06 Şub 2011 15:52 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:01

NE SEYRETTİĞİNİ SÖYLE SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM!

Televizyonlarda kim, neyi, niçin seyrediyor? Bu sualin ciddî ve kapsamlı cevabına o kadar çok ihtiyacımız var.

Ne seyrettiğini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim


Televizyonlarda kim, neyi, niçin seyrediyor? Bu sualin ciddî ve kapsamlı cevabına o kadar çok ihtiyacımız var


Okullarda –ilkokul, ortaokul, lise fark etmez- sınıfa yeni bir öğrenci gelince ilk merak edilen ne olurdu bilir misiniz?
-Hangi takımı tuttuğu!
-Acaba Galatasaraylı mı, Fenerli mi, Beşiktaşlı mı?
Açıkça sorulmadan önce bahse girenler de olurdu:
-Meymenet yok suratında, göreceksin bizden değil bu, diye...
Aramızda, adama şöyle bir bakınca hangi takımı tuttuğunu hemen çıkaracağını iddia edenler de olurdu.
İlkokulun ve ortaokulun bazı sınıflarını Anadolu şehirlerinde okudum. Memur çocuklarının kaderidir. Ankara hariç Bursa’da, Samsun’da, Adana’da çocukların böyle bir ayırımcılığı yoktu. Hoş böyle bir kelimeyi de bilmezdik o zaman. Malum particilik o zamanlar daha başlamamıştı.
Çok okul değiştirmenin bir derdi vardır. Her yıl kendinizi başka bir sınıfta, hiç tanımadığınız 40-50 öğrencinin arasında bulursunuz. Size sokulanlar olur, kimine de siz sebepsiz bir yakınlık duyarsınız.
Sınıfta gruplar oluşur ya! Ben, ders kitapları dışında da kitapla ilgilenenleri keşfetmeye çalışırdım. Victor Hugo’nun Sefiller’ini kazara okumuş bir çocuksa mesela, aranızda bir tanışlık bağı varmış gibi gelirdi ikinize de. Zamanla bu türden olanları (Hayatına ders kitabı dışında da kitap karışmış olanları) görünce tanımaya başladım, diyebilirim.
Her sınıfta üç beş kişilik bir ukalalar grubu oluşturur, kâh beğenilir kâh ti’ye alınırdık. Ne var ki, küçük bir grup olarak biz aramızda daha kolay anlaşırdık. Varlık, Yücel, Büyük Doğu, Yeni Adam, Çınaraltı, Yaprak, Yeditepe gibi dergilerden birer tane alır, hepimiz okur, aramızda konuşur, tartışırdık.
Münazara diye, belli konuları belli kurallar dahilinde, üçer veya dörder kişilik iki takım halinde karşı karşıya gelerek, topluluk önünde tartışırdık. Bu münazara ekipleri de bizimkilere benzer gruplardan çıkardı çoğu zaman.
Tiyatro ve sinemayla ilgilenmemizde de bu gruplaşmanın etkileri oldu diyebilirim. Ben İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun bu sayede devamlı seyircilerinden biri olduğumda 14 yaşındaydım. Talat Artemel’den Hamlet, Hüseyin Kemal Gürmen’den Cyrano de Bergerac, Behzat Bulak’tan Venedik Taciri, Hazım Körmükçü’den Hülleci, Mahmut Moralı’dan Sinekler, Bedia Muvahhit’ten, Halide Tişkin’den, Cahide Sonku’dan, Vasfi Rıza Zobu’dan nice oyunlar seyretmişliğim var; bir yangında kül olan o cânım Şehir Tiyatrosu’nda.
Yerli yabancı filmleri de pek kaçırmazdık. Ama futbol ve sırfsinema meraklısı arkadaşlarımıza tiyatrolarda hemen hiç rastlamaz doğrusu bu yüzden biraz da küçümserdik onları. Biz okuryazar ve sanatsever gençleriz ya!

Hareketten kesilmiş yaşlılar ve televizyon
1940’lardan 1950’lerden, 2000’lere, 2010’lara gelince... Yıllar yılı birkaç ayda bir, bir lokalde buluşup hasret giderdiğimiz 15-16 kişilik gruptan geri kalanların sayısı üçü dördü geçmiyor şimdi. Gidenlerin sayısı kalanları çok geçince, bir akşam, toplantılara son verme kararına vardık. Çok seyrek olarak hâlâ cenazelerde bir araya geldiğimiz oluyor. Telefonla aramanın bile ürkütücü bir yanı var.
Kalanlar da benim gibi eminim artık kitap okumakta, tiyatroya-sinemaya gitmekte zorlanıyor. Ama bir şeyden hemen de eminim. Hepsi sadık televizyon seyircisidir mutlaka. Filmler, diziler, sohbetler, tartışmalar, hatta yarışmalar, oyunlar seyretmekten eminim hazzederler.
Dikkat edin bakın, her çeşitten insanın türlü bir ihtiyacına ve ilgi alanına dair yayınlar, programlar yapılıyor. Bu arada televizyonun, sanırım küçük çocuklarla birlikte en sadık seyircileri olan ihtiyarlara hitap eden bir program hatırlıyor musunuz?

