NE OLACAK BU SİNEMANIN HALİ!
Medyaradar Sinema-TV yazarı Murat Tolga Şen, rekorlarla dolu vizyonun tam ortasından, Türk sinemasına dair düşündürücü notlar tutuyor.
Salonlar büyük grupların elinde toplanınca Türk sinemacıları formülü buldu! İyi film yapmak için uğraşmana gerek yok ama mutlaka iyi PR yap + çok kopyayla bütün salonlara aban ve parsayı topla!
Gişeler Artıyor ama Kalite Düşüyor
1959 yılında dağıtımcı Joseph E. Levine’in Embassy Pictures adlı şirketi, başrolünde Amerikalı bir vücut geliştirici olan Steve Reeves’in oynadığı İtalyan filmi Hercules’ün tüm dünya dağıtım haklarını alıyor. Maliyeti sadece 125,000 $ olan filmin tanıtım ve reklamı için Levine 1,5 milyon $ harcıyor ve elindeki tüm gücü kullanarak filmin açılışını 600 salonda birden yaptırıyor. Bu alelade film PR çalışması ve çok salonda gösterilmesi sayesinde inanılmaz bir başarı elde ediyor.
Hollywood’un 50 yıl önce keşfettiği bir duruma bizimkiler yeni uyansa da bu aslında filmlerin ‘film’ olmaktan çıkıp bir ‘ürün’ algısıyla yönetileceği yeni bir dönemin başlangıcı… Üzülerek yazmalıyım ki bu formülün şu anda en sıkı uygulayıcılarından biri özenli yapımlarını izlemeye alışık olduğumuz BKM! Sen Kimsin keyifsiz, SüperTürk büyük bir soru işareti… Türk sineması yine dalgalı sularda seyredecek anlaşılan!
Sektörleşebiliriz, Evet, Yapabiliriz Bunu!
Yıllardır söylenen dertli bir türküdür Türk sinemasının bir türlü sektörleşip kalıcı bir yapı kuramamış olması… Zamanında denenmiş ama sinemadan kazanılan yine oraya dönmediği için başarılamamıştır. Yeşilçam filmden kazandığı parayla Pavyon açan yapımcı hikâyeleriyle doludur. Fakat kimselere yaranamayan adam Faruk Aksoy beni bu konuda gerçekten ümitlendiriyor. Recep İvedik serisiyle, hap yapıp para kapmasından ve böyle devam etmesinden korkmuştum ama elindekini, avucundakini yatırarak çektiği Fetih 1453’ün muhteşem gişe başarısı sinemadan para kazanmak isteyen herkese yeni fikirler ve hevesler verdi. Çılgın bir bütçeyle çekilen film sadece gişe rekortmeni oldu ki böyle giderse Recep İvedik 2’nin seyirci sayısını ikiye katlayacak gibi görünüyor. Türk sinemasında büyük bütçe dönemi başlayabilir ve buna bağlı kocaman bir teknik alan oluşabilir. Henüz ümti etmek için erken ama neden olmasın!
Basına Film Göstermekten Vazgeçip Basından Kaçırmaya Doğru…
“Basın gösterimleri” yıllardır süren bir gelenek… Film getiren şirketler genellikle bir hafta öncesinde filmlerini özel bir gösterimle sinema yazarlarının takdirine sunarlar. Sinema yazarları da seyirciliğin adaplarına uygun davranılan sakin bir ortamda izledikleri filmlerle ilgili izlenimlerini sinemaseverlerle paylaşır. Fakat şu sıralar bazı yapımcılar filmleri göstermek şöyle dursun “basından nasıl kaçırırım?”ın derdine düşmüş durumda… Sinema yazarları bir kenara itelenirken magazinin öne çıktığı galalar tertipleniyor. Hasbelkader davet edilsek de galada film izlemek çölde balık tutmak kadar zor! Asla kapanmayan telefonlar, evindeymişçesine rahat yapılan muhabbetler ve hatta cebinden makinesini çıkarıp çaprazdaki ünlünün fotoğrafını çekmek isteyenler arasında nasıl olacak bu iş anlamış değilim?
Diziler Coştu!
Sinema tarafında bunlar yaşanırken açıkça ortada ki, TV dizileri bütçe olarak sinemada gösterilen filmlerle boy ölçüşürken yapım kalitesi göz önüne alındığında Türk sinemasının genel üretim bandının standartlarını aşmayı başardı. Henüz çözülememiş bir sürü sıkıntı var tabi… Süreler çok uzun, reklamlar çok fazla vs. Fakat özellikle gişeye oynayan sinemacıların titreyip kendisine gelmesinde fayda var. Televizyonda bedavaya daha iyisi varken kimse dünyanın parasını verip o salona girmez! Bu naçizane tavsiyeyi daha dün akşam izlediğim Seninki Kaç Para filmini düşünerek yapıyorum. Kendi bindiğiniz dalı kesmeyin beyler, seyirci aptal değil!
twitter.com/murattolga
[email protected]