24 Şub 2015 11:59
Son Güncelleme: 23 Kas 2018 17:04
Murat Belge hangi partiye oy vereceğini açıkladı! "CHP'yi desteklemiyorum, oyum..."
Murat Belge, '7 Haziran için CHP'ye destek çağrısı yaptı' iddialarına cevap verdi
Geçtiğimiz günlerde (15 Şubat 2015) yaptığı "Erdoğan'a karşı
CHP’yle yan yana duracağız, buna CHP’liler de açık olmalı, bizim
gibi adamlar da" açıklamasıyla 7 Haziran'daki genel seçimlerde
oyunu CHP'den yana kullanacağı iddiaları ortaya atılan ve HDP'ye
yakın bazı kesimlerce eleştirilen Taraf gazetesi yazarı Murat
Belge, "CHP'yi desteklemiyorum, oyum HDP'ye; Kürtler’in benim
'ırkçı' olduğumu, 'gizli Kemalist' olduğumu düşündüklerini
bilmezdim" dedi.
Belge'nin Taraf'ta "CHP'yi önermişim!" başlığıyla yayımlanan (24 Şubat 2015) yazısı şöyle:
CHP'yi önermişim!
Taraf’ta yayımlanan mülâkattan sonra, önümüzdeki seçimde CHP’yi desteklemek gerektiğini söylediğime dair kalabalık bir cephe oluşmuş. Engin Ardıç da bunu yazıp duruyor. Onun ne yazdığı da ciddiye alınmayı gerektirir bir şey değil, ama anlaşılan, bu söylenti oldukça yaygın.
Mülâkatta, CHP’yi eleştiren (önemli olduğunu düşündüğüm) birçok söz var. “CHP’nin, AKP’ye muhalefet etmek dışında bir vizyonu yok” diyorum. “Eleştirenlerin (yani Kılıçdaroğlu’nun değişme çabalarını) savunduğu yapıyla CHP’nin bugün olduğundan iki santim daha fazla boy atmasının imkânı yok” diyorum. “Kemalist solculuk yok olmaya yüz tutmuş bir ideoloji.”
Türkiye’de gerçek anlamda sol bir örgütlenme olmamasının baş sorumlusunun CHP olduğunu söylüyorum… Ayrıca bunlar ve daha birçokları yeni söylediğim şeyler değil, ne zamandır söylüyorum.
Mülâkattan CHP’yi desteklediğim sonucunun çıkması sanırım yalnız şu söze bağlanıyor: “Öyle görünüyor ki CHP ile yan yana duracağız.” “Yan yana durmak”, arada bir “kimyasal” alışverişin olmadığı bir durumdur. “Yan yana” getiren de, tarihî- siyasî konjonktür, bu konjonktürde AKP’nin, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın üstlendiği roldür. Sosyalistler, sanırım her türlüsü, Erdoğan’ın ve AKP’nin karşısında yer alıyor. Gerekçeler, felsefeler değişebilir, ama “yan yana” duruyoruz.
Hem bu, CHP’den ibaret değil: MHP de orada duruyor; Cemaat da orada duruyor. Başkaları da var.
Görülmemiş bir şey değil, siyasette sık sık olur. Gezi Direnişi’nde ne oldu? Erdoğan’ın git gide saldırganlaşan otoriteryanizminden bıkan gençler, bir de Gezi’ye, Gezi’deki ağaçlara saldırı başlayınca direnişe geçtiler. Ağaçla mağaçla ilgisi olmayan, başından beri yalnız AKP’nin iktidar olmasına takık gruplar da fırsatı fırsat bildi. Derken Çarşı grubu ortaya çıktı. “Parktakiler” dedik, “Meydandakiler” dedik. Evet, onlar da orada “yan yana” durdular. Gene böyle bir durum oluşuyor, “Düşmanca bir tutuma gerek yok,” dedim. O kadar. Gene aynı şeyi söylüyorum. Şu konjonktürde kendi aramızda itişmeye gerek yok.
Benim seçimde ne yapacağım kimseyi ilgilendirmeyebilir ama madem bu abes tartışma –abes iddialar– buraya geldi, söyleyeyim. Aylar önceden, HDP’ye oy vermeyi gerekli gördüm, öyle yapacağım. Dostlarıma da böyle yapmalarını tavsiye ederim.
Nicedir, genel seçim oldu mu, “oyların etkili olması” konusu ortaya çıkar; o ortaya çıkınca da, “en büyük” (ve aynı zamanda “ezelî”) muhalefet partisi CHP olduğu için, “etkili olması için oylar CHP’ye” denir. Bunu doğru bulmuyorum. Verilen bu oylar bunca yıldır CHP’yi iktidara getirmedi; ama CHP’ye demokrasi de getirmedi. Hattâ, “Bu nasıl olsa böyle,” deyip daha da bir rehavete kapılıyorlar sanki. Şu günlerde Süleyman Şah harikaları yaratıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyumu Demirtaş’a vermiştim. En doğru düzgün konuşan adaydı, güven de veriyordu. İyi ki verdim, iyi ki başkaları da verdi. Gene barajı aşamıyordu ama iyice yaklaşmıştı. Mülâkatta dediğim gibi bu baraj konusunda çok iyimser değilim, ama HDP’nin aşması çok iyi olur. Türkiye’de bir şeyleri değiştirebilir, olumlu bir değişime kapı açar.
