NAMERT GAZETE WALL STREET JOURNAL'İN BİLİNMEYENLERİ
İşte Başbakan Erdoğan'ın 'namert' sözüyle suçladığı The Wall Street Journal'in bilinmeyenleri
Hürriyet yazarı Tolga Tanış, Başbakan Erdoğan’ın ’namert’ sözüyle
suçladığı The Wall Street Journal’la ilgili bilinmeyenleri
yazdı.
Bu kadar uzamaz diyordum ama tartışması halen bitmediği... Başbakan
ne zaman konuşsa ağzından bir Wall Street Journal lafı çıktığı için
anlatmak istedim. Gazetenin tam iki ay önce yayınladığı ilk Uludere
hikâyesinden iki hafta önce patlattığı ‘Türk Jeti’ haberine, bir
perde arkası öyküsü...
TÜRK JETİ
Arada olanları biliyorsunuz.
Başbakan, “Wall Street Journal namert” dedi. Kestirip attı.
Uludere haberinden tam bir buçuk ay sonra ise... 30 Haziran’da...
Journal bu kez ‘Türk Jeti’ haberini patlattı. Tıpkı ilk haberdeki
gibi yine Pentagon’dan birini konuşturmuş... Yine Adam Entous’un
imzasıyla çıkmış... Türk Hükümeti’nin açıklamalarına yine ters
düşen detaylara ulaşmıştı. Ve ben yine Türkiye’deydim.
Geçen cuma indim Washington’a. Üç gün sonra 9 Temmuz’da da yine
Pentagon’a gittim. Ama Türk jeti meselesinde, Uludere’ye göre epey
farklı bir durumla karşılaştım.
Wall Street Journal Pentagon muhabiri denince herkes Julian
Barnes’ı bilir. Kaynak edinmede görüp görebileceğiniz en agresif...
Herkesin kıskandığı en köpekbalığı gazeteci. Açık söyleyeyim.
Entous’u tanımadığım için ilk Uludere haberinde de “İşi Barnes
kotarmıştır” diye düşünmüştüm. Ancak Barnes’ın imzası, sadece Türk
jeti haberinde gözüktü.
Tıpkı ilk seferdeki gibi telefonlardan bir şey çıkmayınca yine
basın odasına girdim. Tanıdıklarıma yine “Kaynak kim” diye sordum.
Ancak ikinci fark, bu sefer tık çıkmadı. Kimse “Konuşan kim”
bilmiyordu.
Kendi kaynaklarımı kontrol ettim. Sonra televizyonlardan birinin
muhabiri, içerideki en yakın gazeteci arkadaşıma rastladım.
“Hiçbirimiz bulamadık. Hikâye sadece Julian’ın” dedi.
Bunun üzerine yine o güneş almayan odaya gittim. Ama ilk haberde
bana bütün detayları teker teker sayan subay bu sefer gözümün içine
baka baka “Hiçbir şey bilmiyorum” dedi. Dudakları
mühürlenmişti.
Çıktım. Koridorda aynı arkadaşımı gördüm. Ellerimle ‘mühürlü dudak’
işareti yapınca güldü. “Bu Julian gerçekten inanılmaz” dedi. Sonra
da “Bir de Hava Kuvvetleri’ni denesene, onun orayla ilişkileri de
çok iyidir” deyince ben de “Hadi ama... Ben yabancıyım sen
Amerikalısın. Sen bulamazsan ben nasıl bulayım” diye sitem ettim.
“Of Julian of” dedi ve gitti.
ULUDERE
En son doğrulayan CNN ve Hürriyet oldu
Uludere haberi 16 Mayıs’ta çıktı. Sabah Türkiye’de uçağa
biniyordum. Haberi okudum. Akşam Washington’a varıp bilgisayarı
açtığımda kıyamet çoktan kopmuştu. “34 kişinin öldüğü bombalama
olayında ABD istihbaratı etkili oldu” iddiası ertesi gün Hürriyet’e
de manşet oldu.
17 Mayıs sabah ilk iş telefona sarıldım. Birkaç kaynağımı aradım.
Bir şey çıkmayınca da doğru Pentagon binasına... Basın odasına
girmemle beni tanıyan bütün gazeteciler yanıma geldi. Olayın
yarattığı yankıdan şaşkınlık yaşıyorlardı. Onlar benden
Türkiye’deki tepkileri öğrendi. Ben de, “Kaynak kim duydunuz mu”
diye sordum. Ve öğlene kadar aslında hemen hepsinin, Pentagon’daki
aynı kişiden hikâyeyi çoktan teyit ettirdiğini öğrendim. Sadece geç
gelen ben ve CNN kalmıştık.
Anlattılar. Sonra aralarından biri, “Bak CNN odaya gidiyor, sen de
katılsana” diye uyardı. Koştur koştur son anda yetiştim. Ve
Pentagon’da güneş almayan dört duvar bir odada, kaynak, CNN
muhabiri ve ben oturup konuştuk. Ne anlattığını 18 Mayıs tarihli
Hürriyet’te okudunuz.
Haberde imzası olan Adam Entous ile işte ilk kez o gün karşılaştım.
