Nedim Şener'in Oğuz Güven isyanı: Vicdan yok, düşmanlık var! Vurun ulan şerefsizler!
Cumhuriyet Gazetesi ile ilgili attığı tweet nedeniyle hedefe konulan Posta yazarı Nedim Şener, Medyaradar'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu.
Attığı tweetle olay olan Posta Gazetesi Yazarı Nedim Şener, Alev
Gürsoy Cimin’e bir konuştu pir konuştu. Attığı tweetten, kendini
eleştirenlere, Cumhuriyet’e, Ahmet Şık’a, CHP’ye, AK Parti’ye,
FETÖ’ye ve medyaya kadar herkese bir sözü vardı. Bu röportaj çok
konuşulacak…
O tweeti neden attı? Atmasaydı bugün bunlar yaşanır mıydı?
Eleştirilere, eleştirenlere ne diyor?
Neden bu kadar eleştirildi?
Oğuz Güven neden içeride?
Cumhuriyet’e neden kızgın, Cumhuriyet’i hangi konularda
eleştiriyor, hangi konularda savunuyor?
Nedim Şener değişti mi?
Kimlere neden bu kadar öfkeli?
AK Parti tribününe mi oynuyor?
AK Parti’den siyasete mi girecek?
AK Parti’yi eleştirmiyor mu?
Hangi partiyi eleştiriyor, hangi partiyi eleştirmemekle
suçlanıyor?
Kime, nereye yakın?
Solcu mu değil mi?
Muhalif kelimesine neden kızıyor?
Çakma muhalifler kimler?
Hangi gazetecilere neden çok kızıyor?
Ahmet Şık ile farkları ne?
Bu haftaki konuğum Cumhuriyet Gazetesi’yle ilgili attığı tweetle
bir anda şimşekleri üzerine çeken Posta Gazetesi Yazarı Nedim
Şener. Eleştirilerin odağındaki Şener ile tüm bu son yaşananlar
konuştuk. Sözleri çok çarpıcıydı. Şimdi ben aradan çekiliyor.
Sizleri bu çarpıcı röportaj ile baş başa bırakıyorum. Güneşli güzel
günler sizlerle olsun…
RÖPORTAJ: ALEV GÜRSOY CİMİN
Twitter:gazetecialev
Mail: [email protected]
“BANA SALDIRACAKLARINA KARARA KARŞI ÇIKSALARDI EĞER…”
Son günlerin en sıcak gelişmesiyle başlamak istiyorum. Cumhuriyet
İnternet Yayın Yönetmeni Oğuz Güven’le ilgili bir kesim epeyce size
yüklendi. Attığınız tweet nedeniyle bir hayli eleştirildiniz.
Cezaevinde oluşu konusunda da sizi suçluyorlar. Siz ne diyorsunuz
bu duruma?
“Üzüntü ve şok anında suçlayacak birini arayanların psikolojisi”
diyorum. Ben yanlış atılan incitici bir başlığı eleştirmişim,
yanlışı söylemişim o kadar. Oğuz Güven hakkında gözaltı kararı alan
savcıya, tutuklayan hakime tek kelime edemeyenler bana saldırdı.
Sosyal medyada bana saldıranların sayısı kadar insan sokakta,
adliye önünde gözaltı ve tutuklama kararlarını verenleri protesto
etseydi belki gözaltına alınmış olan Oğuz Güven bugün
tutuklanmayacaktı. Ona cesaretleri yok. Ama Oğuz Güven nezarete
kaldığı sürece sözde demokratlar evinde akşam oturmuş almış
telefonunu eline saydırıyor. Onların durumunu herkes biliyor.
Gerçekle ilgisi kalmamış insanların kendilerini kandıracak yalana
ihtiyacı vardır. Aslında bunun böyle olmadığını bilenler de var ama
içlerinde birikmiş bir öfke var bana karşı.
FETÖ’CÜSÜ, PKK’LISI, SÖZDE SOLCUSU, ÇAKMA
MUHALİFİ HEPSİ BANA SALDIRIYOR
Odatv’nin son duruşmasında çıkışta Ahmet’in yaptığı konuşmayı
hatırlarsınız. Tutuklu olan bir insanın o son konuşması çok
önemlidir. Ben de salondaydım. Ahmet jandarmaların arasında yüksek
sesle konuşmaya başlayınca ben ayağa kalktım, baktım kameraya
çekiyorlar, kenara çekildim. Bu da görüntülere yansıdı. Ama ne
dediler biliyor musunuz? “Ahmet bağırdı Nedim korktu kenara
çekildi. Biraz örnek alsın” Ama salonda Odatv davasında yargılanan
Soner Yalçın, Barış’lar, Yalçın Küçük yani ismi bilinen gazeteciler
de var, görüntülere onlarda yansıdı. Hiç kimse “onlara sen de Ahmet
gibi neden bağırmadın?” diye sormadı. Elbette ne ben ne başkası
birbirine benzemek zorunda değil.
Bunu o linç sürüsüne anlatmak imkansız zaten. Böyle eleştiri
yapanlar zaten sürü gibidir. Biri slogan atar diğerleri tekrarlar.
Yahu sizin sözünüz yok mu? Siz de kendi cümlenizle konuşun. Peki
neden Odatv karar duruşması günü, aynı kesimler beraat kararından
çok beni gündeme taşıdı. O gün de uzun süre twitter’de TT oldum.
Bir bakın o gün bağırıp çağıranlarla bugün bana saldıranlar aynı.
FETÖ’cüsü, PKK’lısı, sözde solcusu, çakma muhalifi hepsi. Nerdeyse
söylenenler bile birebir aynı. Ama dertleri benim ne söyleyip
söylemediğim değil bana karşı nefretini kusmak. Oğuz Güven’in
gözaltına alınmasıyla ilgili olmadığını çok iyi biliyorlar.
Belgesiyle biliyorlar. Ama gerçeğe değil kendi yalanlarına
inanıyorlar. Zaten Türkiye üzerine, gazetecilik üzerine, ahlak
üzerine, insan haysiyeti üzerine değerlendirmeleri de bundan dolayı
yanlış. Birisi de şüpheli şekilde ölmüş bir Başsavcının arkasında
da “Bu başlık atılır mı?” Diyemiyor.
BANA ÖFKELİLER ÇÜNKÜ ONLAR GİBİ DEĞİLİM,
TEK BAŞIMAYIM, GERÇEK GAZETECİYİM
Gerçek olan tartışma bu, bunu yapamayanlar kendilerini kendi
ürettikleri yalanla oyalıyorlar. Bir süredir bu böyle. Toplum
gerçeklerini sırtına dönmüş o insanlar ve gruplar kendi
yalanlarının ve projelerinin içine beni de çekmek istiyorlar. Benim
attığım twitte de ne savcılığa bir çağrı vardı ne Oğuz Güven’in adı
geçmektedir. Ama artık herkesin kendi yalanına inandığı günlerden
geçiyoruz. Benden kendilerine benzeyen “muhalif” yaratmak
istiyorlar. Gazetedeki köşemde de yazdım, “muhalif değil
gazeteciyim” diye. Ama ben muhalif ya da başkaları gibi aktivist
değilim sadece olguları aktaran bir gazeteciyim ve tek başımayım.
Ama yalancılar kendi seslerini duydukları bur koro oluşturmuşlar.