Bu da, “AKP karşısında en büyük olduğuna göre oyumuzu CHP’ye verelim” demekten daha sağlam bir “felsefe” sanıyorum.
Çünkü şu aşamada, “AKP karşısında ‘biz kaç kişiyiz’” sorusu değil, “Demokratik değerlerin arkasında ‘biz kaç kişiyiz’” sorusu bana daha önemli görünüyor. AKP karşısında olmak için Kemalist, ulusalcı vb. olmaya hiç niyetim yok.
HDP her şeyin cevabıdır, demiyorum elbette. Ama herhangi birinin öyle “her şeyin cevabı” olmasını beklersek daha çok bekleriz. Eksiğiyle gediğiyle, iç kavgasıyla, çekişmesiyle, ama bütün bunlara karşılık durduğu yerin gösterdiği “zorunlu yön”le, bu konjonktürde en fazla demokratik potansiyel orada ve bunun zenginleşmesinin imkânları da var.
Taraf’taki mülâkat üstüne benimle ilgili yayın yapan bir de Özgür Gündem var. Bu gazete de, benim CHP ittifakı önerdiğim sonucunu çıkarmış (ayrıca, bir solcu bunu savunabilir de elbette. Ben de kabul etmem, başka bir tutum öneririm. İlle o insana küfretmem mi gerekiyor). Çıkarmış da, benimle ilgili başka sonuçlar da çıkarmış: “ırkçı” olduğum anlaşılıyor, “gizli Kemalist” olduğum anlaşılıyor.
Türkiye’de böyle durumlarda alışık olduğumuz tavır, hakkında bunlar söylenen adamın aynı üslûpla laf yetiştirmesi olur. Öyle bir niyetim yok. Mülâkatta söylediklerimden bir cümle de CHP’nin imgesini değiştirmek çabasında bir eliyle yaptığını öbür eliyle yıktığını söyledikten sonra, “Kürtler’e karşı aldığı bir tavır var ki, o tavırla demokratik bir Türkiye ortaya çıkmaz.”
Ama bunların bir anlamı yok belli ki.
Özgür Gündem’i çıkaranlar, yazılarını yazanlar, başlıklarını atanlar, Kütler. Kürtler’in benim “ırkçı” olduğumu, “gizli Kemalist” olduğumu düşündüklerini bilmezdim. Demek ki “mülâkat” bunu da ortaya çıkarmış oldu.
Belge'nin Taraf'ta "CHP'yi önermişim!" başlığıyla yayımlanan (24 Şubat 2015) yazısı şöyle:
CHP'yi önermişim!
Taraf’ta yayımlanan mülâkattan sonra, önümüzdeki seçimde CHP’yi desteklemek gerektiğini söylediğime dair kalabalık bir cephe oluşmuş. Engin Ardıç da bunu yazıp duruyor. Onun ne yazdığı da ciddiye alınmayı gerektirir bir şey değil, ama anlaşılan, bu söylenti oldukça yaygın.
Mülâkatta, CHP’yi eleştiren (önemli olduğunu düşündüğüm) birçok söz var. “CHP’nin, AKP’ye muhalefet etmek dışında bir vizyonu yok” diyorum. “Eleştirenlerin (yani Kılıçdaroğlu’nun değişme çabalarını) savunduğu yapıyla CHP’nin bugün olduğundan iki santim daha fazla boy atmasının imkânı yok” diyorum. “Kemalist solculuk yok olmaya yüz tutmuş bir ideoloji.”
Türkiye’de gerçek anlamda sol bir örgütlenme olmamasının baş sorumlusunun CHP olduğunu söylüyorum… Ayrıca bunlar ve daha birçokları yeni söylediğim şeyler değil, ne zamandır söylüyorum.
Mülâkattan CHP’yi desteklediğim sonucunun çıkması sanırım yalnız şu söze bağlanıyor: “Öyle görünüyor ki CHP ile yan yana duracağız.” “Yan yana durmak”, arada bir “kimyasal” alışverişin olmadığı bir durumdur. “Yan yana” getiren de, tarihî- siyasî konjonktür, bu konjonktürde AKP’nin, daha doğrusu Tayyip Erdoğan’ın üstlendiği roldür. Sosyalistler, sanırım her türlüsü, Erdoğan’ın ve AKP’nin karşısında yer alıyor. Gerekçeler, felsefeler değişebilir, ama “yan yana” duruyoruz.
