Nazlı Ilıcak yazdı: Tek adam uygulamaları, “yandaş mahalleyi” de rahatsız ediyor!
Özgür Düşünce yazarı Nazlı Ilıcak, 'tek adam uygulamalarının 'yandaş mahalleyi' rahatsız etmeye başladığını' savundu.
"Türkiye'de demokrasi askıya alındı. Her geçen gün tek adam
hâkimiyeti biraz daha perçinleniyor. Yolsuzluğun hesabını verme
korkusu, hukuku rafa kaldırırken, otoriterleşmeyi artırdı. Yandaş
mahalle, “Nasıl oldu da bu noktaya gelindi?” diye soruyor"
ifadesini kullanan Ilıcak, "Dün 'dava adamı' dedikleriniz, bugün
'paralel' diye damgalanıyor. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı'nın
çevresindeki kalite ve liyakat kayboluyor; itaat ön plana çıkıyor.
Çünkü demokrasi askıda ve tek adam hâkimiyeti var" diye yazdı.
Nazlı Ilıcak'ın, "Yandaş çatlağı…" başlığıyla yayımlanan
(22 Mayıs 2016) yazısı şöyle:
Tek adam uygulamaları, “yandaş mahalleyi” de rahatsız etmeye
başladı. İşte örnekler:
*Mehmet Ocaktan: “Yüzde 49.5 gibi emsal bir başarı
hikâyesinin üzerinden sadece 6 ay geçmesine rağmen, bir Başbakan, o
eski Türkiye'de kaldığını sandığımız andıç yöntemiyle
Başbakanlık'tan ayrılmak zorunda bırakılmışsa, bunun mantıki bir
açıklaması yapılamaz. AK Parti'de şu ana kadar yazılmış bütün
sayfalar kapatılıyor ve rengi, kokusu farklı bir sayfa açılıyor.
Ancak siyasi tarihimiz şahittir ki, halkın iradesi üzerinde ne
zaman ‘mühendislik projeleri' uygulanmışsa, sonu hep hüsranla
neticelenmiştir. Halk, iradesine dokunanları not eder, gün
geldiğinde cevabını verir.”
*Mustafa Karaalioğlu: “Seviye azaldıkça, üslûp ve
dilde kalite düştükçe, hiç şüphe olmasın liyakat çoktan kaybolmuş
demektir. Doğru insanlar, -yani siyasetçiler, bürokratlar,
akademisyenler vb- hak edilen yerlerin çok uzağında bulunuyordur. O
yerlerde, politik ilişkiler, sınırsız itaate söz vermiş olanlar
oturuyordur ve dolayısıyla da kendilerini retorikten başka işe
mecbur hissetmiyorlardır. Kritik kadrolar liyakat kriterinden
koparak, sadece uslu ve lâf dinleyen adamlara teslim ediliyorsa,
her alanda telâfisi zor kayıplar kaçınılmaz demektir.”
*Etyen Mahçupyan: “Yolsuzluklar zaten bir yaraydı;
beşeri zafiyetle bir yere kadar açıklanabildi ve başkaları
tarafından kötüye kullanılma endişesiyle köşeye kondu. Ama, bu son
olay, hiçbir gereği yokken ve hiçbir gerçekçi gerekçeye dayanmadan
yaşandı. Erdoğan'ın bu tercihi, önündeki eşiği aşağıya çekti,
verilmiş olan avans alanını daralttı. Daralmayı engellemek üzere,
şimdi, ‘Tehdit altındayız' söyleminin öne çıkarılması şaşırtıcı
olmaz. Bununla tabanı bir süre daha oyalamak mümkündür ama,
maalesef işin tadı gerçekten kaçtı.”
*Elif Çakır: “Daha düne kadar ‘dava adamı' deyip
de eline koluna sarıldığımız, dualar ettiklerimiz... Bir sabah
uyandık ki... Meğer... ‘Bakanlıklara Paralel örgütü dolduran,
devlet kademesini Paralel'in hizmetine sunan' hainin, kriptonun
önde gideniymiş!.. AK Parti kendisine oy vermiş olanlara bu olup
biteni nasıl izah edecek? 28 Şubat andıcına bile rahmet okutan
alçaklıktaki Pelikan bildirisinin üzerinden 24 saat geçmeden Ahmet
Hoca'nın görevi bırakmasını nasıl açıklayacak?”
***
Türkiye'de demokrasi askıya alındı. Her geçen gün tek adam
hâkimiyeti biraz daha perçinleniyor. Yolsuzluğun hesabını verme
korkusu, hukuku rafa kaldırırken, otoriterleşmeyi artırdı. Yandaş
mahalle, “Nasıl oldu da bu noktaya gelindi?” diye soruyor.
Oysa, Turhan Feyzioğlu, yıllar önce durumu açıklamıştı:
“Demokrasilerde insan, ne Musaddık gibi bir Divan-ı Harp
Savcısı'nın hakaretleri karşısında ayılıp bayılmak, ne Mussolini
gibi baş aşağı asılmak tehlikesine maruzdur. Ne iktidarda iken
dilediğine hain damgasını yapıştırmak imtiyazına mâliktir, ne de
Beria ve Demirperde gerisindeki nice emsâli gibi, bir sabah asıl
Vatan haininin kendisi olduğunu öğrenerek uyanmasına imkân vardır.
