13 Eyl 2012 09:06 Son Güncelleme: 23 Kas 2018 14:08

NAGEHAN ALÇI BAŞBAKAN ERDOĞAN İÇİN ÜÇ YIL ÖNCE NELER YAZMIŞ NELER!

'Aykırı Sorular'da Başbakan Erdoğan'a övgüler yağdıran Nagehan Alçı'nın arşivden öyle bir yazısı çıktı ki!

Kimse kızmasın üç yıl önce yazdı!

Nagehan Alçı’dan içinde “zorba, canavar, kaba, cahil” geçen bir Erdoğan tahlili...

Nazlı’nın Günlüğü’nü hazırlarken daldığımız Tercüman arşivi vermişti gerekli mesajı:

Kim -aslında- kimdir anlamak istiyorsan doooğru zamanda yolculuğa. Babıali ülkenin, kurumların, kişilerin nasıl değiştiğini/dönüştüğünü (yahut 90 yıldır değişmeyen niyetleri, hedefleri) belgeleyebilecek en doğru adres; memba!
Malzeme bol, böyle bir köşe bile hazırlanabilir pekala:
Hey gidi günler hey...
Neredeeeen nereye...
Neymiş ne olmuş (ve tabii neden böyle olmuş)...
Öyle sararmış, tozlu sayfalar, rutubetli ciltler arasında boğulmanıza da gerek yok, açın herhangi bir gazetenin internet sitesini, elektronik takvimde rasgele bir tarih işaratleyin, illa “vay be” dedirtecek bir yazı, manşet, fotoğraf çıkacaktır karşınıza. Şaşmaz. Arşiv, unuttuklarınızı “unutma hızınızı” da sollayarak bir “tık”la hatırlatır her defasında.

***

Misal mi?
Bugün kaç kişi Nagehan Alçı’nın içinden “kaba, cahil, zorba” geçen bir yazıyla Erdoğan tasviri/tahlili yapacağına inanır?
Yapmış ama!
Hem de sadece üç yıl önce; Mart 2009’da!

Alçı’nın Akşam gazetesinde yayımlanan “Bir delikanlılık portresi: Tayyip Erdoğan” başlıklı o yazısından seçtiğim bazı bölümler aşağıda:

“Tarifi zor bir ‘erkek zorba’lığı çöktü ülkenin üzerine. (...) Boğuluyoruz. ‘Dayılanma’ kültürü bir canavar gibi dört bir yanı sarıyor.

Bakınız Başbakan’a. Birkaç gündür kürsüden yaptığı açıklamalar, kullandığı üslup ve seçtiği kelimeler kaçımızın hoşuna gidiyor? Onu dinlerken kaçımız içten içe onun adına utanıyoruz? Kaçımız kendimizi avam hissediyoruz?

Ben sayının oldukça yüksek olduğunu düşünüyorum. Şahsen Tayyip Erdoğan beni utandırıyor. Seçtiği bayağı kelimeler yüzümü kızartıyor. Ve bu ülkeye aidiyet hissimi zayıflatıyor.
(...)
Başbakan’ın entelektüellik kırıntısı bulunmayan, kaba ve cahil üslubu ‘delikanlılık’ kavramı ile kurduğu sağlıksız ilişkinin ürünü.
(...)
Onların rutinlerine ait olmayan her şey onları ‘bozuyor.’ (...) Hiçbir şey onları bozmasın diye onlar her şeyi bozmaya kalkıyorlar. ‘Önümüze gelene bir tekme’ havasında kendinden olmayanı yok etmeye girişiyorlar. Gerekirse zor kullanıyorlar.
(...)
Tayyip Erdoğan işte böyle bir delikanlılığın süzgecinden geçme. Son birkaç gündür yaptığı konuşmalar, içinden geldiği kültüre çok sadık olduğunu gösteriyor. ‘Delikanlı’lığa uygun şekilde ‘sen’li, ‘ben’li konuşuyor örneğin. Aydın Doğan’a, Deniz Baykal’a ‘siz’demiyor. ‘Sen’li hitap kırsal kesime, cemaat toplumlarına özgü.
(...)
Medyayı suçlarken ‘iftirayı kanıtlamayan alçaktır, şerefsizdir’ diye konuşuyor. Bu iki kelime argo.
(...)
Erdoğan adeta ağaların toprak sahiplenme güdüsüyle her şeyi sahiplenmek istiyor. Gazeteleri, televizyonları, bakanları, hatta vatandaşları... ‘Benim bakanım, benim insanım, senin köşe yazarın’ tanımlamaları bu yüzden. Ona göre herkes birine ait ve kontrol mekanizması içinde varlığını sahibi üzerinden tanımlıyor.
Bu ülke gittikçe farklılıklara gözlerini kapayan ve tahammülsüz bir yer halini alıyor. (...) Kabadayı bir delikanlılık allanıp pullanıp, kahramanlık olarak sunuluyor.
Sayın Başbakan, bu olanlar bizleri ‘bozuyor’!”

***

Kimse kızmasın; üç yıl önce yazdı!
O zamanlar henüz kürsülerden “alçaklık, şerefsizlik” diye bağıranlara bakınca birer “salon erkeği” görme kabiliyeti edinmemişti!
O zamanlar “önümüze gelene bir tekme” stratejisiyle varılmak istenen yerin “ileri demokrasi” olduğunu keşfetmemişti!
Sahi bu her geçen gün biraz daha “özgürleşen” ülkede, Alçı üç yıl önce yazdığı yazının aynısını bugün de yazabilir mi?
Ve “namert” ilan edilmeden!
Ve “kaleminden pislik aktığı” ileri sürülmeden!
Ve “lağım”a atıflı benzetmelere muhatap edilmeden!
Patronu tehdit edilmeden!
Silivri adres gösterilmeden!

***

Birkaç gün önce CNN Türk’te Enver Aysever’in “Aykırı Soruları”nı cevaplandırırken, Akşam’dan kovulmasının ardından gazetecilerin kendisine sahip çıkmayışından yakındı Alçı.

Yukarıdakileri yazdığı gün işinden olsaydı, eminim onunla aynı “taraf” ta olmayan birçok gazeteci Alçı’ya siper olmaya çalışırdı. (Bu arada Alçı’yla birlikte aynı gazeteden sinema, televizyon, spor yazarları dahil 120’ye yakın isim çıkarıldı.)

“Başbakan’a çaksaydı sahip çıkılırdı” demeye çalışmıyorum. Kaldı ki Alçı’nın “bana sahip çıkmadılar” dediği gazeteciler Yeni Şafak gibi iktidara yakın, Taraf gibi minicik bir ortak fikir kırıntısına bile sahip olmadıkları mecralarda oluşan mağduriyetlere de tepki göstererek dertlerinin “basın özgürlüğü” olduğunu defalarca ispat ettiler.

Alçı da, iktidar “susturulmasını” buyurduğu için kovulan bir gazeteci olsaydı siteminde haklı olabilirdi. Ama halihazırda CNN Türk’te, Beyaz TV ve Kanal 24’te program yapıp, oralardan piyasa koşullarında hiç de cüzi sayılamayacak maaş alan biri “susturuluyor” sayılamaz herhalde değil mi!

Görüyoruz “susturulmak” istenen gazetecilerin halini; ne ekran ekran dolaşıp ceplerini doldurması, beton mezarlarda, bakkal defterlerine, tükenmez kalemle yazarak seslerini duyurmaya çalışıyor her biri!

Selcan TAŞÇI / YENİÇAĞ