NAZLI ILICAK'TAN İTİRAF; "ESTETİK YAPTIRMAYI SEVİYORUM"
Hangi muhafazakâr, Nazlı Ilıcak gibi balon gibi bir suratla televizyona çıkacak kadar radikaldir?
“Nazlı Ilıcak’ı nasıl bilirsiniz?” diye sorsalar, “Muhafazakâr” diye cevap verirsiniz değil mi? İyi de hangi muhafazakâr, estetik olduğuna aldırmadan, balon gibi bir suratla televizyona çıkacak kadar radikaldir? Ya da binlerce kişinin diline dolamasına aldırmadan, eleştirileri tebessümle karşılar?
Politik konularda seveni de çok sevmeyeni de. Ama bu kez karşımızda, 67 yaşında olduğunu herkesin bildiği halde, “Yaşımı hatırlamak bile istemiyorum” diyen ve hayatın örselediği ruhunu estetikle nasıl savuşturmaya çalıştığını anlatan, çok samimi bir kadın var
Kendinizi güzel bulur musunuz?
- Kendimi hiçbir zaman güzel bulmadım ama kendime bakarım. Şık giyinmeyi bilmem. Sadece televizyona çıkarken, kıyafetlerimin renkli olmasına özen gösteririm. Neticede o iş bir show business. Hakkını vermek lazım.
Gençlik sizin için nedir? Doğal bir yaşlı kadın olmayı artık niye hiçbir kadın istemiyor?
- Tabiat kimseyi sonsuza dek genç bırakmıyor. Yüzünüzdeki çizgiler arttıkça, geldim göçüyorum duygusunu daha fazla hissediyorsunuz. Hayat zaten sağlığımızı alacak bari geç alsın diye sporla ayakta kalmaya çalışıyoruz. Estetiği de böyle görmek lazım.
Bu bir güzellik ve gençlik iddiası mı?
- Katiyen değil. Tabiata karşı verilen ama sonunda tabiatın kazanacağı bir mücadele.
Sürekli genç görünme duygusu, sizce de kadınların üstüne bir tür lanet gibi çökmedi mi?
- İnsanın ruhu, hayatın zorlukları karşısında öyle örseleniyor ki ve ruhu tamir etmek bedeni tamir etmekten çok daha zor. Aynaya baktığımızda ruhumuzu değil, suretimizi görüyoruz. Ve işte o an hayata, “Bak ben hâlâ genç ve sağlıklı görünüyorum” diyerek kendi kendimizi kandırıyoruz. Yaşlılığı tabii kabul ediyorum ama her an yaşlılıkla yüzleşmek yerine, biraz kendimi avutuyorum.
Spor yapıyor musunuz?
- Daha önce jimnastikhanelere gittim ama dört-beş yıldır haftada iki kez, eve jimnastik hocası geliyor.
Herkes estetiğini saklarken, siz balon gibi bir suratla ekrana çıktınız. Bir tür meydan okuma mıydı?
- “Heyyyt, siz de kim oluyorsunuz, umrumda değilsiniz” hiç değildi. Ekrana çıkıp çıkmamayı çok düşündüm. Ama ayıp bir şey yapmamışım, sırf görüntüm yüzünden ekrana çıkmamanın çalıştığım müesseselere karşı ciddiyetsizlik olacağını düşündüm.
Ekrana çıktınız ve Twitter’da kıyamet koptu, NTV reyting rekoru kırdı. Aldığınız en komik tepki neydi?
- Önce, bizzatihi o suratla kendimi komik buldum. Çok da çirkindi, “Arı sokmuş gibi” dediler, “Bülent Ersoy’a benzemişsin” dediler. Ama ben en çok, botoks yaptırdığımı ve suratımın öyle kalacağını zannedenlere güldüm.
Siz tam olarak ne yaptırdınız?
- İp çektirmek diye bir şey var. Bunu merak ettim ve Paris’te tanıdığım bir doktoru aradım.
“Biz ip çekmiyoruz ama adaleyi çekerek yüzü geriyoruz” dedi. Randevu aldım ve gittim.
Yüzünüzü kestiler, diktiler, kan gördünüz mü? Acı hissetmediniz mi?
- Hayır, hissetmedim. Lokal anestezi iğnelerinin etkisini göstermesi 40 dakika sürdü. Sonra bir tarafı 10, diğer tarafı da 10 dakika gibi bir sürede kestiler. Sonra dikiş... Hiçbir şey hissetmedim.
Başka bir şey yok mu?
- Daha önceleri Paris’e gidip, iğne bakımı yaptırıyordum zaten.
Peki, o bakımlar ne zaman yetmemeye başladı ve estetik ameliyata karar verdiniz?
- Televizyonda gıdımı görünce. Kadınlar önce gıdıdan gidiyor zaten. Günlük hayatta, buna dikkat bile etmezdim belki. Ama televizyonda insan kendini görünce göze batıyor.
“Sevilmeyi seviyorum. Hep beni sevsinler istiyorum. Sevilmeyince de yaralanıyorum. Ama tabii kendimle yüzleşiyorum, sevenim de var sevmeyenim de”
“Twitter’a giriyorum çünkü orası büyük bir yüzleşme. Bir cemiyete giriyorsunuz, etrafta hep gülümseyen yüzler var ama aslında o insanlar hakkınızda ne düşünüyor bilmiyorsunuz. Ama Twitter’da sevilmediğinizi, niçin sevilmediğinizi, görüyorsunuz. Hepsine ayrı ayrı değer veriyorum. Çok genç oldukları için de, eleştirilerine toleranslıyım”
KENDİME UZUN YILLAR GÜVENEMEDİM
Güzel bir hayat yaşadınız mı?
- Çok büyük maddi sıkıntılar çektim. Hayatım dümdüz gitmedi. Eşimi kaybedince çok yalnız kaldım. Sonra evlilik yapsam da, koca olarak, hayatıma damga vurmuş, çocuklarımın babası Kemal Ilıcak’ı gördüm. Kemal’in maddi imkânları çoktu ama ben o kadar kanaatkâr yetiştirilmiştim ki, o imkânları kullanmayı bile bilmedim.
Tercüman Gazetesi’nin sahibi Kemal Ilıcak’la evlendiğinizde henüz gazeteci değildiniz. Nasıl gazeteci oldunuz?
- Depresyon yüzünden. 1972’de babamı kaybetmiştim ve büyük bir depresyon geçiriyordum. Doktor, çalışmamı tavsiye etti. Hayata asılacağım, üzüntümü unutturabilecek bir mesleğim olsun diye, eş durumundan gazeteci oldum.
Sizce, siz nasıl bir gazetecisiniz?
- Çalışkan, meraklı ve araştırmacı. Ben şimdi, ‘yandaş medya’ içinde görünüyorum. 28 Şubat döneminden beri, beraber yola çıktığımız kişiler iktidarda ve ne yapayım ki, uzun da sürdü iktidarları. Gençlik sanıyor ki, ben hiç muhalefet yapmadım. Özal’a öyle muhalefet ediyordum ki, neredeyse beni Kemal’den boşatmaya kadar vardırmıştı üstümdeki baskıyı. Bugün, hani baskı deniyor ya, işte o yüzden anlıyorum o baskının ne olduğunu. O gün bana, bugün sana.
Kendinizde en eleştirdiğiniz şey nedir?
- Her ne kadar kendine güvenir gibi görünsem de, öyle değilimdir. Lisem Dame De Sion, bana çok büyük bir ezilmişlik duygusu verdi. Kendime çok uzun yıllar güvenmedim. Zamanla kendimi buldum.
Şermin TERZİ / HÜRRİYET