«Seksenlik Sekizler» diye bir programdı
Bir sayan olmuştu birkaç yıl önce. Yaşı sekseni geçmiş hâlâ yazan kaç köşekadısı var, diye. Sekiz kişiymişiz. O zaman ben bir teklif attım ortaya:
-Bir araya gelelim ve Seksenlik Sekizler diye, biz akran seyircilere, bu arada yaşlıların (ninelerin, dedelerin) dünyasını merak eden gençlere de hitap edecek bir televizyon programı yapalım, dedim. İçimizden birini, çok sevdiğimiz İlhan Selçuk’u kaybettik o günlerde. Tadımız kaçtı, ben de vazgeçtim.
Ama hâlâ televizyonların yaşlıları ihmal ile hata ettikleri kanaatindeyim.
Salı günüydü galiba. Milliyet/Cadde’deki köşesinde Sina Koloğlu’nun bir izlenimini okudum.
«Hangi program çok izleniyor bilmek ister misiniz?» diye sormuş, kendi sualini cevaplamaya çalışıyordu.
-Bu konuda bilimsel olay evlere yerleştirilen aygıtlar, diyor.
Ve yeni bir sual ile devam ediyor yazısına: «Ama pazar araştırmalarının bu konudaki en çarpıcı mekânı neresi? Şehirlerarası seyahat eden otobüsler! Somut örnek vereyim: İzmir-İstanbul arası sefer yapan bir otobüs şirketinin yolcularının izlediği program. Bu şirketin yolcu profili bana göre, o akşam hangi dizi ya da programın izlendiğinin kesin göstergesidir. Pazar akşamı yapılan bu yolculukta, koltukların önündeki küçük ekranların çoğunluğu hangi kanaldaydı ve ne izliyordu? Show TV’de Yok Böyle Dans. (Ona da nazar değdi.) İsterseniz bakın izlenme oranlarına. Bu otobüsle seyahat edenlerin izledikleri dizi ya da programlar mutlaka o günün en çok izlenenleri arasında ilk üçe girer.
«Bir diğer veri de bakkallar, kuru yemişçiler, tekel bayileridir. Gittiğinizde dikkat edin, hangi program açıksa o, gündüz kuşağının en çok izlenen programıdır. Peki hangisi? Evlilik programları!»

Sina, televizyonu iyi bilenlerdendir
Sina televizyon alanındaki en tecrübeli gazetecilerimizden biri. Verdiği kıstası tartışmaya mezun değilim.
Ama bugünün dünyasında ve özellikle Türkiye’sinde en merak ettiğim konulardan (daha doğrusu suallerden) biridir. Suali isabetle ifadeye çalışayım:
-Türkiye’de kimler, hangi programları, niçin seyir ve takip ediyor?
Bizi tanıyanların dediğini işitir gibiyim:
-Sorsana Tarhan Erdem’e! En yakın, en sevgili dostlarından biri değil mi? Araştırma ve anket deyince bu ülkede ilk akla gelen de o olduğuna göre… Sualine en doğru cevabı kimden alacağın besbelliyken, niye bize soruyorsun ki?
Tarhan Bey sualin cevabını kahve falı açarak aramıyor ki! Anket dediğiniz, hele bu kadar yaygın, belirlenmesi güç bir konuda dünyanın masrafını gerektirir.
Ama belirlenecek eğilimlerin, tercih sebeplerinin hazine değerinde bir bilgi ve yön belirleme dayanağı olacağına inandığım için, aklım sıra birilerini harekete geçirmeye yelteniyorum. İşinsanlarından siyasî parti yöneticilerine, eğitimcilere, sanatçılara, yazarlara, toplumla, tercihlerle, taleplerle, direnişlerle ilgilenen herkese ne ölçüde gerekli ve faydalı bir bilgi kaynağıdır talip olduğum, bana kızmayı bırakıp insaf ile düşünsenize lütfen!
-Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim, der bir meselimiz.
Arkadaş olmaya ve birbirimizin ne istediğini iyi bilmeye, öğrenmeye neylesine ihtiyacımız olduğunu hâlâ fark edip anlamış değiliz galiba.


Hakkı Devrim/Radikal