14 Nis 2014 16:34
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 16:05
Nazlı Ilıcak: Yanan, Cemaat’e dokunuyor!
Gazeteci, Cemaat'e yöneltilen suçlamalara cevap verdi.
Gazeteci Nazlı Ilıcak, Hizmet Hareketi'nin yine 'devlette yapılanma' suçlamasıyla karşı karşıya kaldığını söyledi. Ilıcak, "Ahmet Şık, ‘dokunan yanıyor' dedi. Halbuki yanan ona dokunuyor. Onu şeytanlaştırarak, 'her taşın altında Cemaat var' denilerek, bütün bunları o tertip ediyor gibi göstererek kendilerini aklamak istiyor insanlar" diye konuştu.
Samanyolu Medya Grubu'nun çıkardığı aylık kültür sanat dergisi Kehkeşan'a konuşan Nazlı Ilıcak, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası Fethullah Gülen Hizmet Hareketi’ne yönelik suçlamalara cevap verdi. Ilıcak, bugün dahi insanların kendilerini aklamak için Gülen Cemaati'ni hedef gösterdiğini belirtti. Özellikle yolsuzluk operasyonları sürecinde cemaatin bir iç tehdit gibi gösterildiğini kaydeden Ilıcak, kişilerin kendi suçlarından arınmak için bu yola gittiğini, herkesin zamanla bu ayıbı göreceğini söyledi.
Ilıcak, "Bu hep böyle süre gelmiştir zaten. 'Her Taşın Altında The Cemaat mi Var' kitabımda da bahsettim, o dönemden zaten bunun bir incelemesini yapmıştım. Öteden beri hep cemaatin hedefte olduğunu, örgüt lideri olarak Fethullah Gülen'in 8 yıl süren bir dava sonucu yargılandığını ve bütün bunlardan aklandığını yazdım. Hatta Rahşan affını ve oradaki ertelemeyi kabul etmemek suretiyle Yargıtay Genel Ceza Kurulu'nda aklandı. Ardından yine aynı isnatlarla, yani devlette yapılanma suçlamalarıyla karşılaştı. Siz varsa bunun ilişkilerini tespit edeceksiniz, hukuk içinde ortaya koyduktan sonra herkesle mücadele edebilirsiniz. Ahmet Şık, 'dokunan yanıyor' dedi. Halbuki yanan ona dokunuyor. Onu şeytanlaştırarak, 'her taşın altında Cemaat var' denilerek, bütün bunları o tertip ediyor gibi göstererek kendilerini aklamak istiyor insanlar. Öyle bir şeytan ve düşman yaratarak, iç tehdit oluşturarak kendi suçlarından arınmak istiyorlar. Biraz durum yatıştıktan sonra daha farklı olacak, herkes bu ayıpları görecek" diye konuştu.
Hükümetin Twitter ve YouTube yasaklarını da eleştiren Ilıcak, "Tamamen bir otoriterleşmeye, ben buna sivil darbe diyorum. Türkiye bugüne kadar hep askeri darbeler gördü, ben sivil darbe olabileceğini tahayyül dahi etmiyordum. Hatta 'bu sivil dikta' demeye çok erken başlayanlar oldu. Onlara kızıp 'böyle bir şey demeyin, sivilin diktası olur mu, netice itibariyle seçilerek gelmiş bir adam' diyordum. Fakat yanıldığımı anladım. O zamandan gidişatı görenler olmuş ve giderek, özellikle de 2011'den sonra ben de tavrımı koymaya başladım. 2011 seçimlerinden sonra, ustalık döneminde adım adım otoriterleşmeye gittiler. İşte böyle oluyor sivil darbe" ifadelerini kullandı.
Sabah gazetesinden ayrılma sürecine de değinen Ilıcak, "Bir müdahale sonucu oldu bu değişiklik. Başka gazetelerle ilgili müdahale örneklerine rastlıyoruz, bizimki ne zaman çıkacak diye bekliyorum. Çünkü ben bu yolsuzluklar otaya çıktığı ilk gün inanmadım ve bakanlar bu yolsuzluğu yaptı, Başbakan'ın haberi yoktur diye düşündüm doğrusu iyi niyetle. Fakat ikinci gün Tayyip Erdoğan'ın 'tuzaklar' diye başlamasıyla, bu meselenin maalesef bilindiğini ve birlikte bir yolsuzluk yapıldığını, hepsinin birbirinden haberdar olduğunu idrak ettim. Zaten bunun bir tuzak olmadığını belirten yazım gazeteye konulmadı ve sonrasında da hemen görevime son verildi. Meğer biz de bir havuz medyasıymışız, tabii bütün bu olanlar sonradan ortaya çıktı" şeklinde konuştu.