Hem bu, CHP’den ibaret değil: MHP de orada duruyor; Cemaat da orada duruyor. Başkaları da var.
Görülmemiş bir şey değil, siyasette sık sık olur. Gezi Direnişi’nde ne oldu? Erdoğan’ın git gide saldırganlaşan otoriteryanizminden bıkan gençler, bir de Gezi’ye, Gezi’deki ağaçlara saldırı başlayınca direnişe geçtiler. Ağaçla mağaçla ilgisi olmayan, başından beri yalnız AKP’nin iktidar olmasına takık gruplar da fırsatı fırsat bildi. Derken Çarşı grubu ortaya çıktı. “Parktakiler” dedik, “Meydandakiler” dedik. Evet, onlar da orada “yan yana” durdular. Gene böyle bir durum oluşuyor, “Düşmanca bir tutuma gerek yok,” dedim. O kadar. Gene aynı şeyi söylüyorum. Şu konjonktürde kendi aramızda itişmeye gerek yok.
Benim seçimde ne yapacağım kimseyi ilgilendirmeyebilir ama madem bu abes tartışma –abes iddialar– buraya geldi, söyleyeyim. Aylar önceden, HDP’ye oy vermeyi gerekli gördüm, öyle yapacağım. Dostlarıma da böyle yapmalarını tavsiye ederim.
Nicedir, genel seçim oldu mu, “oyların etkili olması” konusu ortaya çıkar; o ortaya çıkınca da, “en büyük” (ve aynı zamanda “ezelî”) muhalefet partisi CHP olduğu için, “etkili olması için oylar CHP’ye” denir. Bunu doğru bulmuyorum. Verilen bu oylar bunca yıldır CHP’yi iktidara getirmedi; ama CHP’ye demokrasi de getirmedi. Hattâ, “Bu nasıl olsa böyle,” deyip daha da bir rehavete kapılıyorlar sanki. Şu günlerde Süleyman Şah harikaları yaratıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyumu Demirtaş’a vermiştim. En doğru düzgün konuşan adaydı, güven de veriyordu. İyi ki verdim, iyi ki başkaları da verdi. Gene barajı aşamıyordu ama iyice yaklaşmıştı. Mülâkatta dediğim gibi bu baraj konusunda çok iyimser değilim, ama HDP’nin aşması çok iyi olur. Türkiye’de bir şeyleri değiştirebilir, olumlu bir değişime kapı açar.
Bu da, “AKP karşısında en büyük olduğuna göre oyumuzu CHP’ye verelim” demekten daha sağlam bir “felsefe” sanıyorum.
Çünkü şu aşamada, “AKP karşısında ‘biz kaç kişiyiz’” sorusu değil, “Demokratik değerlerin arkasında ‘biz kaç kişiyiz’” sorusu bana daha önemli görünüyor. AKP karşısında olmak için Kemalist, ulusalcı vb. olmaya hiç niyetim yok.
HDP her şeyin cevabıdır, demiyorum elbette. Ama herhangi birinin öyle “her şeyin cevabı” olmasını beklersek daha çok bekleriz. Eksiğiyle gediğiyle, iç kavgasıyla, çekişmesiyle, ama bütün bunlara karşılık durduğu yerin gösterdiği “zorunlu yön”le, bu konjonktürde en fazla demokratik potansiyel orada ve bunun zenginleşmesinin imkânları da var.
Taraf’taki mülâkat üstüne benimle ilgili yayın yapan bir de Özgür Gündem var. Bu gazete de, benim CHP ittifakı önerdiğim sonucunu çıkarmış (ayrıca, bir solcu bunu savunabilir de elbette. Ben de kabul etmem, başka bir tutum öneririm. İlle o insana küfretmem mi gerekiyor). Çıkarmış da, benimle ilgili başka sonuçlar da çıkarmış: “ırkçı” olduğum anlaşılıyor, “gizli Kemalist” olduğum anlaşılıyor.
Türkiye’de böyle durumlarda alışık olduğumuz tavır, hakkında bunlar söylenen adamın aynı üslûpla laf yetiştirmesi olur. Öyle bir niyetim yok. Mülâkatta söylediklerimden bir cümle de CHP’nin imgesini değiştirmek çabasında bir eliyle yaptığını öbür eliyle yıktığını söyledikten sonra, “Kürtler’e karşı aldığı bir tavır var ki, o tavırla demokratik bir Türkiye ortaya çıkmaz.”
Ama bunların bir anlamı yok belli ki.
Özgür Gündem’i çıkaranlar, yazılarını yazanlar, başlıklarını atanlar, Kütler. Kürtler’in benim “ırkçı” olduğumu, “gizli Kemalist” olduğumu düşündüklerini bilmezdim. Demek ki “mülâkat” bunu da ortaya çıkarmış oldu.