Neden patron değil de muhabirler bedel ödüyor?
Radikal İki'nin yayın yönetmenliğinden kovulan Tuğrul Eryılmaz, Birgün'e verdiği röportajda "İktidarı denetleyemiyorsam, neden gazetecilik yapayım?" dedi.
Radikal'den kovulmasını değerlendiren gazeteci Tuğrul Eryılmaz,
"Medyada çalışıp iktidarı denetleyemiyorsam kamu adına, sesini
duyuramayan kesimlerin sesi olamıyorsam artık gazetecilik yapmamı
haklılaştıracak bir şey kalmıyor." dedi.
Kurulduğu 1996’dan beri Radikal İki’nin yayın yönetmeni olan Tuğrul
Eryılmaz önceki hafta işten çıkarıldı. Radikal gazetesi, son
dönemde Eryılmaz’la birlikte 13 kişinin işine son verdi.
Gazeteciliğe 1974’te başlayan Tuğrul Eryılmaz, Birgün gazetesinden
Ömür Şahin Keyif'in sorularını yanıtladı. Eryılmaz, Radikal'den
atılma süreci ve gazetecilik ile ilgili sorulara şu cevapları
verdi:
Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?
İnsan kendini çok rahatlamış hissediyor. ‘İşten kovulunca
rahatlanır mı?’ diyeceksin; zaten epeyce bir süredir artık trafik
memurluğu yapmaktan, farkına vararak ya da varmayarak sansür ve
otosansür uygulayarak çalışmaktan rahatsızdım. Bu yeni değil ama
giderek artıyor. Bir ülkenin medyası o ülkenin siyasal iklimini
yansıtıyor. Sistem otoriter hale geldikçe, yukarıdan baskılar
hissediyorsun. Ve gerçekten gazeteci olduğunu varsayacağım
insanların sayısı o kadar azaldı ki. Ben bile -ki arkadaşlarım
oldukça kıvrak bir zekâm olduğunu ve kötü bir eğitimim olmadığını
söylerler- artık başa çıkamıyordum.
'Bedeli neden muhabir ödüyor?'
Nasıl tebliğ edildi işten çıkarıldığınız?
‘Radikal 2’yi küçülteceğiz, dijital olacağız, sen karar ver kim
atılacak’ dediler. Hayatımda, ciddi mesleki hatasını gördüğüm bir
iki kişi dışında, kimseyi işten attığımı hatırlamıyorum.
Baştakilerin beceriksizliğinden dolayı bir gazete -patron gibi
düşünüyorum- satış kaybediyorsa, reklam alamıyorsa ve zarardaysa,
bunda muhabirlerin, genç editörlerin hiçbir dahli yok. Niye
bedelini onlar ödesin, bizim gibi herifler dururken? ‘Siz de rahat
edin ben de rahat edeyim, ben gidiyorum o zaman’ dedim. ‘Ama ben
istifa etmiyorum, yollarımızı da dostça ayırmıyoruz, siz beni
atıyorsunuz’ dedim. Sonra çok kolaya kaçıyorlar, ‘Kendisi gitti,
biz onu niye atalım?’ diyorlar. Öyle bir şey yok, ben oradan
kovuldum... Ama bütün özlük haklarımı verdiler. Bunu özellikle
vurgulamak istiyorum; çünkü genç meslektaşlarımın özlük hakları,
sigorta, maaş konularında ciddi sıkıntıları olduğunu biliyorum.
Gazetecilerin sayısı azaldı diyorsunuz. Kimler çalışıyor
gazetelerde?
Yüzde 25’lik bölümü ayırırım; ama artık Türkiye’de gazetecilik
belli siyasal odakların sözcüsü olmaya dönüştü, bir takım
insanların taşeronluk, tetikçilik yaptığı bir alan oldu. Artık
siyasal parti misyonerleri var. Bunu uzunca bir süredir köşe
yazarlarıyla yapıyorlardı. O köşe yazarları korkunç; parti sözcüsü
gibi bir çoğu. Ne kafa açıyorlar, ne yeni bilgi veriyorlar, gerçek
bir facia. Kapat gözlerini AKP, CHP sözcüsü konuşuyor, kapat
gözlerini ‘Bu adam Cemaatçi’. Önce bunu sonra gazeteci olduğunu
söylüyorsun. Ben önce gazeteci olduğunun hatırlanmasını isteyen bir
kuşaktanım. Evrensel, klasik anlamda gazetecilik yapmak istiyordum.
