30 Ara 2016 12:37
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 22:19
Nedim Şener'den Ahmet Şık yazısı: Oda Tv davasında da haberler suç deliliydi!
Nedim Şener, Ahmet Şık'ın "propaganda, hakaret" gibi gerekçelerle gözaltına alınmasına tepki gösterdi.
Nedim Şener ve Ahmet Şık, Ergenekon soruşturması kapsamında 2 Mart 2011'de tutuklanmış, 375 gün süren tutukluluğun ardından tahliye edilmişti. Şık ile koğuş arkadaşlığı yaptığını hatırlatan Şener, "Hiçbir şey bana o günlerin dayanışmasını unutturamaz. Çünkü bana insanlığımı unutturacak hiçbir siyasi savaşım yoktur. Hapisten çıktıktan sonra çok karşı karşıya getirmeye çalıştılar, bizi birbirimizle kıyaslayarak kendi sığ siyasi kavgalarının aracı haline getirmeye uğraştılar" dedi.
Nedim Şener'in Posta'da "Gazetecilikten öte" başlığıyla yayımlanan (30 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Silivri Cezaevi’nde Doğan Yurdakul, Ahmet Şık ve ben bir yıl aynı koğuşu paylaştık. Üçümüzün olaylar karşısında görüşlerimiz ve tutumumuz ayrıydı. Tahliye olana kadar da, sonrasında da bu değişmedi.
Önce Doğan Yurdakul tahliye oldu. Sağlığı o kadar bozulmuştu ki, kötü bir şey olacak diye bir Ahmet bir ben yattığı odaya girer kontrol ederdik.
Eşini hapishanedeyken kaybeden Doğan Bey’in acısını beraber paylaştık. Doğan Bey’in tahliye edildiği haberini Ahmet ile televizyondan öğrendiğimizde sanki biz çıkıyormuşuz gibi birbirimize sarıldık.
Kardeşlik hukuku
12 Mart 2012’de biz de tahliye edildik. Koğuşta son saatlerimizi geçirirken, “376 gün beraber yattık beraber üzüldük beraber sevindik. Hapishane arkadaşı olarak artık sen benim ölene kadar kardeşimsin.
Ayrı yerlerde olsak da sonu ne olursa olsun yanında olmak benim kardeşlik görevim.
Ben ölürsem sen, sen ölürsen ben mezara koyarım” demiştim. Hiçbir şey bana o günlerin dayanışmasını unutturamaz. Çünkü bana insanlığımı unutturacak hiçbir siyasi savaşım yoktur. Hapisten çıktıktan sonra çok karşı karşıya getirmeye çalıştılar, bizi birbirimizle kıyaslayarak kendi sığ siyasi kavgalarının aracı haline getirmeye uğraştılar.
Ama ne Ahmet ne de ben bunun parçası olduk. Aramızdaki mahpusluk, kardeşlik hukuku hiç bozulmadı. Çünkü Ahmet, Doğan Yurdakul ile o çileli sürecin, o soğuk günlerin ortağıydı. Gün gelip “kardeşim” dediğini infaz edebilecek düzeyde sığ ideolojileri ve çatışmayı hayatının merkezine koyanların bunu anlaması mümkün değil.
Haber, yazı ve twit
Odatv davasında hepimize kurulan o ucuz ve basit tuzak bozuldu. O tuzak içinde haber, yazı ve kitaplar suç delili olarak kullanıldı. Şimdi Ahmet yine, yaptığı röportajlar, yazı ve twitleri nedeniyle gözaltına alındı. Bir kişi ne zaman tutuklanır; örgüt üyeliğini gösteren çok güçlü delil varsa, delil karartıyorsa ya da kaçma şüphesi varsa.
Ahmet daha bir iki hafta önce verdiği bir röportajda, “Beni tutuklayacaklar” demişti. Tutuklanacağını düşünen bir gazeteci kaçmıyorsa, “delil” sayılan suçlama konusu olan haberleri de değiştiremeyeceğine göre gözaltına alınması hukuken yanlıştır.
