06 Oca 2014 17:18 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 15:51

Neden patron değil de muhabirler bedel ödüyor?

Radikal İki'nin yayın yönetmenliğinden kovulan Tuğrul Eryılmaz, Birgün'e verdiği röportajda "İktidarı denetleyemiyorsam, neden gazetecilik yapayım?" dedi.

Radikal'den kovulmasını değerlendiren gazeteci Tuğrul Eryılmaz, "Medyada çalışıp iktidarı denetleyemiyorsam kamu adına, sesini duyuramayan kesimlerin sesi olamıyorsam artık gazetecilik yapmamı haklılaştıracak bir şey kalmıyor." dedi.

Kurulduğu 1996’dan beri Radikal İki’nin yayın yönetmeni olan Tuğrul Eryılmaz önceki hafta işten çıkarıldı. Radikal gazetesi, son dönemde Eryılmaz’la birlikte 13 kişinin işine son verdi.

Gazeteciliğe 1974’te başlayan Tuğrul Eryılmaz, Birgün gazetesinden Ömür Şahin Keyif'in sorularını yanıtladı. Eryılmaz, Radikal'den atılma süreci ve gazetecilik ile ilgili sorulara şu cevapları verdi:

Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?

İnsan kendini çok rahatlamış hissediyor. ‘İşten kovulunca rahatlanır mı?’ diyeceksin; zaten epeyce bir süredir artık trafik memurluğu yapmaktan, farkına vararak ya da varmayarak sansür ve otosansür uygulayarak çalışmaktan rahatsızdım. Bu yeni değil ama giderek artıyor. Bir ülkenin medyası o ülkenin siyasal iklimini yansıtıyor. Sistem otoriter hale geldikçe, yukarıdan baskılar hissediyorsun. Ve gerçekten gazeteci olduğunu varsayacağım insanların sayısı o kadar azaldı ki. Ben bile -ki arkadaşlarım oldukça kıvrak bir zekâm olduğunu ve kötü bir eğitimim olmadığını söylerler- artık başa çıkamıyordum.

'Bedeli neden muhabir ödüyor?'

Nasıl tebliğ edildi işten çıkarıldığınız?


‘Radikal 2’yi küçülteceğiz, dijital olacağız, sen karar ver kim atılacak’ dediler. Hayatımda, ciddi mesleki hatasını gördüğüm bir iki kişi dışında, kimseyi işten attığımı hatırlamıyorum. Baştakilerin beceriksizliğinden dolayı bir gazete -patron gibi düşünüyorum- satış kaybediyorsa, reklam alamıyorsa ve zarardaysa, bunda muhabirlerin, genç editörlerin hiçbir dahli yok. Niye bedelini onlar ödesin, bizim gibi herifler dururken? ‘Siz de rahat edin ben de rahat edeyim, ben gidiyorum o zaman’ dedim. ‘Ama ben istifa etmiyorum, yollarımızı da dostça ayırmıyoruz, siz beni atıyorsunuz’ dedim. Sonra çok kolaya kaçıyorlar, ‘Kendisi gitti, biz onu niye atalım?’ diyorlar. Öyle bir şey yok, ben oradan kovuldum... Ama bütün özlük haklarımı verdiler. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum; çünkü genç meslektaşlarımın özlük hakları, sigorta, maaş konularında ciddi sıkıntıları olduğunu biliyorum.

Gazetecilerin sayısı azaldı diyorsunuz. Kimler çalışıyor gazetelerde?

Yüzde 25’lik bölümü ayırırım; ama artık Türkiye’de gazetecilik belli siyasal odakların sözcüsü olmaya dönüştü, bir takım insanların taşeronluk, tetikçilik yaptığı bir alan oldu. Artık siyasal parti misyonerleri var. Bunu uzunca bir süredir köşe yazarlarıyla yapıyorlardı. O köşe yazarları korkunç; parti sözcüsü gibi bir çoğu. Ne kafa açıyorlar, ne yeni bilgi veriyorlar, gerçek bir facia. Kapat gözlerini AKP, CHP sözcüsü konuşuyor, kapat gözlerini ‘Bu adam Cemaatçi’. Önce bunu sonra gazeteci olduğunu söylüyorsun. Ben önce gazeteci olduğunun hatırlanmasını isteyen bir kuşaktanım. Evrensel, klasik anlamda gazetecilik yapmak istiyordum. Ama sadece sermaye el değiştirmedi, medyayı yönetenler de değiştiler. Adamlarını getiriyorlar. Bizim gibi yıllardır gazetecilik yapanların ne olduğu ortada; ama birdenbire siyasal etkiyle orta kademelere, tepelere gelenler var. Bunların ne olduğunu bilemiyoruz, gizliyorlar kendilerini, bir yandan seninle domokratikmiş gibi konuşuluyor; ama son karar onlarda olduğu için senin yapacak bir şeyin yok.