Ama sadece sermaye el değiştirmedi, medyayı yönetenler de
değiştiler. Adamlarını getiriyorlar. Bizim gibi yıllardır
gazetecilik yapanların ne olduğu ortada; ama birdenbire siyasal
etkiyle orta kademelere, tepelere gelenler var. Bunların ne
olduğunu bilemiyoruz, gizliyorlar kendilerini, bir yandan seninle
domokratikmiş gibi konuşuluyor; ama son karar onlarda olduğu için
senin yapacak bir şeyin yok.
'İktidarı denetleyemiyorsam neden gazetecilik
yapıyorum?'
BİA’dan çıkan ‘Gazetecilik ve Habercilik’ kitabında
yazdığınız bölümde ‘Gazeteci iktidarla ters düşmek pahasına,
ezilenlerin sesi olmalı’ diyorsunuz. Buradan bakınca, gazeteciliğin
temel ilkeleri yok olalı çok olmadı mı?
Bunu hatırlatman çok hoş; çünkü normal koşullarda belki de beş sene
önce bu gazeteyi bırakmam gerekirdi. Ama gazetecilik yapmak
istiyorsun. Gazeteciliğin imtiyazı şuradan gelir, kamu adına her
çeşit iktidarı denetlersin. Bir tek Türkiye’de, bu kadar çılgınca
şu veya bu iktidar yanlısı olan yayınlar görmeye başladım son 10
yıldır. Şimdi tamamen çıktı ok yaydan. Ya AKP’li olacaksın ya
Cemaatçi. Ya da bizim gibi ortada meczup olarak sayılacaksın ve
işinden ayrılıp gideceksin. Medyada çalışıp iktidarı
denetleyemiyorsam kamu adına, sesini duyuramayan kesimlerin sesi
olamıyorsam artık gazetecilik yapmamı haklılaştıracak bir şey
kalmıyor. O zaman 5-6 bin lira maaş için bu işi sürdürmüş olurum;
ki bir süre de öyle yaptım itiraf edeyim. Ama artık yapamayacaktım,
haklılaştıramıyordum kendimi.
2006’da verdiğiniz bir röportajda Radikal İki’de ‘Sansür
yok ama otosansür var’ demiştiniz. Bugün durum ne?
İnsanlar artık o kadar salak değiller, sadece hoşnutsuzluk
belirtileri var. Mesela ‘Kürt meselesiyle ilgili çok fazla mı yazı
konuyor’, ‘Cemaat’e fazla mı yükleniyor’ gibi sıkıntıların açıkça
söylenmesi gerekmiyor. 70’lerde TRT’de ‘Vietnam Kurtuluş Ordusu
yerine Vietkong deyin’ gibi net müdahaleler olurdu. Şimdi akılları
sıra daha zarif müdahaleler yapıyorlar; ama mal o kadar meydanda
ki... Yeni gelen insanları da kendilerine benzeyenlerden
seçiyorlar. Salt siyasi değil, gazetecilik anlayışları farklı, ‘bir
tarafa yamanmak’ diyorum ben buna. Yandaş, candaş ne dersen de,
yamanıyor bunlar...
Sizinle birlikte genç arkadaşlar da atıldı
gazeteden...
Ah, sus, sus... Mesela ilk atılanlar; Ankara bürodan çocuklar
‘elveda’ diye mailler yazdıklarında... O beni çok etkiledi... Ne
diyeceksin şimdi? Bu çocuklar meslektaşın senin ve tepedekilerin
beceriksizliği yüzünden işsiz kaldılar. Niye bunun hesabı
sorulmuyor? Ama Türkiye’de hiçbir şeyin hesabı sorulmuyor.
Gazeteciler yıllardır çeşitli dönüşümler adı altında işten
atılıyor. Buna karşı nasıl bir örgütlenme var?