Ama gerçek tek başınadır. Savcıya haksızlık yapılmıştır ben de
gazeteci olarak tepkimi koydum. Bu kadar. Onların hep bir ağızdan
çıkardığı ses tek cümlelik gerçek karşısında vızıltı olarak
kalıyorlar. Bana bu yalanı atan bu organize gruplar, FETÖ’cüler de
hepsi işin içinde. Medyada tarafsız kalmaya çalışarak gerçeği
korumaya çalışan bir insanı yıpratmak için uğraşıyorlar. Bunu neden
yapıyorlar biliyor musunuz? Çünkü ben tarafsız kalarak kendi
gerçeği korumaya çalışıyorum muhatabım da onlar değil halktır,
okuyucudur. Ama onlar gazeteciliği kendileri ve çevreleri için
yapmak istiyorlar. Bana laf edecek olanlar önce benim 25 yıllık
arşivime bir baksınlar, ben neler yazmışım. Siz 2013 yılından sonra
AKP’nin ne kadar eleştirilecek yönü varsa görüyorsunuz. 2002’den
2013’e kadar bir okuyun ondan önce 90’lı yılları Tayyip Erdoğan’ın
belediye başkanlığı döneminde neler yazdım, bir okuyun. Zahmet
etmezler bari geçen hafta Topbaş’ın damadı Kavurmacı’nın
tahliyesiyle ilgili yazdıklarıma baksınlar. Onu da yapmazlar çünkü
ön yargıları kırılır. O kesimler yalanlar ve saplantıları olmadan
yaşayamaz o yüzden gerçekten ve gerçeği söyleyenlerden nefret
ederler. O yüzden her başarısızlıklarında başkalarını olmadı halkı
suçlarlar.
OĞUZ GÜVEN’İN TUTUKLANMASI HUKUK
SKANDALI
Peki Oğuz Güven neden içeride?
Posta’da yazıyorum değil mi? Ben burada hala muhabir kadrosundayım.
25 yılda geldiğim en güzel yer budur, muhabir kadrosu… Burada benim
odam mı var? Hayır, yok. Ben burada 1.5 metrelik masada
çalışıyorum. Komik olan taraf şu; yok milyonlar kazanıyorsun,
tribüne oynuyorsun, bilmem ne. Gerçek bu mu? Değil hepsi yalan.
Yalanlar ve yalancılar hiç önemli değil. Oğuz Güven’in tutuklanması
ise bir hukuk skandalı. Sadece bir başlık nedeniyle siz bir kişiyi
hapse atmamalısınız. Ama biz daha önce Cumhuriyet Gazetesi
iddianamesinde de bunları gördük. Kadri Gürsel’in yazısında ki bir
paragraftan ya da Aydın Engin’in yazısının başlığındaki “yurtta
sulh” gibi bir kelime geçtiği için sanık yapılması gibi öğelerle
sanık olduğunu ve kaç aydır tutuklu olduğunu gördük. Bu olayda da
Cumhuriyet’in yaptığı Denizli Başsavcısı Mustafa Alper’in şüphe
uyandıracak şekilde bir kazada şehit olmasından sonra atılan bir
tweet başlığı var. Zaten o başlık kısa sürede değiştiriliyor. Bu
olay 10 Mayıs günü yaşanmış ve bu olayın ben farkında bile değilim.
Ama Fetöcülerin Başsavcı Mustafa Alper’in ölümünden sonra attıkları
o sevinç çığlıkları, yaşasın cehennem, müstehak gibi sözleri
gerçekten insanlık dışıydı. Bir anlamda savcı ölümü bunlarla nasıl
mücadele edilmesi, nasıl yok edilmesi gereken karanlık korkunç bir
örgüt olduğunun anlaşılmasını sağladı. Bir insan kazada hayatını
kaybetmişti ancak bir insan bu sürüngenler kadar insanlıktan
çıkamaz. Bunu eleştiren bir yazı yazarken bir telefon geldi bana
okurlardan. “Sen dedi her yerde Cumhuriyeti savunuyorsun, ben seni
görüyorum twitterdan takip ediyorum. Hatta Başsavcı ile
yazdıklarını da okudum ama Cumhuriyet’e sesin çıkmıyor.” dedi. “Ne
yapmışlar?’ dedim. “Sen gir bak” dedi.
Gerçekten ekranda o başlığı gördüm. Ne zaman atılmış, değiştirilmiş
bu bilgim bile yok. Ama çok rahatsız oldum. Şimdi yazımda Emrullah
Uslu Tuncay Opçin ile aynı kaba koyup eleştireceğim çok içime
sinmedi bu benim. Onu bıraktım içeriği değiştirip aynı konuda yazı
yazdım. Dedim ki ben ne yapabilirim. Gazetenin yöneticisi Orhan
Erinç’e bir çağrıda bulunmak istedim. Gereğini de onların
yapması lazım. Çünkü TV’lerde, gazetelerde çalışanlar çokça hatalar
yaptılar ve hala yapıyorlar bunun yüzünden işinden olanlar var yeri
değiştirilenler var yani kurum kendi içinde idari olarak bunu
halletmesi lazım. Benim tweetim şöyle “Sevgili Orhan Erinç
büyüğümüz bu hayvanı Cumhuriyet çatısı altında barındırmayın.
Burada birinci saygım Başsavcının hatırasına ikinci saygım da
Cumhuriyet’e idi.
“CUMHURİYET GAZETESİ BİR RUHTUR BUNU
KORUMAYA ÇALIŞTIM…”
Çünkü Cumhuriyet ne kadar iyi olursa gazetecilik o kadar iyi olur.
Ben onları onurlandırmaya çalışıyorum. Çünkü ben Cumhuriyeti
korumaya çalışıyorum. Cumhuriyet ne olursa olsun Uğur Mumcu
zamanlarından beri benim gözümde gazete gibi gazetedir. Cumhuriyet
gazetesi yalnızca kağıt ve mürekkep değildir. Cumhuriyet gazetesi
adıyla bir ruhtur. Ben onu korumaya çalışıyorum. Kimsenin beni
görevlendirmesi gerekmiyor. O gazete Mustafa Kemal’den, Yunus
Nadi’den, İlhan Selçuk’tan, Uğur Mumcu’dan emanet. Dün vardı, bugün
de var yarın da mutlaka olacak. Bakın ben Cumhuriyet gazetesinden
tutuklu arkadaşlarımı şöyle savunuyorum. Birincisi ben onları
tanıyorum, asla yasadışı bir işin içinde olamazlar. İkincisi burası
Cumhuriyet gazetesi. Bu gazetenin bir örgütle bir ilişkisini kimse
kuramaz.
TARAF GİBİ SAMANYOLU GİBİ BİR OPERASYONEL
KURUM DEĞİL
Cumhuriyet gazetesiyle örgüt ilişkisi kurulamayacağı için o
insanlar örgüt üyesi olamazlar. Cumhuriyet gazetesi Zaman gazetesi
gibi bir FETÖ mecrası değildir. Ya da Taraf gibi Samanyolu gibi bir
operasyonel kurum değildir. Yapmaya çalışan olursa geri teper.
Eleştirebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz, hukuki olarak her türlü dava
açabilirsiniz ama bu bir gazetedir. Ben onları Cumhuriyet’in adı
ile savunuyorum. Cumhuriyet öyle bir kurum, onu korumak
gerektiğini düşünüyorum ve ben bunu Orhan Erinç Bey’e hatırlatmaya
çalışıyorum.Şimdi düşünün bu olayın başlığının atıldığı tarih 10
Mayıs, benim tweeti attığım tarih 11 Mayıs soruşturmayı savcı
Cumhuriyet’in o çirkin başlığı attığı 10 Mayıs’ta başlatmış. Ben
bir gün sonra twit atmışım. Savcının yazısında ya da mahkeme
kararında herhangi bir kişinin şikâyeti ya da basında çıkan bir
haber ihbar kabul edilmiyor.