İkbal devrinde lüzumsuz göklere çıkarılmadığı gibi, düştüğü zaman
da dünkü dalkavuklarının sövmelerine muhatap olmaz. Ne iktidarda
iken ağzından çıkan her söz irşat ve keramettir, ne muhalefette
iken yaptığı her tenkid, tahrik ve ihanet.”
Bu yüzden dün “dava adamı” dedikleriniz, bugün “paralel” diye
damgalanıyor. Bu yüzden, Cumhurbaşkanı'nın çevresindeki kalite ve
liyakat kayboluyor; itaat ön plana çıkıyor. Çünkü demokrasi askıda
ve tek adam hâkimiyeti var.
Ayıba CHP ortak oldu
Tayyip Erdoğan, dokunulmazlık meselesini, kamuoyuna satmasını çok
iyi başardı. Oysa milletvekili dokunulmazlığı kalkmadı. Sadece
geçici bir madde ile bugüne kadar biriken dosyaların yargı önüne
çıkması sağlandı. Maksat, HDP'lilerin yargılanması.
İsteselerdi, anayasa uygun bir şekilde, her milletvekilinin
fezlekesi, komisyonda ve parlamentoda teker teker ele alınır,
oylama yapılıp, her biri için ayrı bir karar verilirdi. Lâkin, bu
işin sorumluluğu diğer partililerle paylaşılmak istendi.
“HDP=PKK”denklemiyle, CHP'nin gözü korkutuldu. CHP, halk nezdinde
“teröre destek veriyor” gibi bir görüntü ortaya çıkmasın diye,
mecburen, anayasa değişikliğine kısmen evet oyu verdi.
Özetlemek gerekirse: Anayasa değişikliğine gitmeden, HDP'lilere ya
da CHP'lilere ait fezlekeler Meclis'te görüşülür ve sadece AK
Partililerin oylarıyla, milletvekilleri yargı önüne
çıkarılabilirdi. “Dokunulmazlıkları toptan kaldırıyoruz” havası
yaratıldı. Ama gerçekte anayasadaki dokunulmazlık maddesi aynen
kaldı; geçici bir maddeyle, tek seferlik bir işlem yapıldı. Buna
mukabil, anayasa değişikliği bahanesiyle, CHP, düşünce özgürlüğüne
aykırı bir icraatın ortağı haline getirildi.
Kılıçdaroğlu'na yumurta
Kemal Kılıçdaroğlu'nun, katıldığı bir şehit cenazesinde
yuhalanması, kendisine “Ne yüzle buraya geliyorsunuz” diye
bağırılması, hatta yumurta atılması, tam anlamıyla bir tertiptir.
Hükümet üyelerinin yuhalanmadığı bir törende, CHP'nin terörün
sorumlusu gibi gösterilmesi mantıklı değil ama, bu eylem, Erdoğan'ı
haklı çıkarmayı amaçlıyor. Erdoğan, dokunulmazlık tartışmaları
sebebiyle sık sık, CHP'nin HDP ile birlikte hareket ettiğiniiddia
ediyor ya... “İşte vatandaş da, CHP'yi, bu çizgide değerlendiriyor
ve tepkisini ortaya koyuyor” diyecekler.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasının Türkiye'ye huzur getireceğini
düşünmeyin. Belli ki mahkûmiyet kararları çıkacak. Zira Tayyip
Erdoğan, son konuşmasında işareti verdi:“Halk, terör örgütünün
desteklediklerini Meclis'te görmek istemiyor. Yargılayın, bedeli
neyse ödesinler” dedi. Demek, HDP'lilerin milletvekilliklerini
düşürecek kararlarla karşı karşıya kalacağız. Tartışma daha da
büyüyecek. “Siyasette temsil edilmemize imkân verilmiyor”
düşüncesiyle milyonlarca HDP'li seçmenin hiç değilse bir bölümü,
şiddet yanlısı tavır alacak.
Bütün bunlar niçin biliyor musunuz? Tayyip Erdoğan'ı Başkanlık
koltuğuna oturtmak için. Ahmet Davutoğlu'na da bu yüzden kıyıldı.
MHP Kongresi, yasa dışı müdahalelerle bu sebepten dolayı
engellendi, Devlet Bahçeli'ye kucak açıldı. Binali Yıldırım, bu
ümitle Başbakan yapıldı.
İbadet, ticaret, ihanet
Paralel yapı için Erdoğan “Tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı
ihanet” demiş. İhanet demesinin sebebi, iktidarın yolsuzluklarını
ortaya çıkaran polis ya da savcıların Gülen Cemaati'yle irtibatlı
olduğunu düşünmesi. Daha doğrusu böyle düşünmüyor olsa bile, bu
izlenimi yaratmaya çalışması.
Ticaret konusuna gelince… Kimin siyasetten büyük rant elde
ettiğini, kupon arazileri topladığını, gemiciklerin nasıl filolara
evrildiğini en iyi Erdoğan bilir.
İbadet noktasında ise bence kimse konuşmasın. Bu hususta, kimin
samimi olduğunu, kimin “inşallah, maşallah” diyerek dini istismar
ettiğini, sadece Allah bilir.