Ne kadar kalabalık o kadar oy!.. Mitinglerde katılımcı sayısı aldatıcı mı?..
Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar mitiglere katılımcı sayılarının seçim sonuçlarına etkisini ve AK Parti’nin “Büyük İstanbul Mitingi”ni analiz etti…
Efendim: mitingler demokrasinin en somut göstergelerinden biri olarak kabul edilir. Tek başına bir kriter olmasalar dahi önemli bir kriterdir. O yüzden seçim dönemlerinde partiler mitinglere ayrı bir önem verirler. Hele de büyük miting zamanları partilerin genel merkez, il ve ilçe teşkilatları teyakkuza geçerler. Mümkün olan en fazla katılımcıyı katabilmek için seferber olurlar. Ondan sonra şov başlayabilir!..
Partiler ve Liderler Görücüye Çıkarlar!..
Günümüzde ise bu olay artık daha teknik ve profesyonel bir boyut kazanmıştır. Hatta şirketlere bile ihale edilebilmektedir. (Ses, ışık, görüntü sistemleri, sahne kurulumu, ulaşım imkânları, bayrak, pankart temini, vb) Bu anlamda konser organizasyonlarına çok benzerler. Tek farkla kitle konserde bir şarkıcıyı beklerken burada siyasetçi beklenmektedir. (Ki, artık mitinglerde destekçi şarkıcılarda rol almaktadır) Demokrasi oyununun görsel boyutudur. Popüler starların yerini lider almıştır. Artık karizması ne kadarsa!..
Bu eksende partiler ve liderler görücüye çıkarlar. Bir anlamda eğilimi, toplumsal nabzı verirler. Öyle ki kimi “Kurt siyasetçiler” in mitinglerdeki kalabalığa bakıp sonucu az çok tahmin ettikleri bile söylenir. Onlar kitle ilgisi denen şeyin “kokusu”nu hemen alırlar. Tabii aldıkları kokuyu yakın çevreleri dışında toplumla paylaşmazlar.
Kaldı ki artık kitle iletişim araçlarının, medyanın, sosyal medyanın olağanüstü geliştiği bir dönemde mitingler halen önemini korusa, bir “gösterge” olsa dahi eskiye oranla önem aşınmasına uğramışlardır. Artık mesajlar farklı mecralar üzerinden verilmektedir. Gene de işlevini tümüyle kaybetmiş sayılamazlar. Mitinglerin önemi daha ziyade bir “Güç gösterisi” olarak kalmıştır. Bir tür “meydan okuma” dır!..
Nicelik Yargıya Varmaya Yeter mi?..
Tabii burada nicelik, sayısal azlık ya da çokluk yanıltıcı olabilir. Nedense pek dikkate alınmayan faktör ise niteliktir. Oraya katılan kalabalığın mahiyeti de bir o kadar önemli olsa gerek. O kitle “toplama” bir kitle mi? Oraya her şart altında, her şeyi göze alarak,“gönüllü” olarak mı gelmektedir yoksa bir nevi itekleme sonucu mu oradadır?
Hele de zaman zaman dile getirilen kimi iddialara göre para, kumanya, muhtelif vaatler sonucu mu oradadırlar? Yahut bürokrasi, okullar boşaltılarak mı oraya getirilmişlerdir? (Bilhassa devlet veya belediye imkânlarını elinde tutan partiler bu açıdan çok avantajlıdır) Ve elbette en önemli faktör kitlenin olaya inancı, sahiplenmesi, sadakati, coşkulanması ne derecedir? “Konu mankeni” gibi midir yoksa aktif bir katılımcı mıdır? Sloganlara hançeresini yırtarcasına mı katılmaktadır yahut usulen, cılız bir sesle mi? Kısaca olaydaki “Hararet” nedir? Bunlar o mitinge asıl rengini verir.
Sayıların Aldatıcılığı!..
Çünkü eğer tersi söz konusuysa bu kitlenin size oy vereceğinin garantisi de yoktur. Atıyorum: 500 bin kişi topladınız diyelim. Ancak yarısı bu nitelikte ise sizin reel etkiniz onun yarısı demektir. Diyelim ki rakibinizde kendi mitingine aynı sayıda kişi topladı. Ancak onun kitlesi çok daha sahiplenici, istekli, coşkulu ve daha önemlisi inanmış ise fire vermesi söz konusu değildir ya da çok az verecek demektir. Bu “katılma biçimi” ve nedeni ile ilgilidir.