Bu bilinmesine rağmen Cumhuriyet gazetesi dahil olmak üzere benim
hakkımda her gün yalan yazıyorlar.
CUMHURİYET GAZETESİ DAHİL HEPSİ HAKKIMDA
YALAN YAZIYOR
Cumhuriyet sizin hakkınızda yalan mı yazıyor?
Evet, ilk günkü haberlerinde şöyle bir bölüm geçiyor “troller
yandaş basın hedef gösterdi ardından silinmiş tweeti Nedim Şener
alıntı yaparak tweet attı ardından savcılık soruştıurma başlattı.
Bu Oğuz Güven’in göz altına alındığının ertesi günü manşeti
attıkları haberin içeriğinde yazıyor. Ellerinde soruşturmayla
ilgili belgeler olmasına ve soruşturmanın benim twitimden bir gün
önce başladığını bilmelerine rağmen bunu habere sokuşturuyorlar.
Gazeteci yazdığını iki bir gün sonra tekrar edebilmeli. Cumhuriyet
benim savcılık belgesini yayınlamamdan sonra bu cümleyi tekrar
edemedi. Ama bu kez “Sabah-Şener ortaklığı” diye yazdı. Amacı algı
yaratmak oysa savcının soruşturma yazısında ne bir kurum adı, ne
kişi adı ne şikayetçi adı geçiyor Savcı kendiliğinden başlatmış.
Bunu bilmelerine rağmen algı operasyonuna devam ediyorlar. Üçüncü
gün bu kez yine haberin soruna soruşturmanın açılmasıyla ilgim
olmamasına rağmen adımı koydular.
İbretle izliyorum. Alttan alta bana savaş açtıklarını sanıyorlar.
Ama benimle değil gerçeklerle savaşıyorlar. Beni eleştirebilirler
ama benim hakkımda yalan yazıp iftira atamazlar.
ONA YAPACAĞIM TEK İYİLİK ADLİYEDE STAJYER
MUHABİRLİK AYARLAMAK
Posta com.tr’nin eski genel yayın yönetmeni Serkut
Bozkurt’un bu konuda size ağır eleştirileri oldu. Eski çalışma
arkadaşınız bu konuda belge de sunmuş?
Allah aşkına kendisi için “gazeteci” sıfatını bile kullanamayan,
haber yazmasını, başlık atmasını bilmeyen, tek bir gün muhabirlik
yapmamış, dosya okumamış, minumum hukuk bilgisinden yoksun bir adam
eski posta.com.tr. editörü adı altında yazı yazıyor.
Tüm bunlar elbette yazı yazmaya engel değil. Yazabilir ama gerçeği
yazacak. İyi niyetle söylüyorum, bilgi ve tecrübe eksiklikleri onu
hataya, yalana götürüyor. Kötü niyetliyse onu bilmem. Şunu düşünün
o belge Cumhuriyet’in tüm avukatlarında, Oğuz Güven’in çok
tecrübeli gazeteci arkadaşlarında var. Serkut’un yazısı gibi bir
yazıyı birisi yazamıyor mu? Ama Serkut’u birisi maşa olarak
kullanmış, o da gerçekten gazetecilik yazısı yazdığını
zannediyor. Kendisi bile, ‘ya Cumhuriyet’teki yazarlar dahil
bu benim yazdığım belgeyle ilgili olarak benim gibi bir yazı neden
yazmıyorlar?” dese aslında nasıl kullanıldığını yönlendirildiğini
anlayacak. Düşünün sözüm ona Nedim Şener Oğuz Güven’ı
tutuklanmasına sebep olacak sen bunu tırnak içinde söylüyorum
belgeli olarak yazacaksın bir internet sitesi ve yurtdışından
FETÖ’cülerin internet siteleri hariç hiç kimse sahiplenmeyecek.
Eğer yazdığı gerçek olsa paramparça ederlerdi ortalığı. Serkut bir
bunu düşünsün. Eleştiri yaptı desem yanlış yerden yaklaşıyor.
Gözaltı uzatma kararını her şeyi anlatan belge diye yutturuyor
millete. Bir de üzerine yalanını yazınca çak az da olsa müşterileri
havada kapıyor. Hep söylerim her yalanın bir müşterisi vardır yeter
ki işine yarasın.
“Nedim Şener’e belgeyle cevap” yahu hayatında sen belge gördün mü?
Fotoğrafı çekilip kendine gönderilen ama önünde ne var arkasında ne
var bilmeyen adam yazı yazıyor. O belge ne biliyor musunuz?
Gözaltının uzatılmasıyla ilgili bir karar. Onunla bir sonuca
varamazsınız. Aynı görüntüyü bir akşam evvel Barış Atay paylaştı.
Hatta o editörün yazısının içeriğine yakın mesajları twittter’den
yazdı.
Barış Atay’a dedim ki, “Bak sana o belgeyi tekbaşına verenler seni
kullanyor, dosyadaki diğer belgelere bakmalısın. Ne gazetecilik
bilirsin, ne hukuk ne sistematik, kendini kullandırma”dedim. Çapsız
birinin yardım ettiğini o an anlamıştım. Şimdi aynı görüntü o
editörün yazısında ama belli ki ikisini de o görüntüyüelinde
bulunduran birinci kaynak kullanıyor. Tahmin etmek de zor değil ama
daha fazla üzerine gitmeye değmez. O yazıyı yazan için
yapabileceğim tek iyilik, adliyede bir süre stajyer muhabirlik işi
bulmak. Çünkü böyle konularda yazmak için gazeteciliği bilmek hukuk
bilmek lazım.
Bir avukata sorsa o belgenin tek başına bir anlamı olmayacağını
söylerdi. Hukuk bilmiyorsun eyvallah, gazeteciik tekniğinden de
habersizsin. Ama internet sitesi editörü. Hepsini kastetmiyorum ama
düşünün Türkiye’de internet gazeteciliği bunun gibilerine emanetse
daha çok felakete hazır olmalıyız.
Şimdi o editör şunu yazmış: 10 Mayıs günü savcının tutanağı var.
Soruşturma var ama gözaltı yok.
Nedim Şener 11’inde twit atmış bir gün sonra da Oğuz Güven
gözaltına alınmış.
TEK DERTLERİ BENİ LİNÇ ETMEK, OĞUZ GÜVEN
FALAN DEĞİL
Peki ben yazdığımla, bir, ben savcıya hedef mi göster mişim? Hayır.
İki, Oğuz Güven’in adını anmış mıyım? Hayır. Gözaltı kararında ve
arkasından mahkeme tutuklama kararında benim adım geçiyor mu?
Hayır. Benim ki bir tepki bir eleştiri. İşin savcılık boyutuyla
ilgisi yok. Ama olsun! kendi başlattığı yalana inanmak zorunda. Bu
kişi hukuk bilse savcının soruşturmasının iki sonucu olacağını da
bilir. Ya takipsizlikle kapatılır. Ya kişi ifadeye çağrılır. İfade
de ya davet ile olur ya da gözaltı. Bu savcının kararıdır. Ama bu
durumu Cumhuriyet’in yönetimi de avukatları da hepsi biliyor ama
olsun bu yalan Nedim Şener’i linçte işi yarıyor mu? Evet o zaman
sesimizi çıkarmayalım diyorlar. Çıksa o gazetede biri “Nedim
Şener’in attığı twit serttir hata yapmıştır ama Oğuz Güven’in
tutuklanmasını ile ilgili işlemlerde hedef gösterme gibi bir işlevi
yoktur” dese eyvallah. Ama demezler diyemezler. Bu saatten sonra
deseler de fark etmez, gerçeğin kabullenilmesi için zaman geçmesi
lazım. Ama benim insanlara saygım azalsa da Cumhuriyet adına
saygımı zayıflatamazlar.
