17 Eki 2007 13:21 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 12:51

NE İDİ,NE OLDU!..ARMATÖRLÜK YAPTI,BAKAN OLDU..ŞİMDİ İSE KÖPEK ÇOBANI!..İŞTE BİR MEDYA PATRONUNUN İBRETLİK HİKAYESİ!..

Devrinin çok parlak bir girişimci hikâyesidir onunki.Şöyle de demek mümkün: Çok varlıklı bir babanın,hiçbir isteğini eksik etmediği ve bu sebeple bazı şeylerin değerini öğrenemeyen çocuğunun hikâyesi...

Devrinin çok parlak bir girişimci hikâyesidir onunki. Şöyle de demek mümkün: Çok varlıklı bir babanın, hiçbir isteğini eksik etmediği ve bu sebeple bazı şeylerin değerini öğrenemeyen çocuğunun hikâyesi... Aynı zamanda "ne idim değil, ne olacağım" demenin tam karşılığı... Mesela, 1936-37´de, henüz 14 yaşındayken Amerikan başkanının altındaki arabadan kullanan birisidir o. Bugün, siyasetçilerimizi çok heyecanlandıran kırmızı plakaya da, hiç çaba sarf etmediği halde sahip olmuştur: "Adam 40 sene mebusluk yapmış, ama bakan olamamış. Ben ise politikanın p´sini bilmem, pat diye girdik, ertesi sene bakan olduk. Hayatımda 10 kişinin önünde konuşmuş insan değilim." 1961 seçimlerinde AP´den milletvekili seçildikten sonra bağımsızların başını çeker, ardından 25 Aralık 1963´te kurulan 10. İnönü Hükümeti´nde devlet bakanlığına getirilir. Türk futbolunda şike sebebiyle ilk küme düşme olayı da onun bakanlığı zamanında yaşanır.

İLK KEZ AKSİYON´A KONUŞTU

Hayatı ibretlerle dolu bu şahsiyet, uzun yıllar hiç kimselere konuşmayan Akşam Gazetesi´nin eski sahibi Malik Yolaç. Girişimci olarak çok başarılı işlere imza atan, armatörlük, basın patronluğu, bakanlık yapan Yolaç, aynı zamanda, Tuna Kiremitçi´nin, İclal Aydın uğruna ayrıldığı eski eşi Yasemin´in de dedesi. Bugün Moda´daki evinde, uzun zamandır rahatsız olan eşiyle birlikte yaşayan ve Moda sahilindeki sahipsiz köpeklere çobanlık yaparak vaktini geçiren eski patron, Aksiyon´a çok samimi itiraflarda bulundu. Mesela, Akşam Gazetesi Ankara bürosunun 27 Mayıs darbesinden önce neredeyse `ihtilal şubesi´ gibi olduğunu anlattı.

Orhan Malik Yolaç´ın babası Ahmet Hulusi Bey, kardeşi ile birlikte, doğup büyüdüğü Amasya´dan İstanbul´a gelir. Amacı yüksek tahsil yapmaktır. 900 kişinin arasından imtihanı kazanarak mühendis olur. Sonra yol inşaatları başta olmak üzere ülkenin muhtelif yerlerinde mühendislik yapar. Hulusi Bey, bu arada Diyarbakırlı Atiye Hanım´la evlenir. Görevi icabı Diyarbakır´da iken kızı Melek (Tanyolaç) dünyaya gelir. Malik Yolaç, 1921 yılında (nüfus kaydına göre 1922) Malatya´da, merhum Kadir Has´ın evlat edindiği Can Has´ın babası kimya mühendisi Turan ile inşaat mühendisi Kayıhan Namık Samsun´da, Doğan Yolaç da İstanbul´da hayata merhaba derler.

Yolaç ailesi, mühendislik yapan baba Ahmet Hulusi´nin çok iyi gelir elde etmesiyle muntazam bir hayat sürer. İstanbul Moda´da oturan aile, Malik´i Fenerbahçeliliği ile bilinen Saint Joseph´e kaydeder. Yolaç, ilkokulu burada okuduktan sonra Galatasaray Lisesi´ne geçer: "Çocuklar bir ara `Fenerli olduğunu söyleme, dayak yersin´ dediler. Ben de fırlamanın tekiyim! Laf aramızda. `Öyle mi?´ dedim. Fenerli olarak bitirdim liseyi; ama biraz boks yaptım! Fakat Fenerbahçe takımını tutan hiçbir şey yapmadım."

SABRİ ÜLKER İLE OKUL ARKADAŞI

Malik Yolaç, ardından girdiği mühendis mektebi imtihanını kazanamayınca İstanbul Yüksek Ticaret´e gider. Sabri Ülker´le aynı sınıfta okur. Eğitimini tamamlamadan son sınıftan ayrılır. Okulu bırakmasının sebebi ticarete başlamış olmasıdır, ancak onun öncesindeki sebep, okumaya karşı ilgisizliğidir. Bunda da, zamanın şartlarında lüks bir yaşantının önemli etkisi vardır. Sınıfları da, kendisi için hiçbir şeyden kaçınmayan babasına `ayıp olmasın´ duygusuyla hareket ederek geçer: "Hep en sonuncuydum. 0,1´le geçiyorsam o notu alırdım. Yani 2 almazdım. Öyle bir talebe idim. Neden öyle idim? Babam çok zengindi. İşte Amasya´dan çar