Samanyolu Medya Grubu'nun çıkardığı aylık kültür sanat dergisi Kehkeşan'a konuşan Nazlı Ilıcak, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası Fethullah Gülen Hizmet Hareketi’ne yönelik suçlamalara cevap verdi. Ilıcak, bugün dahi insanların kendilerini aklamak için Gülen Cemaati'ni hedef gösterdiğini belirtti. Özellikle yolsuzluk operasyonları sürecinde cemaatin bir iç tehdit gibi gösterildiğini kaydeden Ilıcak, kişilerin kendi suçlarından arınmak için bu yola gittiğini, herkesin zamanla bu ayıbı göreceğini söyledi.
Ilıcak, "Bu hep böyle süre gelmiştir zaten. 'Her Taşın Altında The Cemaat mi Var' kitabımda da bahsettim, o dönemden zaten bunun bir incelemesini yapmıştım. Öteden beri hep cemaatin hedefte olduğunu, örgüt lideri olarak Fethullah Gülen'in 8 yıl süren bir dava sonucu yargılandığını ve bütün bunlardan aklandığını yazdım. Hatta Rahşan affını ve oradaki ertelemeyi kabul etmemek suretiyle Yargıtay Genel Ceza Kurulu'nda aklandı. Ardından yine aynı isnatlarla, yani devlette yapılanma suçlamalarıyla karşılaştı. Siz varsa bunun ilişkilerini tespit edeceksiniz, hukuk içinde ortaya koyduktan sonra herkesle mücadele edebilirsiniz. Ahmet Şık, 'dokunan yanıyor' dedi. Halbuki yanan ona dokunuyor. Onu şeytanlaştırarak, 'her taşın altında Cemaat var' denilerek, bütün bunları o tertip ediyor gibi göstererek kendilerini aklamak istiyor insanlar. Öyle bir şeytan ve düşman yaratarak, iç tehdit oluşturarak kendi suçlarından arınmak istiyorlar. Biraz durum yatıştıktan sonra daha farklı olacak, herkes bu ayıpları görecek" diye konuştu.
Hükümetin Twitter ve YouTube yasaklarını da eleştiren Ilıcak, "Tamamen bir otoriterleşmeye, ben buna sivil darbe diyorum. Türkiye bugüne kadar hep askeri darbeler gördü, ben sivil darbe olabileceğini tahayyül dahi etmiyordum. Hatta 'bu sivil dikta' demeye çok erken başlayanlar oldu. Onlara kızıp 'böyle bir şey demeyin, sivilin diktası olur mu, netice itibariyle seçilerek gelmiş bir adam' diyordum. Fakat yanıldığımı anladım. O zamandan gidişatı görenler olmuş ve giderek, özellikle de 2011'den sonra ben de tavrımı koymaya başladım. 2011 seçimlerinden sonra, ustalık döneminde adım adım otoriterleşmeye gittiler. İşte böyle oluyor sivil darbe" ifadelerini kullandı.
Sabah gazetesinden ayrılma sürecine de değinen Ilıcak, "Bir müdahale sonucu oldu bu değişiklik. Başka gazetelerle ilgili müdahale örneklerine rastlıyoruz, bizimki ne zaman çıkacak diye bekliyorum. Çünkü ben bu yolsuzluklar otaya çıktığı ilk gün inanmadım ve bakanlar bu yolsuzluğu yaptı, Başbakan'ın haberi yoktur diye düşündüm doğrusu iyi niyetle. Fakat ikinci gün Tayyip Erdoğan'ın 'tuzaklar' diye başlamasıyla, bu meselenin maalesef bilindiğini ve birlikte bir yolsuzluk yapıldığını, hepsinin birbirinden haberdar olduğunu idrak ettim. Zaten bunun bir tuzak olmadığını belirten yazım gazeteye konulmadı ve sonrasında da hemen görevime son verildi. Meğer biz de bir havuz medyasıymışız, tabii bütün bu olanlar sonradan ortaya çıktı" şeklinde konuştu.