“BUGÜN OLSA YİNE YAPARIM
ÇÜNKÜ…”
Peki bugün olsa yine aynı tweeti atar mısın?
Belki hayvan demezdim de insan derdim. Ama 15 Temmuz gecesi canı
pahasına görevine gideceği sırada vedalaşırken çocuklarına maaşının
arta kalan kısmı olan bankamatik kartını verebilen bir baba bir
savcı şerefli insanların en şereflisidir. Öyle namuslu insanlara
karşı kim hakaret ederse benzer tepkiyi veririm. Oysa benim
twitimde olduğu gibi gazete yönetimi o başlığı atanla ilgili
herhangi bir tasarrufta bulunsaydı, bu illa işten atmak değil, ve
Oğuz Güven adıyla da bir açıklama yayınlasaydı Oğuz Güven de bu
haksızlığa uğramazdı. Savunmanın işini bile kolaylaştırırdı.
“BENİMLE HİÇ BİR İLGİSİ YOK”
O tweet olmasaydı da gözaltı kararı olacaktı ama kamuoyuyla gözaltı
ve tutuklama kararı bana mal edildi, demek istiyorsunuz
sanırım?
Mal edilmedi sadece iftira atıldı. Ben buna yıllardır FETÖ’cülerden
alışığım zaten. Gözaltının benim twitimle ilgisi yok. Savcı kendi
başlattığı soruşturmada kendi takdiri çerçevesinde gözaltı kararı
vermiş. Gidip savcıya sorsunlar, ‘siz o twitlerin etkisinde kalarak
mı gözaltı kararı aldınız? Diye. Bunlar aptalca laflar.
“O GÜN YANIMDAYDILAR DİYE BUGÜN ONLARA LAF
ETMEYECEK MİYİM? …”
Sizi bugün eleştiren o muhalif gazeteciler dün de sizin
mağduriyetinizde sizin yanınızdaydılar. Hakikaten düzgün
gazeteciler ve siz cezaevindeyken sizi savunan isimler bunların
birçoğu?
Beni destekleyenler tepki gösterecek diye bir yanlışa yanlış
diyemeyecek miyim? Bakın ayrıca eleştirmiyorlar, eleştirseler kabul
ama doğrudan iftira atıyorlar. Çok ciddi dediğiniz gazetecilerden
birisi çıkıp, “Nedim Şener’in twiti hatalıdır, yanlıştır ama
gözaltıyla ilgisi yoktur” diyecek cesarete sahip mi? Düzgünlük
böyle anlarda belli olur. Ben twiti gözaltından bir gün önce
atmışım o gazetecilerden biri beni neden eleştirmemiş. Ben bir
yanlışa yanlış dedim. Beni de yanlış buluyorsa çıksın senin twitin
hatalıydı ama gözaltıyla ilgisi yoktu desinler bakalım. Düzgün
insanları o zaman göreyim. Ama mesele başka.
“CHP’LİLER 15 TEMMUZ’DA BİLE SOKAĞA
ÇIKMADILAR”
Nedir asıl mesele peki?
Mesele 15 Temmuz meselesi. Türkiye’de birçok gelişmeyi 15 Temmuz
darbe girişimiyle birlikte konuşacağız gelecekte. Bu darbe
girişiminin öncesi ve sonrası yaşanan gelişmeler aslında
geleceğimize de yön verecek. 15 Temmuz sonrası OHAL kapsamında
çıkan kararnamalerle ilgili ilgisiz insanlar görevlerinden oldu.
Akademisyenler, öğretmenler. Birçok meslek grubundan. Bunlar
eğitimli gruplar, tepkili gruplar. Haksızlığa uğrayanlar
tepkilerinde de haklıdır. Uğradıkları haksızlık 15 Temmuz darbe
girişimi bağlamında FETÖ ile mücadele eden herkesi bu kesimlerin
gözünde hedef haline getiriyor. Yani ben FETÖ’ye dikkat çekip 15
Temmuz’a “tiyatro” demeden halkın mücadelene yüceltince bu insanlar
beni kendilerine haksızlık yapanlarla özleşleştiriyor. O zaman da
fırsatını bulduklarında saldırıya geçiyorlar. Sayıları daz
değil.
Dikkat ederseniz, bana yönelik en büyük tepki ne zaman oldu? 15
Temmuz’dan sonra. Ben FETÖ konusundaki görüşlerimi uzun süredir
televizyonlarda söylüyorum bu kadar geniş bir iftira kampanyasıyla
karşı karşıya kalmıyordum. Ama her şey 15 Temmuz sonrası
başladı.
Ben bir televizyonda solcuları kastederek “CHP’liler darbeye karşı
sokağa çıkmalılar, ama şimdi çıkmalılar.” dedim. Çünkü daha o
akşamdan darbe girişimine karşı tutumlarını görebiliyordum. Nitekim
gördüklerim, sezgilerim beni yanıltmadı.
“15 TEMMUZ TAVRIM SOSYAL DEMOKRATLARI,
SAHTE SOLCULARI, LİBERALLERİ, FETÖ’YÜ RAHATSIZ
EDİYOR”
15 Temmuz darbe girişimine “Kontrollü darbe” dediler. İnanın böyle
bir yaklaşımda bulunacaklarını seziyordum. Anketlere bakın hala
darbeye inanmayanların büyük çoğunluğu bu kesim içinden. Parti
yönetimi de kontrollü darbe deyince partili ne yapsın. Ben o
sözleri televizyonda söyleyince o andan itibaren hedef haline
geldim. Benim 15 Temmuz’dan sonra aldığım tavır herkesi rahatsız
ediyor.
Sosyal demokratları, sahte solcuları, liberalleri, FETÖ’cüsü,
PKK’lısı organize grupları. Çünkü yurtdışına bile gidip Türkiye’nin
yaşadığı bu olayı anlatıyorum. Çünkü bu darbeye direnen halkı
yüceltiyorum. Ama öyle istenmiyor. Darbeye “tiyatro, senaryo”
desem, “kontrollü darbe” desem baş tacı edileceğim. Kendilerini
muhalif zannedenlerin gözünde yüceleceğim. Çünkü darbe sonucunda
AKP’nin mağduriyet devşirerek iktidarını güçlendireceğini
düşünüyorlar.
Darbeye karşı çıkmayı, FETÖ ile mücadele etmeyi AKP’li olmak
zannediyorlar. Adamın aklı almıyor, “çıkarı olmadan Nedim Şener
bunları söyleyemez” diyorlardı baktılar hayatımda değişiklik yok
her şeyim aynı şimdi “yoruldun ya da psikolojin bozuk” diyorlar. Bu
kesimler darbenin “tiyatro, senaryo” ya da “kontrollü darbe” diye
anlaşılmasını, söylenmesini istiyorlar. Ben de tam tersine deliller
ışığında bunun nasıl uluslararası desteği olan FETÖ darbesi
olduğunu anlatıyorum. Bence o muhalif gruplar beğenmedikleri yoksul
halkın önünde de mahcuplar. Kafaları tıptı FETÖ’cüler gibi “Nasıl
oldu da bu insanlar tanklara F16’lara direndi?” sorusunun cevabını
bulamıyorlar.
O yüzden onlar halk değil, şucu, bucu diye yaftalamaya
çalışıyorlar. Demokrasi deyince mangalda kül bırakmayanlar
tankların önüne neden çıkmadılar? TOMA’ları görünce aslan
kesilenler tanklara ses çıkaramadılar. Ama bu gariban o
küçümsedikleri insanlar tankın karşısına çıktılar. Bedenlerini
siper ettiler, 249 insanımız şehit oldu. Var mı böyle bir tarih?
