NAGEHAN ALÇI VE RASİM OZAN CASTRO'NUN ÜLKESİNDE NELER YAŞADI?
Akşam yazarı Nagehan Alçı, eşi Rasim Ozan Kütahyalı ile Fidel Casro'nun ülkesi Küba'ya gidince!
Halkını sömüren diktatörün ülkesi Küba
Uzun bir yolculuğun ikinci yarısının ara bir durağındayız. Üç
haftadır Rasim'le beraber dünyanın Türkiye'den epey uzak
köşelerinde dolaşıyoruz. Aralarında New York gibi aşina
olduklarımız da var, Vera Cruz gibi ismini yalnızca James Bond
filmlerinden duyduklarımız da... Haritayı açıyoruz ve bizi
heyecanlandıracağını tahmin ettiğimiz yerleri işaretliyoruz. Bu
işaretler bazen çok yerinde oluyor, bazen de tuhaf noktalarda
bulabiliyoruz kendimizi. Şimdiki gibi mesela...
***
Küba'nın başkenti Havana'da iki gece geçirdikten sonra bir kaç gün
dinlenmek için adada başka bir yere gitmek istedik. Küba ile ilgili
yazılacak çok şey var. Çoğu hüzünlü şeyler maalesef. Hem totaliter
hem de insan doğasına aykırı komünist sistemin bir halkı nasıl
mahvedebileceğini, paylaşmak sözcüğünün burada yalnızca sefaleti ve
çileyi paylaşmak anlamına geldiğinin, dünyalar güzeli bir
coğrafyaya nasıl ihanet edilebileceğinin ve muhteşem bir şehre kötü
bakmanın ne demek olduğunun cevaplarını veriyor Havana. Daha önce
Che ve Castro ile ilgili söylediklerimin ne kadar doğru olduğunu
hatta az bile söylediğimi anlıyorum. Bunun sebeplerini dışarıdan
anlatmak yerine seyahat boyunca tuttuğum günlükten parçalar
yayınlayacağım. Ancak Havana'dan değil, şu an bulunduğumuz yerden
başlayarak...
CAYO SANTA MARİA, KÜBA
Buraya dün geldik. Havana'nın kuzey doğusunda, uçakla 50 dakikada
ulaşılabilen, ana karaya ince bir yol ile bağlanmış üç küçük adacık
Cayo Santa Maria. Ancak küçük adacık deyince akla gelen şeyler
burası için geçerli değil. Ada küçük de üzerindeki tesis öyle
değil. Kafa dinlemek beklentisiyle geldiğimiz yerde dev bir tatil
köyü bulduk. Arjantinli'ler ve Kanadalılar'ın akın ettiği,
animasyonlu, gürültülü bir yer! Deniz desen, rüzgardan gözünü
açamadığın boş bir kıyı... Bir de üzerine eşi benzerine Türkiye'de
rastlanmayan muson yağmuru başlamasın mı! Dün gece sabaha kadar
yıldırımlar ve gökgürültüsüye neye uğradığımızı şaşırdık. Allah'tan
kitaplarımız var ve bir de Küba'nın muhteşem florası... Burada her
şey hayatı zorlaştırmak üzerine kurulu. Devlet işletmesi denen akıl
dışı modelin saçmalığını bir kez daha anladım. Bir sorunun mu var?
Odadan resepsiyonu arayamazsın. Misafir hizmetlerinin resepsiyonla
bağlantısı yok. Yürüyüp gideceksin afet gibi yağan yağmurun
altında. Telefon mu edeceksin? Parasını ödeyerek odadan etmek
olmaz! Sıraya girip kulübeden edeceksin! Castro'nun Karayipler
usulü komünizmi mahvetmiş Küba'yı. Bu öyle bir sistem ki ayakta
durmak için kapitalizmin en vahşisine, en zalimine izin vermiş.
Bütün oteller devlete ait. Çalışanlar devlet memuru. Aldıkları maaş
yaklaşık aylık 20 dolar. Bunu Küba pesosu olarak alıyorlar. Biz
turistlerin kullandığı para birimi ise Peso Convertible. Bu da 1
dolardan biraz fazla. Yani Kübalılar başka bir para ile yaşıyorlar
ve o paranın reel karşılığı neredeyse yok. Otellerdeki bir öğün
yemeği bile karşılamıyor aylık maaşları. Kendi topraklarında
halkını adeta köleleştirmiş Fidel Castro. Güya eşitlikçilik uğruna
halkın neredeyse tamamını yoksullukta, sefalette eşitlemiş. Tabii
bazı devlet seçkinleri ve yakınları 'daha eşit'. O ufacık komünist
politbüro elitinin keyfi yerinde. Bu manzara karşısında insanın
isyan etmemesi imkansız. Turistlerin bıraktığı en basit bahşiş bile
Kübalılar için çok büyük para. Bu da tabii o paraya ulaşmak için
her türlü yolun kapısını açıyor... 5 dolar bahşiş alabilmek için
her şeyi yapabilecek bir insan malzemesi oluşturmuş buradaki
'komünist kapitalizm'! Bu manzara karşısında insan çok utanıyor...
Halkını bu şekilde sömüren diktatör Castro'ya lanet okuyor...
Nagehan ALÇI / AKŞAM