Murat Bardakçı ortaya çıkardı: Fahreddin Paşa, Atatürk'ten böyle özür diledi!
Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı ise bugünkü yazısında Fahreddin Paşa’nın 21 Ekim 1922’de Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği mektubu ilk defa yayımladı.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, Twitter hesabından 1. Dünya Savaşı’nda Medine’yi savunan Fahreddin Paşa’ya yönelik hakaret içeren paylaşımda bulunmuştu.
Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı’nın Iraklı bir kullanıcıdan paylaştığı tweette şöyle yazıyordu:
"1916 yılında Türk Fahri Paşa'nın Medinetü'l Münevvere halkının hakkına girdiğini ve onların mallarını çaldığını, onları kaçırdığını, Şam'dan İstanbul'a 'Seferberlik' ilan ederek , Medine'deki el yazması eserleri çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan'ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu."
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu mesaja "Haddini bil. Sen Erdoğan'ı da tanımamışsın, Erdoğan'ın ceddini ise hiç tanımamışsın. Biz sizin ne tür garabetler içinde olduğunuzu gayet iyi biliyoruz. Ne tür yanlışlar içinde olduğunuzu gayet iyi biliyoruz” diye tepki göstermişti.
Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı ise bugünkü yazısında Fahreddin Paşa’nın 21 Ekim 1922’de Mustafa Kemal Paşa’ya gönderdiği ve Ankara’da, Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde muhafaza edilen içli ifadelerle dolu mektubu ilk defa yayımladı.
MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA MEKTUBU
Murat Bardakçı “Bugün bu sayfada, Fahreddin Paşa’nın bir mektubunu yayınlıyorum: Büyük zaferin ardından Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı ve şimdi Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde bulunan mektubunu...” diyerek mektubu şöyle özetledi: “Fahreddin Paşa, mektubu yazdığı sırada çok uzaklarda, Kâbil Sefiri, yani Ankara’nın ‘mümessili’ olarak Afganistan’dadır; 30 Ağustos’ta yaşanan zaferin haberini oldukça geç öğrenmiş ve öğrenmesinden hemen sonra da Mustafa Kemal Paşa’ya hissiyatını ifade eden bir tebrik mektubu yazmıştır.”
Fahreddin Paşa (sağda) ile Afganistan Kralı Amanullah Han’ın bayraklara bürünerek çektirdikleri fotoğraf.
“Medine Müdafii’nin Türkiye’den ayrılması sırasında da bazı anlaşmazlıklar yaşanmıştır” diyen Nurat Bardakçı o dönemde Atatürk ile Fahreddin Paşa arasındaki sorunu şöyle anlattı:
“Fahreddin Paşa büyük zafer öncesinde Yenigün Gazetesi’nde savaş hakkında birkaç makale yayınlamış, bazı konularda hatâ yapıldığını yazmış ve yazdıkları başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Ankara’yı hiddetlendirmiştir.
Bu makalelerle ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde burada yer vermediğim bazı yazışmalar vardır ve özellikle Mustafa Kemal Paşa’nın Fahreddin Paşa’nın iddialarına hayli sinirlendiği görülmektedir...”
Fahreddin Paşa’nın Afganistan’a gitmek üzere yola çıktığı sırada veda maksadı ile Ankara’ya, Meclis’e çektiği telgraf.
‘OSMANCIĞI KURTARDINIZ!’
Murat Bardakçı, “Fahreddin Paşa, Afganistan’a işte böyle bir kırgınlık havası içerisinde gitmiş, Mustafa Kemal Paşa’ya 21 Ekim’de gönderdiği tebrik mektubunu da bu hislerle yazmıştır ve üslûbunda tahminlerinin yanlış çıkmasının verdiği bir üzüntü hâkim gibidir” deyip Fahreddin Paşa’nın Mustafa Kemal’e mektubunu şöyle aktardı:
“Pek muhterem paşa hazretleri,
Yalnız vatan-ı mübareki ve âtî-i millîmizi (millî geleceğimizi) değil, onlarla beraber âlem-i İslâm’ın da ümid ve istikbalini kurtaran muzafferiyet-i uzmânızı (büyük zaferinizi) ellerinizi ve gözlerinizi öperek kutlularım.