Bakın o sol, liberal, muhalif ne derseniz deyin onların var mı 15
Temmuzla ilgili bir hikâyesi? Yok.
İşte tüm muhalif kesim halkın karşısında derin bir mahcubiyet
içinde. O yüzden darbeye direnişi lekelemek için ellerinden geleni
yapıyorlar. Eli kalem tutan bir sürü insan var. 15 Temmuz’u yazmaya
elleri bile gitmiyor. Şüphesi olanlar bile ortaya saçılan
iddianameleri okumuyorlar. O kesimlere göre 2016 364 günden
oluşuyor. 15 Temmuz onlara göre hiç yaşanmamış gibi davranıyorlar.
Halkın cesaretini göremedikleri için o güne dair hikayeleri
yok.
İFTİRA ATANLARA 15 TEMMUZ GECESİ BAŞIMA
SİLAH DOĞRULTAN DARBECİLERE BAĞIRDIĞIM GİBİ SESLENİYORUM:VURUN ULAN
ŞEREFSİZLER
Sizin hikayeniz var mı?…
Benim var. FETÖ’cü darbeci askerler o akşam G3 tüfekler üzerime
doğru “vurun ulan şerefsizler” diye bağırmıştım. Aslında o sözüm
bugün bana iftira atanlara da söylenmiş bir sözdür. Bakın iftira
atanlara diyorum. İyi niyetli eleştirenleri ayrı tutuyorum. Ben CNN
baskın davasının müştekileri arasındayım, orada tanık olarak ifade
verdim. Benim hikayem önemli değil, 249 şehidimizin hikayesi önemli
olan. Ben bütün o küfürleri, hakaretleri duysam dahi önemsemememin
tek nedeni 15 Temmuz’da ki insanların mücadelesidir. O
insanların mücadelesine kendini muhalif sananların hepsi saygı
duyacaklar. Çünkü onlar gerçek kahramanlar ötekiler sözde
kahramanlar.
“KÖŞELERİNDEN SİNSİCE
SEYREDİYORLAR”
Tweet atmak yerine Cumhuriyet’tekileri arasanız ya da yüz yüze
konuşsanız daha iyi olmaz mıydı? Bu kadar linç edilmezdiniz
belki?
Olabilirdi ama bana yönelik eleştiri böyle değil ki. Yani “Böyle
twit atacağına Cumhuriyet’i arasaydın” demiyorlar ki, “Sen
gözaltına aldırdın” diye iftira atıyorlar. Atmayanlar da köşeden
sinsice seyrediyorlar. Ayrıca ben Oğuz beyi de arayabilirdim ama
bunu Oğuz beyin yapmış olabilme ihtimalini bile düşünmedim,
düşünmüyorum. Evet bunu telefonla da söyleyebilirdim ama ben
gazeteciyim benim yapım böyle. Ben ne yapıyordum biliyor musunuz?
Şehit başsavcının çocuklarına 15 Temmuz gecesi söylediği sözleri
okuyordum o anda bu tweeti atarken. Çocuklarına diyor ki başsavcı
ben dönemezsem bu banka kartındaki parayla idare edin diyor, böyle
şerefli bir adama ben olsam o başlığı Cumhuriyette ben atsaydım
istifa ederdim. Bunun örnekleri başka kurumlarda yaşandı.
Hürriyet’in iç sayfasındaki bir manşet Sedat Ergin gibi bir ismi
koltuğundan etti. Yani herkesi eleştiren gazeteciler kendilerini
eleştirilmez olarak mı görüyorlar. Ben de bu konudaki tavrımla
eleştiriye açığım ama iftiraya değil. Kendime ahdettim benim
tweetimden sonra soruşturma başlamış olsaydı bırakacaktım her şeyi.
Ben bundan kendime bir sorumluluk çıkaracaktım.
“HEM ÖZÜR DİLER HEM DE KENDİME YAPTIRIM
UYGULATIRDIM AMA VİCDANIM ÇOK RAHAT”
Şimdi vicdanınız rahat mı?
Tabi ki çok rahat. Sonunda gazeteciliği halk için yapıyoruz,
vicdanlar için yapıyoruz. O başlık atılmış ve silinmiş, birisinin o
başlığa tepki vermesi gerekmez miydi. Hata yaptığını görmüşsün ve
silmişsin. Hata ile yüzleşeceğine bana iftira kolayına geliyor,
böylece hatasının tartışılmasını istemiyorlar. Elbette böyle bir
hata ne gözaltı ne tutuklamayı gerektirir. Ama birisinin kardeşim
yanlış yapmışsınız demesi gerekmey miydi? 10 Mayıs’ta o başlık
atılmış, 11 Mayıs’ta gazetede bir özür yayınlansaydı iyi olmaz
mıydı? Ya da başlığın kaldırıldığı gün Cumhiriyet’in internet
sitesinden bir özür metni yayınlansaydı ve bizlerde olayı böyle
öğrenseydik iyi olmaz mıydı. O özrü destekleseydik. Savcı açtığı
soruşturmada ifade alır belki de takipsizlikle kapatırdı. Ama ben
yaptım oldu, nasıl olsa ölen gariban bir savcı. Gazeteciler
analarından haklı doğan insanlar değildir. Hata da yaparlar ama
medeni şekilde özür de dilerler. Ama bu kadar incitici bir olayda
olmamış gibi davranmak yanlış. Eğer Cumhuriyet bunu 10 Mayıs günü
internet sitesinden ya da 11 Mayıs günü gazeteden halletmiş olsaydı
okurduk, duyardık. O zaman Cumhuriyet’i bu konuda eleştirenlere de
cevabın verirdik. Herkes otursun ben nerede eksik ya da hata yaptım
diye düşünsün. Ama tüm bunların gözaltı ya da tutuklama sebebi
olmayacağı açık. Zaten gözaltı günü “bu başlığı atanan yeni ne
nezarethanedir de Cumhuriyet” diye görüşümü tekrar ettim. O başlığa
da Oğuz Güven’in tutuklanmasınada karşı çıktım, karşı çıkacağım.
Ama Oğuz Güven’in tutuklanmasına karşı çıkan sözde demokratlara
bakın o başlığa iki kelime edemiyorlar. Yine de içim rahat etmedi
acaba bu işte istemeden de olsa benim dahlim olmuş mudur diye iki
gün uğraştım soruşturmanın başlangıcı olan tutanağı buldum. Dedim
ki bu soruşturmanın bana başlama tarihi ve dosya numarası lazım. En
sonunda belgesini buldum. Benden bir gün önce başlamış eğer benden
bir gün sonra başlasaydı yemin ediyorum çıkar özür dilerdim,
yaptırım neyse kendime uygulatırdım.
“HEDEF ALMADIM, SAVUNUYORUM, HUKUKUN
YAPTIĞINI BANA MAL EDİYORLAR”
Mesela sizi içeri aldıkları zaman Oğuz Güven sizin için, sizin
serbest bırakılmanız için eylemlere katılmış,
yürümüş.
