15 Mayıs 2009 15:33 Son Güncelleme: 19 Kas 2018 13:42

MURAT BARDAKÇI'YI "FİNO" KÖPEĞİNE BENZETEN YAZAR KİM?

Habertürk denilen gazetede yayımlanan bir "Türk Haberi" üstüne, Murat Bardakçı´nın "ad vermeden" bana saldırdığını öğrendim ve saldırısını da okudum.

Çarşamba günü Gazete Habertürk'te Murat Bardakçı isim vermeden Murat Belge'nin, boğaz turlarında anlattığını iddia ettiği bir hikayeyi eleştiren bir yazı kaleme aldı. Bardakçı'nın gazetesi ertesi gün de bunu tam sayfa yayınladı ve Bardakçı "Murat Belge'yi kast etmiş" dedi. Bunun üzerine Belge'den yanıt gecikmedi. Murat Belge, Bardakçı'yı "fino" köpeklerine benzetti.



Habertürk denilen gazetede yayımlanan bir "Türk Haberi" üstüne, Murat Bardakçı´nın "ad vermeden" bana saldırdığını öğrendim ve saldırısını da okudum. Bu "yazı" İnternet´te yayımlanmış, gazete de "Peki Bardakçı´nın sözünü ettiği `tekneli irşad turları´ düzenleyen `üstad´ kimdi? Açıklıyoruz. Taraf gazetesi yazarı, Bilgi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü Başkanı Prof. Dr. Murat Belge!" diyerek merakları gidermiş.


Evet, takdim bu. Üslûp -gazeteninki- bu!


Baştan başlayalım: Murat Bardakçı´nın saldırı nedeni ne? Bir "arkadaşı", benim Boğaz gezilerinden birine katılmış, "turdan hatırında kalan tek bilginin, Esma Sultan´ın sonu kanlı biten çapkınlık hikâyeleri olduğunu" söylemiş. Bardakçı şöyle aktarıyor: "Ortaköy´deki yalının sahibesinden bahsederken `gençlere düşkündü, kahvelerde topladığı gençleri saraya getirir, onlarla uzun uzun seks yapar, posaları çıktığında da çuvala koyup denize attırırdı´ demiş."


İddia bu (başlıca iddia). Şimdi, bu hikâyeyi anlatan Nahit Sırrı Örik´tir. İşin kötüsü o bunları ciddi ciddi inanarak anlatır ve sonunda "algömlek ortaya çıktı" gibi deyimlerle Sultan´ın bu sırlarının gizli kalamadığını belirtir.


Ben tabii bu saçma hikâyelere hiç inanmadım. Epey bir yıl önce bunlarla hafifçe dalga geçen bir yazı da yayımladım. Boğaz turlarında, vakit bulup bu hikâyeleri sığdırabilirsem, "hakkında böyle söylentiler çıkarmışlardı" dedikten sonra, bunların muhtemelen Ortadoğu kültüründe yetişmiş erkeklerin bilinçaltındaki "iktidar sahibi kadın" korkusunun dile gelmesi olduğunu söylerim. Ayrıca, benzerlerinin Bin Bir Gece Masalları´nda bulunduğunu, 19. yüzyılda İstanbul´un halk edebiyatının popüler hikâyelerinden "Hançerli Hanım" hikâyelerinde de bunlarla örtüşen motifler olduğunu eklerim. Bunu hiçbir zaman inanılası bir hikâye olarak anlatmadım.


Murat Bardakçı´nın "arkadaşı", zaten kendisi söylemiş, "turdan hatırında" başka bir şey kalmadığını. Murat Bardakçı´nın "arkadaşı" olduğuna göre, bunda şaşılacak bir şey de yok. Ama bu "arkadaş"ın aktarımına güvenip kaleme sarılmadan önce, Murat Bardakçı, bilginin doğruluğunu sağlamaya biraz daha özen gösterebilirdi. Bu gezilere, normal olarak, bir seferinde yüzün üstünde insan katılıyor. Onların arasında yukarıda aktardığım sözleri hatırlayanların sayısının bir hayli yüksek olduğunu sanıyorum.


Esma sultan üstüne, yaşadığı zamanlarda çıkmış bu efsanelere elbette ki inanmam da, bunlara inanmanın (örneğin Nahit Sırrı´nın yaptığı gibi) Murat Bardakçı´nın sunduğu tarzda bir "cinayet" olduğunu da düşünmüyorum. Bunun Messalina´larla falan da hiçbir ilgisi yok. Osmanlı Prensesi´ne bunları atfetmek Murat Bardakçı´nın "kudsiyet" duygularını zedeleyebilir, ama ben bu ülkede yaşayan okur-yazarların (veya okumaz-yazmazların) birinci görevinin Osmanlı hanedanına ve uzantılarına finoluk yapmak olduğu kanısında değilim.


Şurada ne demek istiyor Bardakçı? "Böyle bir iş, üstelik, John Freely ile Hillary Sumner-Boyd´un Scrolling ["Strolling" olacak doğrusu] Through İstanbul´una özenerek bir İstanbul Gezi Rehberi yaratmaktan daha vahimdir." Bu kitap var diye başkası yazılmayacak mı? Böyle kural mı var? "Özenmek" ne demek? Benim önsözde şu cümle var: "Kitap, Sumner-Boyd´la Freely´nin STI´u tarzında, gezerken ve gezmek için kullanılacak bir rehber biçiminde yazıldı. Onların bu öncü kitabının bana hem kolaylık, hem de büyük güçlük çıkardığını söylemeliyim. STI herkes gibi benim için de son derece yararlı bir bilgi kaynağı. Ama bu konuda bu kadar iyi bir kitap yazılmışken, ikinci bir kitap yazmak çok güçleşiyor. Sorun ille onu aşmak gibi iddialı bir şey değil; ama yargıları değerlendirmeleri, hattâ esprileri bana da o kadar uygun ki, aynı sözleri tekrarlamaktan kendimi alıkoymak için bayağı zorlanmam gerekti ve tam başarılı olamadım buna rağmen."


Ya şu ne? Azabhane´yi "işkence mekânı" sanmışım (bu noktada bir başkasından söz etmeye karar vermediyse, bunu da benim yaptığım anlaşılıyor). Bunun kadar zırva bir yanlışı nerede söylediğimi bir zahmet göstersin Bardakçı.


Eminönü´nden Yavuz Selim´e bina sayma işini, Galata turlarını bitirdiğimiz Galata kulesinden yıllarca yaptım (İstanbul´un asıl yedi tepesini göstererek). Bu turlara katılmış binlerce kişiden bunu da öğrenebilir, isterse. Bu adamcağız, bu basit şeyleri bildiği için mi bu kadar benzersiz bir allame olduğuna inanıyor?


Hiçbir aslı esası olmayan bir şeyler yazarak, böyle çirkin bir saldırı başlatma "hak"kını ve "cesaret"ini nerede buluyor acaba?