Mustafa Balbay 3 yıl sonra Cumhuriyet’e bu yazıyla geri döndü: Bir aşı denemesi yapıldı, tutmadı
Cumhuriyet yönetiminde yaşanan değişimden sonra, gazetenin eski Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay da yazılarına geri döndü.
Cumhuriyet gazetesinin sahibi konumundaki Cumhuriyet Vakfı’nda
yönetim değişikliğinin ardından gazetenin eski yazarlarından
Mustafa Balbay ilk köşesini yazdı. Balbay köşesine "Yeniden
merhaba..." başlığını koydu. Cumhuriyet’in yayın politikası ile
ilgili tartışmaların kamuoyuna yansıdığını bunun da doğal olduğunu
söyleyen Balbay, "Gazeteye bir aşı denemesi yapıldı, çizgi olarak
tutmadı" diye yazdı.
Balbay'ın "Yeniden merhaba..." başlığıyla
yayımlanan yazısı aynen şöyle:
Üç yılı bulan, bana çok daha uzun gelen ayrılıktan sonra “merhaba”
deyip buluşmak çok güzel. Ayrılıklar ne kadar uzun sürerse sürsün
kavuşmayla birlikte her şey geride kalır. Yaşanan acılar, zamanla
bala bulanır.
Cumhuriyet’te bir süre izin kullandıktan sonra dönüp 1 Şubat
2016’da yazımı gönderdiğimde, o dönemdeki yazıişleri müdürümüzün şu
sözü ile irkildim:
“Yazılarına son verildi, haberin yok mu?”
Bir veda yazısı da yazamadan gazetemden koparılmış olmayı şöyle
tarif edebilirim:
Bir babaya, “artık evlatlarını göremeyeceksin” demek gibi bir
şey.
1985 yılında girdiğim Cumhuriyet’te İzmir, İstanbul, Ankara’da
çalıştım. 17 yıl Ankara Temsilciliği, 22 yıl köşe yazarlığı yaptım.
5500 kadarı özgürlükte, 700 kadarı Silivri dolum ve üretim
tesislerinde olmak üzere yaklaşık 6200 köşe yazısı yazdım.
Silivri’den gazetenin 7 Mayıs kuruluş günlerinde gönderdiğim
yazılarımdan birkaçında şu cümleyi kullandığımı anımsıyorum:
“Ailevi dileklerimden sonraki en büyük arzum Cumhuriyet’in 100.
kuruluş yıldönümünde gazetenin çatısı altında olmak ve o bir asırı
yazmak...”
Bu duygularla yeniden merhaba!
***
Cumhuriyet Gazetesi kuruluşundan beri üç kez büyük çizgi tartışması
yaşadı.
Fikir gazetelerinde bu tartışma olur. Yoksa o gazetenin yayın
politikası yok demektir. Ancak gazetenin kuruluş kökleriyle kavgalı
hale gelmesi büyük tehlikedir. Bu anlamda gazetenin çizgisiyle
oynamak ateşle oynamak gibi bir şeydir. Cumhuriyet üç kez bunu
yaşadı; üçünde de kazanan gazetenin kuruluş felsefesi oldu.
Birkaç yıldır süren tartışmanın öncekilerden farklı olarak sadece
çizgisel değil, bir de hukuksal boyutu vardı. Hukuksal boyutu
Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulu üyelerinin seçiminde iki kere iki
üç mü eder dört mü sorusuna verilecek yanıt kadar net bir durumdu.
Mahkeme üç yıl sonra “dört eder” dedi.
2016 yılı sonunda Cumhuriyet’in yönetici ve yazarlarının
tutuklanmasının, yargılama sürecine Cumhuriyet Vakfı’na yönelik
yukarıda özetlediğimiz tartışmanın da ilave edilmesinin bir amacı
da şuydu:
Cumhuriyetçileri Cumhuriyetçilere kırdırmak!
Bu davada mağdur edilen Cumhuriyet yazar ve yöneticileri bugün
gazeteden ayrılmış olsa da onları yargı karşısında savunmak, yine
Cumhuriyet’in başlıca sorumluluğudur.