Ben Oğuz Güven’i hedef almadım ki. Ben de şu anda Oğuz Güven’i
savunuyorum. Gözaltına savcı aldırdı tutuklamayı hakim yaptı. Benim
twitimin olayın bu yönüyle ilgisi yok. Ben twit attım diye yargı
harekete geçmiş değil. Ben Oğuz Güven’i sadece bugün savunuyorum,
yarın yine savunacağım. Tıpkı diğer haksızlığa uğrayan
arkadaşlarımız gibi. Hukukun yaptığı şeyi bana mal etmeye gerek
yok. Bir de hukuka söyleyin kardeşim bunu gözaltına aldıran savcı
ile tutuklayan hakime söyleyeceksiniz bana değil. Benim için
ettiğiniz hakareti o kesimlere edin bakayım mahkemeye edin. Bu
süreçte itibar kaybettiğinizi düşünüyor musunuz? İhbar etti
diyenler bile var. Bu sözleri edenlerin Cumhuriyet gazetesinden
tutuklu gazeteciler için FETÖ’cü diyenlerden farkları yok. Bunu
söyleyenlerin bir zamanlar bana “Ergenekoncu, terörist” diyenlerden
de farkı yok. Yalan ve iftira her kesimden insanlarımızın toplumsal
hastalığı.
Bakın ben twiti yazdığımı inkar ettim mi? Hayır. Yazdığım twiti
sildim mi? hayır. İftiracı birinin gözünde itibar nedir Allah
aşkına. Vicdanını yitirmiş, kin gözünü bürümüş birinden itibar mı
bekleyeceğim. Ben tartışmanın içinde adı geçen Savcı Mustafa
Alper’in hatırasına saygımı gösterdiğim için, Cumhuriyet gibi bir
kuruma saygımı gösterdiğim için kendimle mutluyum. Yalnışa yanlış
bile diyemeyen zavallı bir güruh bana hakaretle kendini
avutacaklarsa devam etsinler. En büyük itibarsızlık şehit savcıya
hakaret etmektir, en büyük itibarsızlık yanlışa yanlış
diyememektir.
Ben onlarla itibar kazanmadım ki kaybedeyim. İstediklerini
desinler. Bakın bir insan kendisiyle benim kadar yüzleşebilir mi?
Ben mi ihbar ettim diye bir yazı yazabilir mi? O yazıyı herkes
okudu. Gerçeğin o olduğunu da biliyorlar. O yüzden ortadaki bir kaç
tetikçi kaldı zaten. Kaç gazeteci benim gibi kendisiyle yüzleşecek
öyle bir yazı yazabilir Türk basınında? Elbette bu konuda
yüzlememiz başka platformlarda da sürecek.
ELEŞTİRİLERDE VİCDAN YOK, DÜŞMANLIK
VAR!
Tweeti muhbirlik olarak görenler var.
Cumhuriyet’in attığı o twiti terör örgütü propagandası olarak
görenler de var. Kimin ne gördüğü önemli değil benim ne
yaptığım önemli. Eleştirilerde vicdan yok, düşmanlık var. Bakın
birisi size düşmansa size karşı her şeyi söyler zaten. Önemli olan
gerçek, onlar ne derse desin.
GAZETECİLİK MESLEĞİNİ DE
KİRLETİYORLAR
Neden bu kadar nefret ediyorlar sizden?
Biraz önce anlattım. Her şey 15 Temmuz ile başladı. Kendisini
demokrasi mücadelesinin odağına koymuş tüm muhalif kesimler 15
Temmuz sınavından geçemedi. On yıllardır yaptıkları mücadele
beğenmedikleri halkın o gece verdiği mücadele ile değersizleşti. Bu
da o muhalif kesimlerin toplumla bağının olmaması, empati yoksunu
olmalarından. Onları beğenmemelerinden, anlamamalarından. O yüzden
can hıraş biçimde 15 Temmuz’un kontrollü darbe olduğunu, senaryo
olduğunu tiyatro olduğunu söylüyorlar. Eğer 15 Temmuz mücadelesini
değersizleştirebilirlerse tekrar demokrasi mücadelesindeki o
mevziyi geri alabileceklerini zannediyorlar. Bakın artık o muhalif
kesimlerin hiç bir inandırıcılığı kaldı mı toplum nezdinde. Benim
de onların saplantılı görüşlerine hizmet etmemi istiyorlar.
İstiyorlar ki kendi siyasi gümdemlerine göre konuşayım.
Kendilerine göre bir taktikleri var. Ona uymamı öyle konuşmamı
istiyorlar. Ben twiti attığım gün 11 Mayıs günü bir bir tane dahi
eleştiri almadım. Ne zaman Oğuz Güven gözaltına alındı bir anda bir
gün önce attığım twit üzerinden saldırı başlattılar. Son derece
organize. Ne yaparlarsa yapsınlar ben propagandastlik yapmam çünkü
gazeteciyim. Kaç kişiden, “Ya sen de AKP’yi eleştir biraz” dediğini
duydum. Kardeşim ben muhabirim, gazeteciyim olgularla konuşurum.
Haber yaparım, gerçeği anlatırım, politik muhalefet edeceksen
siyaset yapacaksın, gazetecilik değil.
Gazetecilik mesleğini de kirletiyorlar.
“TEKRAR HAYKIRIYORUM OĞUZ GÜVEN BENİM
YÜZÜMDEN TUTUKLU DEĞİL”
AK partiye yakın gazetecilerin sizi övmesi ya da haklı bulması da
merkez medyadaki ya da muhalif dediğiniz bazı kişilerce
eleştiriliyor.
Biri övdü diye o kişiye düşmanlık beslenebilir mi? Evet burası
Türkiye çünkü. Ya benimsin ya toprağın misali. Kimsenin övgüsü ya
da yergisi önemli değil. Önemli olan senin hayattaki duruşun. Bugün
övenler dün yererdi. Bugün yeren bazıları, bakın bazıları diyorum
şimdi de yerebilir. Söyleyeyim merkez medyada kim beni
eleştiriyor anlamadım. Ayrıca her kesimden eleştiren de olabilir
eleştiren de. Ama onlar görmek istediği kısmı görüyor. At gözlüğü
işte. Evet Nihat Genç de var, Ahmet Hakan da var. Bu insanlardaki
ortak özellik vicdani bir duruşsa insanların bunu bir düşünmesi
lazım. Mesela birisi yazmış diyor ki Nedim’i diyor Ahmet
Hakanla, Ahmet Kekeç savunmuş bu ayıp bile yeter diyor şimdi ama
mesela Nihat Genç’i koymuyor çünkü siyasi
meşrep olarak ona yakın onu çıkarıyor uyanık solcu. Kaybettiği
kişisel çıkarları ile ilgili hesaplaşmasını bu iki isim üzerinden
yapıyor. Ahmet Kekeç savundu diye küçümsüyorlar, biz
tutuklandığımız 2011’de ilk karşı çıkanlardan birisidir. O çok
özgürlükçü liberal, sol liberaller bizi Ergenekonculuk’la
suçlarken, hatta yıllarca tanıdığı adamı, ailesiyle görüştüğü adamı
Ergenekon davası uğruna harcarken Kekeç ve bir kaç isim bu işte bir
gariplik var diyebilmişlerdir. Arşiv ortada. Bunu diyenler, mesela
sadece birisi Ahmet Kekeç’i alıyor Ahmet Hakan’ı almıyor mesela
kardeşim sen utan sen benim duruşumu bir iftirayı çok kolay
sahipleniyorsanız ben hedef göstermediğim halde ne isim bakın
tweetimde savcıya çağrı yok gazete yönetimine biraz çağrı var ki
Oğuz Güven ismi de geçmiyor. Bütün bu gerçekler ortadayken
soruşturma benim tweetimden sonra başlamasına rağmen sen bu
iftirayı sahipleniyorsun ama benim tepkimdeki haklılığı
kabullenmiyorsun. Kardeşim bu başlıkta atılır mı
diyemiyorsun? Bırak onu Oğuz Güven olayında ki bir benzerlikte
AKP’li bir milletvekili adayı kadın yaşadı İzmir’de. O da
başsavcı öldükten sonra Facebook sayfasından bir not yazmış. İşte
ilahi adalet yerini buldu bu aslında gerçek fetö’cüleri aklıyordu
bu kadın tutuklandı ama savunmasında diyor ki bende sildim diyor
mesajımı diyor. Ben savcıyı kast etmedim diyor ben bir
yakınımla ilgili bir mesaj yayınlamıştım diyor. Mesajında gerçek
fetö’cü vurgusu var ve son seçimde de AKP milletvekili adayı olmuş.