Güzel İzmir’imizi kurtardınız, Osmancığın mukaddes harîmini temizlediniz, Türk izzet-i nefsine vurulmak istenen yüzkarasını Akdeniz’le pakladınız!
Hiçbir tâbirin edâ edemeyeceği kadar büyük olan zaferinizle Cenâb-ı Hakk’ı kulluğumuzdan razı ve Cenâb-ı Mustafa’nın rûhunu hoşnut kıldınız!
Hepimize kan kusturan mütarekenin o firavun devrini, himemât-ı celîlenizle (kıymetli himmetlerinizle) bugün bir ruya gibi hatırlıyoruz. O elîm kâbusu, elhak, Hazret-i Yusuf’tan daha muvaffakiyetle tebsîr (izah) eylediniz! Azîz olunuz!
Hilâlin husûfetini (ay tutulmasını) rasad edenler, şimdi göz kamaştıran bir tulûa (güneşin doğuşuna) şahid oluyorlar. Bir milletin ve bir ümmetin şükran ve mahmideti (övmesi) ile yüzyüze bulunduğunuz şu sırada size hodgâmâne (bencilce) kendimden bahsedeceğim için beni bağışlayınız!
Paşa hazretleri, benim kocamış ömrümü tazelediniz! Sağ olunuz!
Hayatımda hiçbir zaman kendimi bu kadar bahtiyar hissetmemişimdir ve etmeyeceğimdir.
Kalbim, saadetin bu derecesine tahammül edemeyecek kadar nâçizdir.
İlk beşâret haberi (müjde) geldiği zaman yüreğimin nasıl çarptığını ve altın ordunuza iltihak etmek (katılmak) ister gibi göğsümü nasıl zorladığını Allah bilir.
Paşa hazretleri, size yalnız şükran ve imtinanlarımı (iyilikleri anlatmayı) değil, müsaadenizle biraz da hicranlarımı söylemek isterim: Bahtiyar ketibeniz (birlikleriniz) arasında küçük bir hizmet rolü, bir saka neferliği olsun ifa edemeyeceğime pek müteessirim. Ben de herkes gibi siyaseten bir sulh yapılacağını, taarruz için henüz vakit ve saat gelmediğini zannediyordum. Bunun içindir ki kırkından, hattâ ellisinden sonra saz çaldım siyasî vazife aldım.
Paşa hazretleri. Böyle olacağını bilse idim veya biraz hissetse idim, herhalde yanınızdan bu kadar uzaklaşmazdım. Bu gaflet, benim için telâfisi gayrı kabil bir ziyâ (kayıp) ve mahrumiyet oldu. Yüreğimden günlerce kanlar boşandı. Yaralılarınız arasında beni de bir ağır mecruh (yaralı) olarak sayabilirsiniz!
Maamafih bu kadar uzaktan bile askerliğinizin ayak sesini alıyor ve altın ordunuza mensubiyetle iftihar ediyorum. Onun eski formasını üzerimde şahane bir hil’at (kaftan) gibi taşıyorum.
Minnet ve mahmidetlerimizin yetişemeyeceği kadar yüce himmet ve mazhariyetlerinizden dolayı mübarek ellerinizi ve gözlerinizi öperek sizi tekrar tekrar tebrik ve tebcîl eylerim.
Filvaki, tehniyelerim (tebriklerim) gecikmiş olabilir. Fakat ne beis var. Biz daha bayramın içindeyiz ve bu ıyd-i ekber (büyük bayram) öteki bayramlar gibi fâni ve kısa ömürlü değildir. Bizden sonra daha pek çok nesiller onun şeker ve şerbetini ter ü taze bulacaklardır Paşa hazretleri. 21 Teşrinevvel 338 (21 Ekim 1922).
Hürmetkârınız
Kâbil Sefiri
Fahreddin”