'İktidarı denetleyemiyorsam neden gazetecilik yapıyorum?'

BİA’dan çıkan ‘Gazetecilik ve Habercilik’ kitabında yazdığınız bölümde ‘Gazeteci iktidarla ters düşmek pahasına, ezilenlerin sesi olmalı’ diyorsunuz. Buradan bakınca, gazeteciliğin temel ilkeleri yok olalı çok olmadı mı?

Bunu hatırlatman çok hoş; çünkü normal koşullarda belki de beş sene önce bu gazeteyi bırakmam gerekirdi. Ama gazetecilik yapmak istiyorsun. Gazeteciliğin imtiyazı şuradan gelir, kamu adına her çeşit iktidarı denetlersin. Bir tek Türkiye’de, bu kadar çılgınca şu veya bu iktidar yanlısı olan yayınlar görmeye başladım son 10 yıldır. Şimdi tamamen çıktı ok yaydan. Ya AKP’li olacaksın ya Cemaatçi. Ya da bizim gibi ortada meczup olarak sayılacaksın ve işinden ayrılıp gideceksin. Medyada çalışıp iktidarı denetleyemiyorsam kamu adına, sesini duyuramayan kesimlerin sesi olamıyorsam artık gazetecilik yapmamı haklılaştıracak bir şey kalmıyor. O zaman 5-6 bin lira maaş için bu işi sürdürmüş olurum; ki bir süre de öyle yaptım itiraf edeyim. Ama artık yapamayacaktım, haklılaştıramıyordum kendimi.

2006’da verdiğiniz bir röportajda Radikal İki’de ‘Sansür yok ama otosansür var’ demiştiniz. Bugün durum ne?

İnsanlar artık o kadar salak değiller, sadece hoşnutsuzluk belirtileri var. Mesela ‘Kürt meselesiyle ilgili çok fazla mı yazı konuyor’, ‘Cemaat’e fazla mı yükleniyor’ gibi sıkıntıların açıkça söylenmesi gerekmiyor. 70’lerde TRT’de ‘Vietnam Kurtuluş Ordusu yerine Vietkong deyin’ gibi net müdahaleler olurdu. Şimdi akılları sıra daha zarif müdahaleler yapıyorlar; ama mal o kadar meydanda ki... Yeni gelen insanları da kendilerine benzeyenlerden seçiyorlar. Salt siyasi değil, gazetecilik anlayışları farklı, ‘bir tarafa yamanmak’ diyorum ben buna. Yandaş, candaş ne dersen de, yamanıyor bunlar...

Sizinle birlikte genç arkadaşlar da atıldı gazeteden...

Ah, sus, sus... Mesela ilk atılanlar; Ankara bürodan çocuklar ‘elveda’ diye mailler yazdıklarında... O beni çok etkiledi... Ne diyeceksin şimdi? Bu çocuklar meslektaşın senin ve tepedekilerin beceriksizliği yüzünden işsiz kaldılar. Niye bunun hesabı sorulmuyor? Ama Türkiye’de hiçbir şeyin hesabı sorulmuyor.

Gazeteciler yıllardır çeşitli dönüşümler adı altında işten atılıyor. Buna karşı nasıl bir örgütlenme var?

