Murat Belge'den Erdoğan'a 'müsvedde' cevabı: Biz 'Cumhurbaşkanı müsveddesi' desek...
Belge: İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan bir kişi, 'Büyük Jüri' edasında hüküm veriyor.
Taraf yazarı, Prof. Murat Belge, kendisinin de imzacıları arasında
bulunduğu "Suriye'de savaşa hayır" bildirisiyle ilgili olarak
"Bunlar aydın maydın filan falan uzaktan yakından alakası yok. Bir
kitabı olan, herhangi bir yerden profesörlük unvanı alan aydındır
diye bir şey yok" diyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bu
sözlerini eleştirdi.
Belge, bildiriyi imzalayanlara "aydın müsveddesi" diyen Erdoğan'a
cevaben, "İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan
bir kişi –çünkü bir kitabı iyi anlamış bir insan böyle konuşmanın
çok ayıp olduğunu da anlar– böyle bir "Büyük Jüri" edasında hüküm
veriyor" yazdı.
Murat Belge'nin Taraf gazetesinde yaymlanan yazısı şöyle:
Birkaç gün önce Tayyip Erdoğan'ın "hakaret" kavramıyla arasındaki
tuhaf ilişki üstüne yazıyordum. Bilindiği gibi Tayyip Erdoğan sağa
sola "hakaret davası" açma konusunda rekor kırmış durumda. Ama bu
arada kendi ağzından çıkan "hakaretamiz" sözlerin haddi hesabı yok.
Tayyip Erdoğan'ın ve yakınlarının son birkaç yıllık performansına
bakınca, oradan bir "tutarlılık" beklemenin anlamsız bir şey
olduğunu gösteriyor; gene de, göz çıkartıcı bir birbirini tutmazlık
var.
Derken şu iki bildiri geldi üst üste ve Tayyip Erdoğan "hatiplik"
maharetini yeniden konuşturdu. "İhanetler", "tiksintiler" ya da
"aydın müsveddeleri" vb.
Tayyip Erdoğan zihniyeti bu toplumda gerçekten egemen olunca, başka
birçok şeyin yanısıra, dili de, anlamı da, dolayısıyla sözlükleri
de değiştirmemiz, yeni baştan yazmamız gerekecek. Örneğin "hakaret"
kelimesi. Geleceğin "Türk Dil Kurumu Sözlüğü"nde, bunun tanımı şu
mealde bir şey olmalı: "Tayyip Erdoğan'la aynı fikirde olmayan
birinin Tayyip Erdoğan hakkında söylediği söz. Cezası ...'dan
başlar." Bu, tabii, hukuk düzenine de aynen böyle geçmeli. Tayyip
Erdoğan'ın kendi söyledikleri bu tanımın içinde yer almadığına
göre, onların "hakaret" olduğunu kimse iddia edemez.
Tayyip Erdoğan'ın söyledikleri "hakaret" olmamakla birlikte,
bunların "hak" kavramıyla bir ilişkisi var. Tayyip Erdoğan "hak
edene" "hak ettiğini" söyler ve her zaman "haklı"dır.
SİZ KALKIP CUMHURBAŞKANI MÜSVEDDESİ DESENİZ...
Tayyip Erdoğan bu dünyaya "Biliş kişi" olarak gönderilmiştir, her
şeyin doğrusunu o bilir. Konulara, sorunlara onun baktığı gibi
bakmıyorsanız, örneğin "Ne bu savaş? Biz sorunların barışçı
yöntemlerle çözülmesini istiyoruz" diyorsanız (bunu bir dönem
Tayyip Erdoğan da söylemiş olabilir, fark etmez, önemli olan şimdi
ne söylediğidir), o da sizin için "hak ettiğiniz" şeyleri
söyleyecektir. "Aydın müsveddeleri" diyecektir, örneğin. Buna bakıp
siz de "Cumhurbaşkanı müsveddesi" gibi bir şey söylemeye
kalkışırsanız, başınıza gelmedik kalmaz. Çünkü "adalet mekanizması"
denilen şeyin içinde de "Tayyip Erdoğan nerede, adalet orada" diye
düşünen ekipler kuruldu.
İKİ KİTAP OKUDUĞU ŞÜPHELİ OLAN BİRİSİ...
Peki, bir şeyin sahicisi nedir, müsveddesi nedir, hele bu "şey"
aydın olmak gibi "şey"se, bunları ayırd etme ehliyetini Tayyip
Erdoğan nereden almıştır? "İki üç kitap yazmak" yollu bir şeyler
söylüyor. İki üç kitap okuduğu, okuduysa da anladığı şüpheli olan
bir kişi –çünkü bir kitabı iyi anlamış bir insan böyle konuşmanın
çok ayıp olduğunu da anlar– böyle bir "Büyük Jüri" edasında hüküm
veriyor.
Evet, hangi ehliyetle? "Tayyip Erdoğan olduğu için"den başka bir
cevabı var mı bu sorunun, bilmiyorum.Herhalde Allah vergisi bir
feraset sözkonusu.
Bombayı kim attı, daha inceleme başlarken gerçeği o biliyor; "kupon
arsa" dediği nesne hakkında ne yapılmalı, formülü onda, ondan
habersiz işlem görmemeli; dünya sorunlarının hepsine vâkıf,
seçilmiş, seçilmemiş, bütün dünya liderlerinin yanlışlarını o görüp
tesbit ediyor; dünya keşifler tarihini o biliyor, hem de Küba'daki
cami gibi, başka kimsenin bilmediği olguları da o biliyor; heykelin
iyisini, "ucube" olmayanını, gözünden tanıyor; 16 Türk devletinin
serencamını çalışmış, soruşturmuş; birer Tayyip Erdoğan
çıkaramadıkları için battıklarını gözlemlemiş; kim aydın, kim
değil, bunu da Tayyip Erdoğan'a soracaksınız; yazılmış kitapların,
tezlerin ehil olup olmadığına karar verme yetkisi de onda.
Hattâ bu kararı vermek için sözkonusu metni okuması da gerekmiyor.
Öyle bir Allah vergisi ferasete sahip ki elâlemin okuyup okuyup
nüfuz edemediği şeylerin hepsini o okumadan biliyor.
YARIN YAKIN ŞU KİTAPLARI DA DİYEBİLİR
Bu "aydınlar" konusu Tayyip Erdoğan'ın ve yakın çevresinin "her dem
taze" sorunudur. "Aydın düşmanlığı" bu ideolojide olan insanların
değişmez tavrıdır. "İki üç kitap yazmış aydın müsveddesi" diye
konuşan kişi, yarın, "Yakın şu kitapları" da diyebilir. Daha geçen
gün şiirin, romanın kötü alışkanlık yarattığını da
söyleyebilmişti.
Bunlar yeterince vahim şeyler. Kendi doğruluğundan en ufak şüphesi
olmayan ve şüphesi olanları da yok etmek için avuçları kaşınan
"önder"ler, tehlikelidir. Tabii Tayyip Erdoğan'ın bu "değer" ve
"düşünce"lerini doğru bulan, benimseyen bir tabanının da olması,
durumun vahametini iyice artırıyor.