paspasa dönüşen fikirlerinin
Joe’nun (Charlotte Gainsbourg) hikayesinde temize geçilmiş halini
buldum diyebilirim. Anarşist bir sinemacı olan Trier kendi
intikamını da filmin hikayesine yamamayı başarmış. Nazisever
beyanları yüzünden Avrupa sanat çevrelerinde neredeyse aforoz
edilecek olan sanatçı Nemfomanyak’ın erkek başkarakteri olan
Seligman (Stellan Skarsgård) ile bir tür “çok bilen” eleştirmen
tasviri yapıyor. Joe hikayesini anlattıkça Seligman edebiyat-resim
ve müzik birikimi sayesinde müthiş alt okumalar yapıyor ama bir
kadının orgazmını balık tutma deneyimi ile açıklamaya çalışmak
bilginin kibrinden kaynaklanan bir şey olabilir ancak. Joe
hikayelerini anlatmaya devam ettikçe Seligman’ın tahminleri
karmaşıklaşıyor ancak giderek daha uzağa düşüyor. Filmin en ilginç
anları Seligman’ın çıkarımlarının görselleştiği zamanlar. Fibonacci
sayıları, Bach’ın polifonik müziği vs. Çok ilginç ama artık
dizilerde bile seyirciye kendini zeki hissetiren böyle akıl-bilgi
kırıntıları atılıyor. Yine perdeye sıkılarak bakan ben...
Aseksüel oluşuyla Joe için bir tür “ideal arkadaş” olarak
biçimlenen Seligman’ın sırrı ise finalde saklı. Bu final aynı
zamanda Lars Von Trier’in eleştirmenler başta olmak üzere tüm sanat
çevrelerinden intikamı. Öteki Sinema editörü/yazarı Murat
Kızılca’nın deyimiyle, “Zeki Demirkubuz’un Yeraltı’sı gibi kişisel
bir film” Nemfomanyak.
İki bölüm halinde gösterilen filmi bir bütün olarak değerlendirmeye
çalışsam da hikayenin tüm enerjisinin ilk 120 dakikalık gösterimde
tükendiğini, 2. kısmın epey sönük bir izleme deneyimi yaşattığını
yazabilirim. Açıkçası yönetmenin yaptığı hiçbir numaradan
etkilenmedim ki bunlara en başta fon müziği olarak kullandığı
Rammstein şarkısı da dahil. Uma Thurman’ın inanılmaz bir oyunculuk
sergilediği “terkedilmiş eşin baskını” filmin genelinden çok ayrı
duran bir sekans, adeta bir Monty Python komedisi... Nemfomanyak’ın
benim için tükendiği an ise Michael Winner’ın Charles Bronson’lu
aksiyon filmi Mechanic’in hikayesinin şablon olarak kullanılması
oldu. Usta yanına bir çömez alır, çömez ustasına ihanet eder vs.
Yıllardır kaç ucuz macera filminde çatı olmuş bir hikayeden
nemalanmak, üstelik bunu “bir kadının cinsel tükenişi ve kimlik
arayışı” meselesinin en önemli anlatımlarından birine çevirmeye
çalışmak? Rammstein çalarken kokusu burnuma gelmişti ama Trier’deki
bu bir çeşit “sanatçı Tarantino” olma merakını anlamadım.
Nemfomanyak’ın sansasyonu filmi görene kadar. Sansürlenmiş
versiyonu izlediğimizi biliyorum ama Nemfomanyak en sado-mazo
anlarında bile oldukça mekanik, soğuk bir cinsellik gösterimine
sahip. Filmdeki cinsel sekanslar Xhamster konu başlıklarına göre
düzenlenebilir elbette ama Lars Von Trier bir “entelektüel pornosu”
çektiğini ilan ederek herkesi, özellikle eleştirmenleri kandırıyor.
Bunca seks sahnesinin hiçbir ereksiyon bahanesi olamaması onun
tarafından verilen bir ceza gibi... En azından bunu sağlamakta epey
başarılı.
Lars Von Trier sinemasını severim ancak bu kez beklediğimden farklı
ve nedense “önceden yapılmış da tekrar ısıtılmış gibi“ bir hikaye
dinledim/izledim bu usta sinemacıdan.
MURAT TOLGA ŞEN / [email protected]