Bütün mesele orada zaten. mesleki dayanışmayı sağlayacak kapsamlı
bir örgütümüz yok. Gazeteciler Cemiyet’ arada bir bildiri
yayınlayıp sert laflar etmek dışında bir işe yaramıyor. Basın
Konseyi zaten hiç ilgimi çekmedi başından beri. Doğru dürüst
sendikalaşma, mesleki dayanışma, İngiltere’deki ‘National Union of
Journalists’ (Ulusal Gazeteciler Sendikası) gibi sağlam durabilen
bir örgüt yok ki. Öyle kolay mı tık diye insanları atmak her
tarafta. Ama sendikaya üye olunca işten atılma gibi baskılar
örgütlenmeyi engelliyor, sendika da bu bariyeri kıramıyor.
'Fillere değil, çimenlere yakınım'
İşten çıkarmalar olurken gazetenin internet sitesindeki yenilenmeyi
öne çıkarması itibarı koruma çabası mıydı?
Onlar büyük bir ihtimalle çok doğru bir iş yaptıklarını
düşünüyorlar. Dijital medya olmak istiyorlar. Dijital medya olduğun
zaman senin muhabire, editöre ihtiyacın olmayacaksa, eyvallah.
Havuz sistemine geçmek gibi bir durum var Radikal’le Hürriyet
arasında anladığım kadarıyla. Ben ona karışmıyorum, onlar
tepelerdeki fillerin verdiği kavga. Ben çimenlerle ilgiliyim, çünkü
çimen değilim belki ama onlara daha yakınım.
Sizin ardınızdan gazete ciddi eleştiriler içeren yazılar da
yayınladı...
Bu çok bireysel bir şey, herkesin bir sınırı var. Emin ol ki ben
60’larında değil de 40’larında olsaydım daha farklı olabilirdi. Bir
işyeri örgütümüz olsa ya da bir sendikamız olsa kavga eder ve onun
kararına uyarsın. Öyle bir şey olmayınca, tamamen kişilerin
bireysel inisiyatiflerine kalmak zorunda.
Naim Dilmener’in yazmayı bırakmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
O kendi öyle karar vermiş ama bence Nazan Özcan ve kalan diğer
arkadaşlarım da ellerinden geleni yapacaklar. Ben biliyorum ki
onların da noktaları var. Gerekirse kapıyı vurup çıkabilecek
tıynette çocuklar, çünkü benimle beraber büyüdüler.
Kırgın mısınız?
Bana çok doğrusunu soruyorsan Ömür, bir yerde 17 sene çalışmak
benim yanlışım. O biraz fazla olmuş, sağlıklı değil. Niye kırgın
olayım Allahını seversen, beni sevdiklerim kırabilir sadece.
Gazetecilik defterini kapattınız mı?
Aaa, tabii, tabii, tabii... Hiç abartmıyorum, ‘Radikal, Milliyet,
Hürriyet’i bir araya getiriyoruz, seni başına koyuyoruz’ deseler
asla kabul etmem, bu koşullarda asla.
'Fanzin çıkaralım'
Alternatif medya sizin için de bir çıkış olabilir mi? Bir internet
sitesi kurmayı düşünür müsünüz?
Biraz eski modayım, basılı bir şey görmeyi seviyorum. Aslında gözüm
de görmüyor doğru dürüst; yine de basılı olan başka. Fanzin
çıkaralım diyorum. Ama insanlarla konuşmak lazım, böyle şeylere tek
başına karar verilemiyor. Yani madem sen bana dilediğimi yapma
şansını vermeyeceksin, ancak böyle yırtabiliriz.
Dizilere senaryo danışmanlığı yapıyorsunuz. Daha çok dizide
adınızı görecek miyiz?
Artık daha bol yapmaya çalışacağım çünkü para kazanmam lazım. Var
bir-iki yeni şey ama kesinleşmiş değil. İnsanları parasızlıkla
terbiye edemezler. İnsanlar hayatlarını minimize ederek, gayet
güzel yaşayabilirler kızım. 5 bin küsur 6 bine yakın para
alıyordum, gitti ne oldu? Hiçbir şey olmadı. Şimdi yine yollara
düşeceğim, iki tane daha senaryo ya da çeviri aldığımda yine
kazanacağım. Bal gibi yaşanıyor. Yeter ki sen akşam rahat uyumak
için hayatını minimize etmeyi göze al. ‘Vay efendim onlar nasıl
yaşıyorlar?’. Bana ne. Bence onların hiçbiri akşam rahat
uyuyamıyordur.
RÖPORTAJIN TAMAMI İÇİN BURAYA
TIKLAYIN