Daha önce ne Pentagon’da ne Dışişleri’nde gördüğüm genç bir
gazeteci. Koridorda duruyor ve diğer gazetecilerle konuşuyordu.
Ancak Türk olduğumu öğrenince suratında öyle bir tedirginlik
ifadesi oluştu ki... Haberin yarattığı etkiden ürktüğü belliydi.
Odadan çıkmıştım. Üst düzey bir Pentagon yetkilisi, son derece
rahat “Adam’ın haberi doğru” demişti. Sonra bir gazeteci arkadaşıma
sordum. “Kim Adam Entous” diye. “Kaynakları ABD Kongresi’dir,
normalde buraya gelmez” dedi.
MEDYA
Gazeteci yalan yazar mı
Başbakan “namert gazete” restiyle belki bu olayda da içeride puan
kazanır. Ama benim sahada gördüklerim, o haberler yapılırken
gazetecilerin aralarında yaşadıkları rekabet de ne eksik ne fazla
aynen böyle.
Kimsenin çıkıp Wall Street Journal’ın sahibi Rupert Murdoch’un ne
kadar etik bir insan olduğunu savunacak hali yok elbette. Sadece
İngiltere’de yaşanan rezillikler yeter. Ama Başbakan’ın da ortada
sanki hiç olmayan bir hikâye için, hiç olmayan yetkililerden
uydurma demeçler yazılıp tamamen yalan haberler üretildiğini
söylemesi meslekleri için koşturan gazetecilere ayıp. Zira çoğunun
iş ahlakına ne kadar bağlı olduğunu hemen her gün şahit olduğum
olaylarda görüyorum.
Yalan haber çıkmıyor mu!.. Çıkıyor elbette. 2010’da Daily
Telegraph’ın bastığı ‘AKP referandum kampanyasında İran’dan 25
milyon dolar aldı’ haberi nasıl yalan çıktıysa... Aynı dönem AP’nin
‘El Kaide’de Türk F-16 pilotu var’ haberi nasıl uydurulduysa yine
oluyor. Ama unutmayın... Aslında her iki öyküde de gazeteci kadar
kaynak sorunluydu. Haberler bir kampanya gibi üst üste çıkıyordu.
Gazetecinin eksiği ise bu kadar sansasyonel hikâyelerde demecin
yanında daha sağlam bir veri aramamasıydı. Yoksa hiçbir hikâye
yoktan var edilmedi.
KONGRE
İsrail’le kapışıyorsan açık vermeyeceksin
Peki o zaman mesele kaynaksa bu son haberleri nasıl yorumlamak
lazım?.. Türk Hükümeti söyleyemiyorsa, ben söyleyeyim... Mavi
Marmara Olayı’nın hemen sonrasındaki AP ve Telegraph haberleri
hangi saikle çıktıysa bunları da öyle düşüneceksiniz.
O haberlerde nereye baktıysanız bunlarda da oraya bakacaksınız. Ve
gazetecileri yalan yazmakla suçlamak yerine... Eğer dünya
sahnesinde İsrail gibi bir ülkeyle çata çat kapışıyorsanız,
Washington uzantılı hiçbir olayda açık vermeyecekseniz.
26 Ocak’taki ‘Amerikan Özel Kuvvetleri Türkiye’de üsler açacak’
haberini hatırlıyor musunuz?.. Orada da haberi bulan yine Adam
Entous’du. Ve Uludere Olayı’nda bana bilginin sızdığı yerin ABD
Kongresi olduğunu açık açık söyleyen Pentagon yetkilisinin dediği
gibi, muhtemelen Wall Street Journal’ın hem ‘Özel Üs’ hem ‘Uludere’
hem de ‘Türk Jeti’ haberlerinin hepsinde de ilk kaynak hep
Kongre’ydi. Obama’nın elini kolunu bağlayan, İsrail Başbakanı
konuşma yapmaya geldiğinde kalkıp ayakta alkışlayan Kongre.
İkisi bir arada olmaz. Hem NATO’da İsrail’i veto ettiğinizi bağıra
bağıra söyleyeceksiniz hem de aynı sırada birileri Journal’a
Uludere’yi üflemesin isteyeceksiniz. Hem Küresel Terörizmle
Mücadele Forumu’na İsrail’i aldırmayacaksınız hem de aynı sırada
Journal Türk jeti yazısı yayınlamasın diyeceksiniz.
Bugün Başbakan, İsrail’in Ortadoğu’daki işlerini açıkça
eleştirebilen birkaç küresel liderden biri. Şimdiye kadar
birilerinin çoktan söylemesi gerekenleri cesaretle söylemesini de
tarih eminim unutmayacaktır.
Ancak onun sevdiği dille anlatırsam. Hem topluca hücum edeyim hem
de kontraatak golü yemeyeyim diyemezsiniz.
Tabii ki Journal’ın patronunun eğilimi belli. Hassasiyetleri malûm.
Ama işini yapan gazetecilerin bu meselede hiçbir rolü yok. Her
olayda şeffaf davran, doğru olmayan bir şey söyleme, hukuk işlesin
bunlar olmaz... Julian da Adam’ın getirdiği hikâyeleri Pentagon’da
kovalamak zorunda kalmaz.