Cumhuriyet’in yayın politikası ile ilgili tartışma kamuoyuna da
yansıdı. Bu da doğal, Cumhuriyet konuşulması, eleştirilmesi sevilen
bir gazete. Gazeteye bir aşı denemesi yapıldı, çizgi olarak
tutmadı. Yazarlar içinde tutanlar oldu, onların da bir bölümü
ayrılmayı tercih etti.
Genel Yayın Yönetmenimiz Aykut Küçükkaya’dan Ankara Temsilcimiz
Sertaç Eş’e kadar gazete yönetiminde sorumluluk alan
arkadaşlarımızın hemen tümü mesleğe Cumhuriyet’te başladı. Gazete
kendi evlatlarını yönetime getirdi.
***
Şimdi Cumhuriyet’i daha da güçlü kılma zamanı... Hak hukuk arayan,
barış-huzur isteyen, Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin tüm kurum ve
kuruluşlarıyla yeniden inşasının şart olduğunu düşünen herkesin
gazetesi yapma zamanı... Gazeteyi bu hedefe yönelik tüm fikirlere
açma zamanı...
Bu hedefe yürürken Cumhuriyet’e ilişkin tartışma elbet
sürecektir.
Geçmişte Ankara Temsilciliğim döneminde de altı ayda bir
sorarlardı:
- Cumhuriyet batıyor diyorlar, doğru mu?
“Doğru” derdim, “pek çok kesime batıyor”.
Sonraki altı ayda da şöyle sorarlardı:
- Cumhuriyet satılıyormuş, doğru mu?
“Doğru” derdim, “her bayide satılıyor. Bulamadığınız bayi olursa
haber verin, müdahale edelim”.
Cumhuriyet tarih boyunca iktidarda kim olursa olsun, hep gerçeği
yazmıştır, eğriye eğri doğruya doğru demiştir.
2000 yılı başıydı... Başbakan Ecevit, yedi gazetenin Ankara
temsilcisini Oran’daki evinde sohbete davet etti. Bir arkadaşımız o
günlerde tartışılan, Cumhuriyet’in yanlış bulduğu bir konuyu
sordu.
Ecevit söze şöyle başladı:
- Bu konuda hepinizi ikna edebilirim. Sanırım sayın Balbay
hariç...
Gülümseyerek şu yanıtı verdim:
- Bu görüşünüze katılıyorum!
Cumhuriyet değil bugünkü iktidar, sosyal demokrat bir hükümette de
eğriye eğri, doğruya doğru, der. Gerçekleri yazar.
***
Uzunca bir merhaba oldu...
Sabahları koşarken eşofman cebinde kâğıt kalem bulundururum. Dün
sabah da aynısını yaptım. Köşe yazısı konuları neler olabilir diye
sıralayayım dedim, haftalık dört hakkım birden doluverdi...
Yarın 12 Eylül... Türkiye tarihinde iki 12 Eylül var. Biri 12 Eylül
1980, öteki 12 Eylül 2010... İlki askeri darbe, ikincisi FETÖ
belasının yargıda yerleşip, devleti ele geçirme sürecinin kilometre
taşı. 12 Eylül 2010 referandumu için ne demişti FETÖ; “Keşke
mezardakiler de kalkıp oy kullansa”...
Yazmak şart...
Türkiye’nin Suriye politikasındaki yanlışlar İdlib İdlib
dökülüyor...
Yazmak şart...
Trump politikaları dünyayı krampa soktu...
Yazmak şart...
Eren Erdem 80 gün sonra 19 Eylül’de mahkeme karşısına çıkacak.
Dosya gizli tanıdık, affedersiniz tanıkla başlıyor.
Yazmak şart...
Enis Berberoğlu 15 aydır tutuklu. Anayasa, “yeniden seçilen
milletvekili dokunulmazlık hakkını elde eder” diyor. Ama Enis hâlâ
içerde. Üniversite sınavına girdi, arkeoloji bölümünü kazandı.
Enis’in yapacağı arkeolojik kazılarda muhtemel M.Ö. 2000 yılına ait
demokrasi izlerine rastlanacak!
Yazmak şart...
İngiltere’de İşçi Partisi özeleştirilerle ve yenilenen
stratejilerle dolu bir tartışma içine girdi. Dünyada sol, genel
gidiş karışısında siyaset üretememe sorunu yaşıyor...
Yazmak şart...
Yeniden merhaba...