Şimdi bir tweet için şu kadar saniye bir tweet kaldı diye şey
yapanların Bu kadının da haklarını koruması gerekmiyor mu?
“OĞUZ GÜVEN’İ SAVUNAN YOK, BENİM
DIŞIMDA”
İkisi de aynı şey ama?
Ama ben dedim ki ben buna karşı çıkıyorum dedim. Ben bunu
yazdım hiç duydunuz mu solcu, ifade özgürlüğü, sözde demokratların
her iki hukuksuzluğa karşı çıktığını. Haklı olarak Oğuz bey’in
tutuklanmasına itiraz edenlerin o kadının haklarını
savunduğunu gördünüz mü? Yoo neden çünkü o AKP’li. Belki de
gerçekten fetö’cü olduğu için intikam almak için yazmış olabilir.
Peki elimizde fetö’cü olduğuna dair bir delil var mı? Yok. Haberde
sadece fetö’cü diye geçiyor. Onu herkese söylüyorlar böyle bir şey
yoksa bu kadının hakkını neden savunmuyorsunuz? Çünkü niye sizden
değil. İşte ben onu da savunmak istiyorum Oğuz Güven’i de savunmak
istiyorum.
“BEN CEMAATİN DEĞİL, CEMAAT BENİM
MAĞDURUM”
Mesela bir kesim de diyor ki; “tamam cemaat yüzünden çok mağdur
oldu, hıncı, öfkesi ama iktidara hiç mi sözü yok, iktidara neden bu
kadar yakın duruyor, son dönemde?” Böyle eleştiriler de var,
buna ne dersin?
Bak bu güzel soru. Ama bu söyledikleri hayatın gerçekleri ile
örtüşmeyen bir iddia. Benim cemaate kızgınlığım, hıncım ya da
öfkemden dolayı böyle bir duruşum söz konusu değil. Ben 2011’de
tutuklandım oysa benim FETÖ ile mücadelem 2007’den başlar. Bu
duruşumun nedeni ne öfkem, ne kızgınlığım; tamamen Hrant Dink
cinayetinden dolayı. Bakın cemaat benimle uğraşmadan 2009-2010-2011
yıllarına gelmeden daha ben 2007 yılında onlarla uğraşmaya
başlamıştım zaten. Dolayısıyla ben kendimi cemaatin mağduru gibi
görmüyorum, asıl cemaat benim mağdurum. Daha doğrusu FETÖ kendi
işlediği suçların mağduru. Ben sadece onun işlediği bir suçu ortaya
çıkardım. Hem de herkes susarken hatta onlarla işbirliği yaparken.
Ben onların Dink cinayetindeki rolünü ortaya çıkardım. Ardından
Fethullah Gülen ve Cemaat- Ergenekon belgelerinde Fethullah Gülen
ve cemaat diyerek benim gazeteciliğime tosladılar.
AKP’Yİ ELEŞTİRMİYORUM DİYE SUÇLAYANLARA
SÖYLÜYORUM EVET YAŞANAN OLAYLARIN SİYASİ SORUMLUSU AKP’DİR
AMA…
Peki son dönemdeki duruşunuz ve iktidara yakın olduğunuz
söylemlerine ne diyorsunuz? Ki herkesin bir tarafı var. Bunu size
eleştirdiğim için değil, insanlar merak ettiği
soruyorum.
Ondan önce de CHP’ye yakın olduğumu iddia edenler vardı. Ben hiç
bir parti tarafından toplantılara bile çağrılmıyorum, bırakın bir
özel ilişkiyi. Bunu çağırsınlar diye söylemiyorum, halimden son
derece memnunum, sadece bu sözü edenler sonuç çıkarsın diye
söylüyorum. Defalarca söyledim, yine söylüyorum elbette o dönemde
yaşanan olayların siyasi sorumlusu AKP’dir. Ama benim tutuklanmama
gelince sebep yalnızca FETÖ’cülerin kompolosudur. Bakın 3 Mart 2011
günü gözaltına alındım, 6 Mart günü tutuklandım. Ergenekon
operasyonlarını yürüten en önemli isim FETÖ’cü istihbaratçı Ali
Fuat Yılmazer 8 Mart 2011 günü Erdoğan’ın emriyle görevden
alındı.
Eğer AKP bu işi yaptıysa Ali Fuat Yılmazer gibi önemli çok önemli
bir isim ben tutuklandıktan iki gün sonra neden görevden
aldılar. Böyle önemli bir ismi harcadılar. Çünkü bu komployu onun
kurduğunu hükümet de biliyordu. Bugün bana söylenen sözleri FETÖ’cü
Adem Yavuz Arslan 16 Aralık 2013 günü CNNTürk’te Ahmet Hakan’ın
programında söyledi. “Seni AKP tutuklattı” dedi. Dört yıl önce onun
yüzüne ekranda ne söylemişsem aynısını şimdi de söylüyorum.
Fethullah Gülen bir Alman gazetesine aynısını söyledi. Onları
AKP’nin polisleri tutukladı” dedi. Ben o gazeteye yazı yazdım
“Yalancı hocaefendi” diye. Şimdi FETÖ’cülerin yalanına bana
düşmanlık edenler sarılıyor. Gözümdeki değerleri budur. Tekrar
ediyorum. Yaşadığım tüm bu süreçte benim tutuklanmamın tek yegane
nedeni Hrant Dink cinayeti araştırması ve bunu bana yapan da Ali
Fuat Yılmazer. Bu çok net.
Bak ben geçmişten yani 1990’lı yıllardan beri hep yolsuzluk
haberleri yaptım. Bakın Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığından
tutun, DSP-ANAP –MHP –Çiller dönemlerinde hep yolsuzluk haberleri
yaptım. Hatta İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ilgili iddiaları
da haber yaptım. AKP iktidar olurken Kemal Unakıtan’ın vergi
kaçakçılığından yargılandığını yazdım. Yumurta işini, hayali
ihracat raporlarını yazdım. Böyle birinin maliye bakanı olmaması
gerektiğini yazdım. Sonra Deniz Feneri’ni yazdım. Yasin
El-Kadı’yı yazdım. 2006’da ben Yasin El Kadı’yı yazdım, sonra bunu
‘hayırsever terörist’ diye kitap haline getirdim. Cemaatçiler bugün
bunu davalarında kullanıyorlar. Ama o tarihlerde ben bunu yazarken
benim hükümeti yıkmaya çalışan darbeci olduğumu, terörist olduğumu
hatırlatıyorlardı.
AKP İLE UZAKTAN YAKINDAN İLGİM
YOK
İktidar soruma net yanıt alamadım. Tekrar sormak istiyorum.
AK Parti’ye yakın mısınız son dönemde söylenildiği
gibi…
AKP ile uzaktan yakından ilgim yok. Ama bu algıyı yaratmak
istiyorlar. Bakın ben kimsem, ne isem söylerim. Yargılandığım
mahkemede bile terörist suçlaması karşısında, “Ben bir örgüt üyesi
olsam bunu inkar etmem ve ben bir örgüt üyesiysem devletin eline de
sağ geçmem” dedim.