Bütün mesele orada zaten. mesleki dayanışmayı sağlayacak kapsamlı bir örgütümüz yok. Gazeteciler Cemiyet’ arada bir bildiri yayınlayıp sert laflar etmek dışında bir işe yaramıyor. Basın Konseyi zaten hiç ilgimi çekmedi başından beri. Doğru dürüst sendikalaşma, mesleki dayanışma, İngiltere’deki ‘National Union of Journalists’ (Ulusal Gazeteciler Sendikası) gibi sağlam durabilen bir örgüt yok ki. Öyle kolay mı tık diye insanları atmak her tarafta. Ama sendikaya üye olunca işten atılma gibi baskılar örgütlenmeyi engelliyor, sendika da bu bariyeri kıramıyor.

'Fillere değil, çimenlere yakınım'

İşten çıkarmalar olurken gazetenin internet sitesindeki yenilenmeyi öne çıkarması itibarı koruma çabası mıydı?


Onlar büyük bir ihtimalle çok doğru bir iş yaptıklarını düşünüyorlar. Dijital medya olmak istiyorlar. Dijital medya olduğun zaman senin muhabire, editöre ihtiyacın olmayacaksa, eyvallah. Havuz sistemine geçmek gibi bir durum var Radikal’le Hürriyet arasında anladığım kadarıyla. Ben ona karışmıyorum, onlar tepelerdeki fillerin verdiği kavga. Ben çimenlerle ilgiliyim, çünkü çimen değilim belki ama onlara daha yakınım.

Sizin ardınızdan gazete ciddi eleştiriler içeren yazılar da yayınladı...

Bu çok bireysel bir şey, herkesin bir sınırı var. Emin ol ki ben 60’larında değil de 40’larında olsaydım daha farklı olabilirdi. Bir işyeri örgütümüz olsa ya da bir sendikamız olsa kavga eder ve onun kararına uyarsın. Öyle bir şey olmayınca, tamamen kişilerin bireysel inisiyatiflerine kalmak zorunda.

Naim Dilmener’in yazmayı bırakmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

O kendi öyle karar vermiş ama bence Nazan Özcan ve kalan diğer arkadaşlarım da ellerinden geleni yapacaklar. Ben biliyorum ki onların da noktaları var. Gerekirse kapıyı vurup çıkabilecek tıynette çocuklar, çünkü benimle beraber büyüdüler.

Kırgın mısınız?

Bana çok doğrusunu soruyorsan Ömür, bir yerde 17 sene çalışmak benim yanlışım. O biraz fazla olmuş, sağlıklı değil. Niye kırgın olayım Allahını seversen, beni sevdiklerim kırabilir sadece.

Gazetecilik defterini kapattınız mı?

Aaa, tabii, tabii, tabii... Hiç abartmıyorum, ‘Radikal, Milliyet, Hürriyet’i bir araya getiriyoruz, seni başına koyuyoruz’ deseler asla kabul etmem, bu koşullarda asla.

'Fanzin çıkaralım'

Alternatif medya sizin için de bir çıkış olabilir mi? Bir internet sitesi kurmayı düşünür müsünüz?


Biraz eski modayım, basılı bir şey görmeyi seviyorum. Aslında gözüm de görmüyor doğru dürüst; yine de basılı olan başka. Fanzin çıkaralım diyorum. Ama insanlarla konuşmak lazım, böyle şeylere tek başına karar verilemiyor. Yani madem sen bana dilediğimi yapma şansını vermeyeceksin, ancak böyle yırtabiliriz.

Dizilere senaryo danışmanlığı yapıyorsunuz. Daha çok dizide adınızı görecek miyiz?

Artık daha bol yapmaya çalışacağım çünkü para kazanmam lazım. Var bir-iki yeni şey ama kesinleşmiş değil. İnsanları parasızlıkla terbiye edemezler. İnsanlar hayatlarını minimize ederek, gayet güzel yaşayabilirler kızım. 5 bin küsur 6 bine yakın para alıyordum, gitti ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Şimdi yine yollara düşeceğim, iki tane daha senaryo ya da çeviri aldığımda yine kazanacağım. Bal gibi yaşanıyor. Yeter ki sen akşam rahat uyumak için hayatını minimize etmeyi göze al. ‘Vay efendim onlar nasıl yaşıyorlar?’. Bana ne. Bence onların hiçbiri akşam rahat uyuyamıyordur.

RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN BURAYA TIKLAYIN