22 Nis 2011 10:42
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 12:16
MUSTAFA BALBAY'DAN BAŞBAKAN'A ŞOK MEKTUP; ''BU KÂR SAHTE KÂR''
Mustafa Balbay'ın Başbakan Erdoğan'a gönderdiği mektup çok konuşulacak gibi.
Ergenekon soruşturması kapsamında Silivri Cezaevi’ne tutuklu bulunan Gazeteci Yazar Mustafa Balbay’ın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a gönderdiği mektup çok konuşulacak gibi.
Cumhuriyet’teki köşesinden "Başbakan’a mektup" başlıklı yazısında Balbay, Başbakan’ın Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi’ndeki konuşmalarına değiniyor. Başbakan’ınbasın özgürlüğü ile ilgili açıklamalarını değerlendiren Balbay, yazısında şöyle diyor:
Sayın Başbakan,
Basın özgürlüğü ve tutuklu gazetecilerle ilgili Türkiye’de yaptığınız değerlendirmeleri yurtdışına da taşıdınız.
Artık sınır tanımıyorsunuz.
Türkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi’ndeki konuşmanızı siz ve etrafınız şöyle yorumladı:
"Dik durduk..."
Fransızlar, tutuklamaları, basın özgürlüğünü, yüzde 10 barajını soruyor ve siz dik duruyorsunuz!
Aile reisi evde terör estiriyor, huzur bırakmamış; komşular, "bizim mahallede böyle şeyler olmaz" deyince hepsine çıkışıyor, "size ne" diyor, "haddinizi bilin" diyor, "bir daha bana laf ettiğinizi duymayayım" diyor, "tepemi attırmayın, yoksa siz de payınızı alırsınız" diyor...
Bu duruş ne kadar dikse, sizinki de o kadar dik.
Mademki Avrupa hiçbir şeyimize karışamaz, onlara bir şey sormayacaksınız; neden 2002-2006 arasında tonlarca AB paketini Meclis’e taşıyıp "Vallahi bunları biz değil AB istiyor, AB hükümet değil devlet politikası" dediniz?
Yoksa AB’nin sizin açınızdan son kullanma tarihi doldu mu?
"LOZAN ANTLAŞMASI’NA FRANSIZ OLABİLİRSİNİZ"
Mustafa Balbay mektubunun son bölümünde ise yine Başbakan’ın Avrupalı parlamenterlere yaptığı konuşmalardan yola çıkarak şu yorumu getiriyor:
Sayın Başbakan,
Strasbourg konuşmanızı çok sevmiş olmalısınız ki, özellikle tutuklu gazeteciler ve malum dava ile ilgili konulara seçim beyannamenizi açıkladığınız toplantıda da değindiniz.
Size yıllar önce, mahkemenin sürdürmekte olduğu değil, sonuçlandırdığı dava nedeniyle "Muhtar bile olamaz" dendiği için hâlâ kükrüyorsunuz ama bize, "Aday bile olamazlar" diyorsunuz.
Eğer insanların onurlarıyla, özgürlükleriyle oynayarak bir yere varmayı düşünüyorsanız...
Bir kâr elde etmeyi düşünüyorsanız...
Bu kâr...
Sahte kâr!
Cumhuriyet’teki köşesinden "Başbakan’a mektup" başlıklı yazısında Balbay, Başbakan’ın Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi’ndeki konuşmalarına değiniyor. Başbakan’ınbasın özgürlüğü ile ilgili açıklamalarını değerlendiren Balbay, yazısında şöyle diyor:
Sayın Başbakan,
Basın özgürlüğü ve tutuklu gazetecilerle ilgili Türkiye’de yaptığınız değerlendirmeleri yurtdışına da taşıdınız.
Artık sınır tanımıyorsunuz.
Türkiye’nin de kurucuları arasında yer aldığı Avrupa Konseyi’nin Parlamenterler Meclisi’ndeki konuşmanızı siz ve etrafınız şöyle yorumladı:
"Dik durduk..."
Fransızlar, tutuklamaları, basın özgürlüğünü, yüzde 10 barajını soruyor ve siz dik duruyorsunuz!
Aile reisi evde terör estiriyor, huzur bırakmamış; komşular, "bizim mahallede böyle şeyler olmaz" deyince hepsine çıkışıyor, "size ne" diyor, "haddinizi bilin" diyor, "bir daha bana laf ettiğinizi duymayayım" diyor, "tepemi attırmayın, yoksa siz de payınızı alırsınız" diyor...
Bu duruş ne kadar dikse, sizinki de o kadar dik.
Mademki Avrupa hiçbir şeyimize karışamaz, onlara bir şey sormayacaksınız; neden 2002-2006 arasında tonlarca AB paketini Meclis’e taşıyıp "Vallahi bunları biz değil AB istiyor, AB hükümet değil devlet politikası" dediniz?
Yoksa AB’nin sizin açınızdan son kullanma tarihi doldu mu?
"LOZAN ANTLAŞMASI’NA FRANSIZ OLABİLİRSİNİZ"
Mustafa Balbay mektubunun son bölümünde ise yine Başbakan’ın Avrupalı parlamenterlere yaptığı konuşmalardan yola çıkarak şu yorumu getiriyor:
Sayın Başbakan,
Strasbourg konuşmanızı çok sevmiş olmalısınız ki, özellikle tutuklu gazeteciler ve malum dava ile ilgili konulara seçim beyannamenizi açıkladığınız toplantıda da değindiniz.
Size yıllar önce, mahkemenin sürdürmekte olduğu değil, sonuçlandırdığı dava nedeniyle "Muhtar bile olamaz" dendiği için hâlâ kükrüyorsunuz ama bize, "Aday bile olamazlar" diyorsunuz.
Eğer insanların onurlarıyla, özgürlükleriyle oynayarak bir yere varmayı düşünüyorsanız...
Bir kâr elde etmeyi düşünüyorsanız...
Bu kâr...
Sahte kâr!