O yüzden ben ilahi adaleti, kendine inanan birisiyim. Benim son
dönemde Hrant Dink ve FETÖ’den başka bir şey yazdığımı gören var
mı? Hapse girmeden önce, çıktıktan sonra, 17/25 Aralık’tan sonra
sürekli FETÖ’ye anlattım. Bunun nasıl bir tehlike olduğunu
göstermeye çalıştım. Bana 15 temmuz öncesi sürekli, “Sen
takıntılısın FETÖ’den başka bir şey bilmiyorsun, gazeteciliğini
bitirdin” diyorlardı hatırlarsınız. 15 Temmuz oldu, siz çok
anlattınız biz yanılmışız diye telefonlar aldım. Maalesef 15
Temmuz’da yaşandı bu arada. Benim sorumluluğum halka karşı
iftiralar boş laf.
Bu politize ortamda herkes birilerini yanında görmek istiyor. Kendi
siyasi kavgasına beni de alet etmek istiyor. Bakın Benim de bir
özelliğim var; gazeteciliği siyasete alet ve araç kılmak istememek,
ısrarla direnmektir. Çünkü ben Nedim Şener olarak siyasi muhalefet
üretmekle görevli değilim. Mesela ben kampanyalarda,
referandumlarda, seçimlerde de oyumu açıklamıyorum. Niye biliyor
musunuz? Çünkü ben bir parti veya siyasi propagandası yapacak bir
kişi değilim, ben sadece bir gazeteciyim. Ben oy verenlerden daha
mı akıllıyım. Bir de çıkarmışlar, “kanaat önderi” diye bir laf. Bu
düşünme tembelliğinin gerekçesi. Senin kanaatinin önderi sensin.
Kimse sana düşüncende liderlik edemez. Düşün ve mücadele et. İnsan
olmanın temeli bu. Oturup insanlara şu partiye, bu partiye oy verin
diyeceğim. Bu insanları aptal yerine koymaktan başka bir şey değil.
Siyasi propoganda gazetecilerin değil, siyasiler işi. Ben haber
yapmakla, yazmakla yükümlüyüm ama sadece gerçekleri. Mesela Deniz
Feneri’ni, cemaati, Galataport’u, Yasin El Kadı’yı yazarım,
insanları aydınlatırım. İnsanları bu yazıları okur ve iktidarla,
muhalefetle ilgili kanaatlerde bulunurlar. Benim işim veri
sunmaktır. Gazeteci olarak benim herkese karşı sorumluluğum var.
Benden daha fazlasını kimse beklemesin, ben o sözde muhalif görünen
gazeteciler gibi siyasi propoganda yapmam, yapmayacağım da. Ha
bunun için beni sevmeyeceklerse sevmesinler. Çok şükür beni
sevemeyen kadar seven de çok. Ben sağduyu ve akla hizmet etmek
istiyorum. Fakat ortada çığırtkan olanlar kendi siyasi hedefine
ulaşamamış ve kaybı içerisinde hırçınlaşmış insanları görüyorum.
Bakın yaşadığımız bu siyasi olayların kuşkusuz tek sorumlusu
AKP’dir. Ben bunu söylemekten hiçbir zaman çekinmedim. Ama bu
siyasi sorumluluktur.
AKP’yi eleştirmekten de hiçbir zaman geri durmadım.
“BENİ AKP’LİLİKLE ELEŞTİRDİ, GİTTİ CHP’DEN
MİLLETVEKİLİ OLDU”
Nedim Şener, AK Parti tribününe oynuyor diyorlar?
O diyenler var ya, AKP’lileri de tanımıyorlar. Gerçekten bu
insanları aptal mı zannediyorlar. Benim böyle bir niyetim çabam
olsa şimdiye kadar bin defa ortaya çıkardı. Benim hiç bir
partiliyle en küçük temasım ya da diyoloğum olmuş mu? İşte bu halkı
tanımıyorlar diyorum ya bu sözlerinden de da anlaşılıyor. Ben o
tribüne oynayacağım bunu o kitle ya da AKP hissetmeyecek öyle mi?
Ben tribünde oynayacak yapıda olsaydım zamanımda önümde kurulmuş
CHP tribününe oynardım.
Cezaevinden çıktığım CHP’li belediyelerin bir kaç etkinliğine
gittim. Orada da eleştirilerimi söyleyince yanımdaki konuşmacı
gazeteci, “Muhalefete muhalefet edilmez” gibi bir söz söyledi.
Baktım o arkadaş daha sonra CHP’den milletvekli oldu. Tribüne
oynamak böyle şeydir. Hiç karşılıksız halkın mücadelesinin yanında
olunamayacağını düşünemiyorlar. Çünkü ruhları satılık olanlar
başkaları için de fiyat biçerler. Yok ki öyle bir tribün. Benim
hattım her zaman Bakırköy-Mecidiyeköy metrobüs hattıdır, her zaman
insanlar beni Mecidiyeköy-Bakırköy- Bakırköy-Mecidiyeköy hattında
görür.
Bir kısım da oturmuş bana solcu diyor. Ya ne alakam var benim
solculukla? Sola emek vermiş insanlara da ayıp bu. Ben ne solcu ne
sağcıyım. Ben sadece gazeteciyim. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum.
Bunu anlayacaklar. Beni böyle kabullenecek insanlar. Bak ben solcu
gibi davransam sırıtır, ne slogan atabilirim, ne bir şey
yapabilirim. Sağcı gibi davransam yemezler. Bırakın o zaman kendim
olayım. Beni eleştirenler, benden beklediklerini kendileri yapsın.
O büyük kanaat önderleri, o muhalif gazeteciler kendileri yapsın.
Muhalif görünen gazetecilerin çaresizliğini yazmıyorlar sadece
slogan atıyorlar sonra ondan bundan bekliyorlar. O sadece slogan
atacak, Hasan, Mehmet yazacak. Bunların zihniyeti bu. Oğuz Güven
olayında bile yargıya, hukuka çakamayanlar Nedim Şener’e çakıyor.
Sanki ben tutuklatmışım, sanki benim öyle bir yetkim varmış gibi.
Başka şeylerde söylüyorlar son zamanlarda.
YARGIYA, HUKUKA ÇAKAMAYANLAR NEDİM ŞENER’E
ÇAKIYOR!
Ne gibi?
Mesela “Nedim Şener AKP’den milletvekili adayı olacak” diyorlar. Bu
yalanı üç dört yıldan beri birkaç seçimdir söylüyorlar. Bunu şimdi
ciddi ciddi solcu olduğunu bildiğim insanlar söylüyorlar. Bu kadar
akılsız bir şeyi ancak gözü kararmışlıkla açıklayabilirim. Nedim
Şener’i vurmak için başka argümanları kalmamış. Hatta şunu
söyleyeyim, Bu saçma lafı edenlerin AKP’liler kadar bile aklı yok.
Çünkü AKP’liler Nedim Şener’e böyle bir teklifle gelinmeyeceğini
bilecek kadar akıllıdır. Ama bu dedikoduyu dillendirenlerde zerre
kadar akıl izan kalmamış. Sizinle daha önce söyleşi yapmıştık.
Benim bir mahallem yok benzetmek gerekirse bu anlamda yalnız bir
sokak çocuğuyum. Kendi kararlarımı kendim alır, gazeteciliğimi
yalnız başıma yapar. Kendi edindiğim gerçeği kendim savunurum.
Düşünün birkaç gün fırtına estirdiler. Hepsine karşı tek başıma
durdum. Yıkmaya çalıştılar ama bu saldırı da bana daha güçlü durmam
gerektiğini gösterdi.
Çok teşekkür ediyorum bu röportaj için..