Ancak demokrasi denen mekanizma esasta sayılara endekslidir. Sayılar tapınıcılığa dayanır. Niteliği fazla dikkate almaz. O yüzden siyasetçilerde sonucu belirleyecek sayısal veri ve görüntülere yüklenirler. Zaten sırf bu yüzdendir ki demokrasinin “kalitesi” hızla düşmekte, nicelik yüceltilirken nitelik adeta yerlerde sürünmektedir. Demokrasi giderek –partisine bakılmaksızın- çapsızların, kifayetsizlerin, ehil olmayanların egemenliği altına girmektedir. Bu paradoksa henüz çözüm üretilememiştir. (Platon’un tarif ettiği şekliyle eski Atina’nın seçkinler demokrasisi gibi!) Böyle giderse üretileceğe de benzememektedir!..
Erdoğan Neden Rakam Verdi?
Neyse efendim, bunlar daha derin konular. Demokrasinin felsefesine girer. Geçiyorum. Gelelim sadede. Daha doğrusu AK Parti’nin “Yeniden Büyük İstanbul Mitingi”nin yankılarına. Lakin hemen ilk kanaatimi belirteyim. Şayet AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, mitingdeki katılımcı sayısına dair “Şu anda karşımda 650 bin kişi var. Biz bu meydanda 1,5 milyona alıştık. Bugün ise 650 bin kişi… Ama durmuyoruz." demeseydi bu açıdan fazla konuşulmazdı herhalde. Neden böyle – üstelik aleyhine- bir rakamı belirtip, sitem etti bilmiyorum. (Karamsarlık belirtisi mi, objektif, açık sözlü olma veya sitem mi? Yahut CHP’yi rehavete sürükleyip, sağ gösterip sol vurma taktiği mi izledi?) Manzara biraz canını sıkmış gibi göründü ama bilhassa Ramazan ayı için bu sayı pek küçümsenir gibi gelmedi bana…
Bu arada önemli bir not olarak belirteyim. Katılımın düşük olmasını AK Parti içindeki çelişkilerle izah eden haberler oldu. Burada da AK Parti İl Başkanı Nuri Kabaktepe hedefe kondu. Metin Külünk’e yakın olduğu söylenen Hüseyin Hacıoğlu eski partililere toplantılara çağrı yapılmadığına dair eleştirilerde bulunarak durumu “Hainlik” olarak niteleyecekti. Ne derece doğru bilmiyorum.
Devam edeyim: Bu rakamlar nasıl hesap ediliyor bilmiyorum. (Galiba alanın metrekaresiyle her metrekareye düşen insan sayısını mı çarpıyorlarmış ne? Ayrıca muhtelif objektif hileleriyle kitle daha kalabalık gösterebiliyormuş birde.) İşin kompetanı değilim. Bana çok uzak ve teknik bir konu. Neyse…
Mitingin Çağrıştırdıkları!..
Bu arada hemen belirteyim. Mitingi bizzat katılarak izlemedim. Medyadan, videolardan edindiğim bilgiler kadarıyla yazıyorum. Bu yüzden eksik ya da yanlış bir intiba vermek istemem. Sübjektif kanaatlerimdir…
- Öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu bir Murat Kurum mitinginden ziyade “Erdoğan Mitingi” olmuşa benziyor. (Zaten bu bekleniyordu) Erdoğan’ın olaya ağırlığını koyduğunun bir göstergesiydi. Ancak –beklentinin tersine- onunla orantılı bir mesaj ya da vaatte bulunmadı nedense. Eski kalibresinde değildi sanki. Bu kez nispeten daha sakin göründü gözüme. Sadece söyleminde dünün “Bay Kemal”inin yerini “Ekrem denilen arkadaş” almıştı…
- Nitekim Murat Kurum’da konuşmasında olağanüstü bir performans sergilemedi. Soyut hamaset ve birkaç teknik değinme dışında dişe dokunur bir atak gösteremedi. Gene de daha önceki konuşmalarına oranla daha derli toplu geldi bana.
