MUTLU HANIM AZ DAHA DÜKKANI YIKIYORDU!..TÖNBEKİCİ'Yİ KİM BU KADAR ÇILDIRTTI?
Mutlu Tönbekici'nin laptopu bozulursa ne olur? İşte bugün köşesinde onu anlatmış... Tönbekeci resmen bozuk laptop yüzünden cinnet geçirmiş.
Bilgisayarım yaz sıcağına dayanamayıp çöktü. Çok uzun zamandır tırıldıyordu. Son iki haftadır da Otostopçunun Galaksi Rehberi´ndeki depresif robot Marvin gibi inlemeye başlamıştı. Böyle bayağı "ıhhh", "ıhhh" diye yorgun ve mutsuz insan sesi çıkartıyordu.
İnleyen bir bilgisayar da çok komik oluyor. Her gelene dinletiyorsun. Bizim için pek komikti de bilgisayar için pek komik bir durum değildi belli ki.
Biri de "fanı bozuksa bordu yanar" deyince koştura koştura Bodrum´da bulduğum ilk bilgisayar tamircisine götürdüm.
İçimdeki şüpheci, karamsar, tırsak ses şöyle diyordu: "Bodrum´dakilere güvenmekle doğru yapıyor musun acaba? Kargo ile İstanbul´a yollasan daha iyi etmez misin?"
İçimdeki şüpheci, karamsar, tırsak sese iyimser, cesur ve iyi niyetli bir başka sesim ise şöyle cevap verdi: " Eh be kadın. Olur mu yahu öyle şey. Dükkan açabiliyor ve de tamir edebilecekleri markaları tek tek internet sitelerinde sayıp dökebiliyorlarsa her halde bir yetkinlik belgeleri vardır. Burası taşra diye küçümsemenin manası yok."
Temiz, düzgün, ikna edici bir dükkan. Baktılar ve " muhtemelen fanında pislik birikmiştir, temizleyince büyük ihtimalle düzelecektir" dediler.
Eh normal dedim içimden de. Aleti götürmediğim neredeyse hiçbir yer kalmadı. Bütün dünyanın pisliğini taşıyor yavrucak..
Ertesi gün akşam üzeri telefon ettiler. Laptop temizlendi, gelin alın. " Gördün mü şüpheci hanım..." dedim içimdeki karamsar sese, " olabiliyormuş işte.."
Aman Allahım! Aletim cillop gibi olmuş. Tertemiz, ak pak bir gelin sanki! Az kullanılmış diye kakala sahibinden.com´dan. Denildiği gibi fanında pislik birikmiş, temizlenince büyük bir sevinçle fırıl fırıl dönmeye başlamış yine.
E iyi. Açtım dinledim, hakikaten ses mes kalmamış. Servis parası 80 lirayı bayıldım, eve geldim.
Fan nefis, programlar tıkır tıkır açılıyor, klavye tertemiz... Ama aaaaa... E tuşu basmıyor!
Hadeee.. Hepsi basıyor, E basmıyor. E´siz bir Türkçe de yazık ki mümkün değil. (Kayboluş isimli romanını hiç e harfi kullanmadan yazan Georges Perec kadar da iddialı değilim doğrusu.)
Gerisin geriye götürdüm yine. Bu arada sözünü ettiğim yol da yarım saatlik bir yol. Her gitme gelme 1 saat. Fakat daha fenası ben bu kayıp günlerde 5 dakikada bir kilitlenen, kapatıp açması 10 dakika süren eski laptopumla yazmaya çalışıyorum ki ha kanser oldum ha olacağım.
A öyle mi olmuş, iki fısfıs üç hoh yapalım dediler ama düzelmedi. Merak etmeyin düzeltiriz ama açmak lazım yeniden dediler. Akşama gene gelin.
Akşam tekrar gittim, ne yapmışlarsa, bu sefer klavye komple kaput olmuş. İstanbul´dan klavye ısmarlamışlar. İki üç gün sürebilirmiş. Başka bir bilgisayar vermeyi teklif ettiler fakat o da Q klavye. Ve ben hıyar gibi F klavyeye alışmış bir Türk gazetecisiyim. Memlekette F klavye kullanan bir biz gazeteciler (Hıncal Uluç hariç) bir de noterler kaldı zaten.
O an çok sinirlendim. Tam olarak neye sinirlendiğimi bilmiyordum (adamların beceriksizliğine mi, F´den Q´ya dönmeyişime mi, içimdeki şüpheci sese kulak vermeyişime mi, buralara gelişime mi..) ama cinnet aşamasına geldim. Bir tık sonrası 3. sayfa. Gayet net.
Selahattin Duman nasıl DVD çaları yere atmış benim de içimden dükkanı yıkmak geldi. Arabama binip, tam filmlerdeki gibi vitrin camlarına bodoslama dalmak, geri gidip, tekrar dalmak, tekrar geri gidip, tekrar dalmak...
Bodrum´da büyük bir rezalet ve hatta felaket çıkartmak üzereydim ki telefonum çaldı. Telefonu açmadan önce "ne yaparsanız yapın" deyip dükkanı terk ettim. Telefonu dükkandan çıkınca açtım. Yanlış telefondu.
Gavurların "Allah, gizemli yollardan hareket eder" diye bir lafı vardır. Bu sefer de karşıma yanlış telefon olarak çıktı sanırım.
Hepimize geçmiş olsun diyorum başka bir şey demiyorum.