Peki hükümet daha Cumhuriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, yazar Kadri Gürsel, Güray Öz, Turhan Günay, avukatlar Akın Atalay, Bülent Utku, Kemal Güngör, Önder Çelik ve karikatürist Musa Kart’ın, Hüsnü Mahalli’nin tutuklanmasını açıklayamazken buna ne diyecektir? Onu da tetikçiler yazar; “Gazetecilikten tutuklanmadılar” diye.
Nedim Şener'in Posta'da "Gazetecilikten öte" başlığıyla yayımlanan (30 Aralık 2016) yazısı şöyle:
Silivri Cezaevi’nde Doğan Yurdakul, Ahmet Şık ve ben bir yıl aynı koğuşu paylaştık. Üçümüzün olaylar karşısında görüşlerimiz ve tutumumuz ayrıydı. Tahliye olana kadar da, sonrasında da bu değişmedi.
Önce Doğan Yurdakul tahliye oldu. Sağlığı o kadar bozulmuştu ki, kötü bir şey olacak diye bir Ahmet bir ben yattığı odaya girer kontrol ederdik.
Eşini hapishanedeyken kaybeden Doğan Bey’in acısını beraber paylaştık. Doğan Bey’in tahliye edildiği haberini Ahmet ile televizyondan öğrendiğimizde sanki biz çıkıyormuşuz gibi birbirimize sarıldık.
Kardeşlik hukuku
12 Mart 2012’de biz de tahliye edildik. Koğuşta son saatlerimizi geçirirken, “376 gün beraber yattık beraber üzüldük beraber sevindik. Hapishane arkadaşı olarak artık sen benim ölene kadar kardeşimsin.
Ayrı yerlerde olsak da sonu ne olursa olsun yanında olmak benim kardeşlik görevim.
Ben ölürsem sen, sen ölürsen ben mezara koyarım” demiştim. Hiçbir şey bana o günlerin dayanışmasını unutturamaz. Çünkü bana insanlığımı unutturacak hiçbir siyasi savaşım yoktur. Hapisten çıktıktan sonra çok karşı karşıya getirmeye çalıştılar, bizi birbirimizle kıyaslayarak kendi sığ siyasi kavgalarının aracı haline getirmeye uğraştılar.
Ama ne Ahmet ne de ben bunun parçası olduk. Aramızdaki mahpusluk, kardeşlik hukuku hiç bozulmadı. Çünkü Ahmet, Doğan Yurdakul ile o çileli sürecin, o soğuk günlerin ortağıydı. Gün gelip “kardeşim” dediğini infaz edebilecek düzeyde sığ ideolojileri ve çatışmayı hayatının merkezine koyanların bunu anlaması mümkün değil.
Haber, yazı ve twit
Odatv davasında hepimize kurulan o ucuz ve basit tuzak bozuldu. O tuzak içinde haber, yazı ve kitaplar suç delili olarak kullanıldı. Şimdi Ahmet yine, yaptığı röportajlar, yazı ve twitleri nedeniyle gözaltına alındı. Bir kişi ne zaman tutuklanır; örgüt üyeliğini gösteren çok güçlü delil varsa, delil karartıyorsa ya da kaçma şüphesi varsa.
Ahmet daha bir iki hafta önce verdiği bir röportajda, “Beni tutuklayacaklar” demişti. Tutuklanacağını düşünen bir gazeteci kaçmıyorsa, “delil” sayılan suçlama konusu olan haberleri de değiştiremeyeceğine göre gözaltına alınması hukuken yanlıştır.
Peki hükümet daha Cumhuriyet Gazetesi Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, yazar Kadri Gürsel, Güray Öz, Turhan Günay, avukatlar Akın Atalay, Bülent Utku, Kemal Güngör, Önder Çelik ve karikatürist Musa Kart’ın, Hüsnü Mahalli’nin tutuklanmasını açıklayamazken buna ne diyecektir? Onu da tetikçiler yazar; “Gazetecilikten tutuklanmadılar” diye.