- Ekrem İmamoğlu ise hep “liyakatsız, beceriksiz” olarak tanımlandı. Bir şey yapmadığı, habire tatile gittiği gibi öteden beri kullanılan argümanlarla anıldı.
- Erdoğan’ın bundan sonra “kararsız oylar” üzerine adeta son çare olarak oynayacağı anlaşıldı. Tam bu noktada asıl dikkat çekmesi gereken diğer husus aslında kadınlara yönelik çağrısıydı. Erdoğan “Ama durmuyoruz” sözünden sonra “Kalan 6 günü çok iyi değerlendirmemiz gerekiyor” AK Partili kadınlara yönelik olarak “Kale içerden fethedilir” diye mesaj yolluyor. “Eve gidince kafası karışık eşin dostun aranmasını… kırgınlık varsa giderilmesini, kafalarda soru işaretleri varsa cevaplanmasını” tavsiye ediyor. “Kullanacağınız her bir oy kritik öneme sahip” diyerek AK Partili kadınlara bir tür “seferberlik” çağrısı yapıyor. Tabii “Alarm” da denebilir o başka!..
- Miting alanı olarak eski Atatürk Havalimanı arazisinin seçilmesi sanırım pek doğru bir tercih olmamış. O kadar geniş bir alanda 650. 000 kişi bile az görünmüş olabilir. Oysa daha küçük bir alanda daha hacimli görünebilirdi. Bu kendileri içinde çelişkili bir durum yarattı herhalde. Yıkılan alan kendince bir tür intikam mı aldı ne?
- Katılımın nispi düşüklüğü ve sözü edilen erken ayrılmalar mitingin Ramazan’a denk gelmesi ve iftar telaşı ile açıklanabilir mi bilmem?
- YRP’den istifa etmiş İstanbul Milletvekili Suat Pamukçu’ya Erdoğan’ın rozet takması iyi bir fikir olmadı bence. Sanki YRP’ye yarayacak. Çünkü tersinden bile olsa YRP’yi muhatap almış oldu. İlaveten YRP’ye bu kadar kızması konuyu bir tür “takıntı” haline getirdiğinin göstergesiydi. Zaten “Cumhur İttifakı’na karşı kaybettirmeye çalışanlara karşı uyanık olmaya” davet etmesi de buna delaletti.
- Diğer ilginç bir nokta ise CHP’yi alışıldığı üzere PKK / DEM ilişkisi üzerinden anmaması oldu. Burada hassas hesaplar rol oynadı sanırım.
- AK Parti ve Erdoğan süreci bir tür “kadere bırakmış” hissiyatı vermişe benziyorlardı. Eski iddialı elektriği nedense fark edemedim. Belki de bir yorgunluk ya da bıkkınlık hissi hakimdi olaya…
- En “vurucu” miting olması beklenen mitingden bu sonuç çıkmadı sanki. Sıradan sayılamasa bile onu aşan bir sıçrama gözlenmedi sanırım. Daha “Sade” bir miting yaşandı herhalde…
Kimse Erken Sevinmesin!..
Öyle veya böyle, İstanbul’u yeniden ve bu kadar isteyen bir Erdoğan ve AK Parti’nin daha çarpıcı bir miting yapmasını, daha şaşırtıcı söylem ve vaatlerde bulunmasını beklerdim. “Baştan savma” yahut “sıradan” diyemesem bile eski birçok mitingine oranla daha düşük enerjili gibi geldi bana.
Lakin dediğim gibi -bu miting dahil- hiçbir şeyde görüntüye, sayılara, vb kanmamak gerek. Evet, mitingler nabza dair emareler verebilir. Fakat aldatıcı da olabilirler. Bunu sadece AK parti için söylemiyorum. Bütün parti ve liderler için geçerli bir tavsiye olarak belirtiyorum. Ben olsam ne az kişi katıldı diye ne üzülür ne de çok kişi katıldı diye sevinirdim. Her şey seçim günü belli olacak. O vakte kadar hiç kimse seçimi “Kazanılmış” ya da “Kaybedilmiş” saymasın!..
Hayat herkes için sürprizlere gebedir!..
26. 03. 2024