Murat Bardakçı magazin basınını topa tuttu! “Cesur poz” dedikleri, ucuz teşhirciliktir!"
Habertürk yazarı Murat Bardakçı, Türkiye'de magazin basınını 'gözler önüne seren' bir yazı kaleme aldı.
Tarihçi yazar Türkiye'de 'magazin basını hiç olmadı' gibi yüksek
perdeden bir çıkış yaparak , 'magazin' adı altında servis edilen
haberlerin dilinin, sunum şeklinin kalitesiz olduğunu vurguladı.
Magazinde sık kullanılan 'Cesur poz' benzetmesini
hatırlatarak, Türk basınının 'sosyete' sermayesinin uluslararası
bir karşılığı olmadığını yazdı.
Bardakçı, "Meyhanelerde karşılarına çıkıveren fotoğrafçılardan
fellik fellik kaçmalarından yahut alışveriş merkezlerinde poz
vermelerinden botokslu, suratların buz gibi bakışlarından ve marka
ama çoğu çakma çantalardan hakikaten illâllah!" dedi.
İşte Bardakçı'nın “Cesur poz” dedikleri, ucuz
teşhirciliktir!" başlıklı bugünkü yazısı:
Gazetelerin ve TV’lerin magazin haberlerinde, özellikle de son
senelerin yaz aylarında sık sık “Cesur poz” diye bir başlık
görürsünüz…
Buradaki “cesur” sıfatının öyle kahramanlıkla, gözünü budaktan
sakınmamakla veya tehlikede olan birilerini yahut bir şeyleri
kurtarmakla alâkası olmadığını söylememe gerek yok; “cesur poz”
sözü, şimdi bazı hanımların “bir taraflarını açıp poz vermeleri”
mânâsında kullanılıyor!
İlgi çekmek için, bazen de menfaat maksadıyla yapılan teşhirciliğe
artık “cesur poz” denmesi, Türkçe’nin mânâlı ve derin ifadelerinden
olan “cesaret” kavramının ayaklar altına alınması, hattâ mevtâ
hâline getirilmesi demektir!
Hatun incecik bikinisi ile yahut üzerinde o da olmadan şakır şakır
fotoğraf çektiriyor ve bu iş cesaretle ne alâkası varsa, hemen
“cesur poz” oluyor… Bazen de tek başına aynanın karşısına geçiyor,
“Hu huuuu, ben buradayııım!” diyerek cep telefonu ile selfie
çekiyor, sosyal medya hesabına koyuyor ve hemen takdir dolu
yorumlar geliyor: “Aman ne cesur pooooz!”…
Böyle selfie’lerin beş değişmez unsuru vardır: Bir hatun, bir ayna,
bir cep telefonu, çift yahut tek parçalı bir bikini ve vücudun
teşhir edilecek yeri, yani cesaretin kaynağı!
İşte, magazin basınımızın artık değişmez klişesi hâline gelen
“cesur poz”, budur…
MAGAZİN BİZDE HİÇ OLMADI!
Türkiye’de “magazin basını”nın mevcut olmadığını, hattâ sadece
bugünlerde değil, basın tarihimiz boyunca doğru dürüst bir magazin
gazeteciliğimizin bulunmadığını senelerdir söyleyip yazarım.
Bizim magazinimiz yabancı basındaki magazinin yanında devede kulak
kalır, hattâ yok gibidir! Batı’da olduğu gibi uluslararası bir
sosyetemiz, yoktur; Türkiye’nin Avrupa’da ciddî bir muhite sahip
gerçek sosyetesi ortalıkta asla görünmez ve dolayısı ile gazete
sayfaları ile ekranlarda onların yerine “sosyete” oldukları iddia
edilen birkaç düzine yerel isim geçmiştir. Sanatçılarımız,
meşhurlarımız, vesairemiz, uluslararası şöhret değildirler,
Fransızların meşhur “Point de Vue”lerinin benzeri jet sosyete
yayınlarında bahisleri bile geçmez; hayatlarını burada, kendi
aralarındaki dar çevrede sürdürürler ve basının “sosyete” sermayesi
de bu kişiler, yani hep aynı isimlerdir.
Magazin basınının verdikleri davetlerden elbiselerine, aile
ilişkilerinden tatillerine kadar her şeylerini senelerce tepe tepe
konu ettiği bu çevreye, son senelerde dizi sektörünün büyümesi ile
beraber yeni şahıslar da katıldı: Dizi oyuncuları…
Günümüzdeki magazin haberlerine konu ola dizi oyuncuları iyi
sanatçı imişler, büyük başarılar göstermişler yahut geniş bir
hayran kitlesi edinmişlermiş, hiç önemli değil! Tamamı artık
“ünlü”! Dizinin başrol oyuncusu da “ünlü”, ekranda sadece yarım
dakika gözükeni de, teklif bekleyeni de, gerim gerip gerinip
“baklava”larını gösteren erkeği de, “Beni unutmayın” demek
maksadıyla fotoğrafçılara poz veren hatunu da… Hepsi, şöhretleri
Kafdağı’nı aşmış birer “ünlü”…
Şöhretleri kendilerinden ve basından menkul bu ünlülerin
gazetelerde, internet sitelerinde ve ekranlarda her dakika
resmigeçit yapmalarından sizi bilmem ama bana artık gına geldi! Hep
aynı “ünlü” isimlerin, “düzeyli ilişki”lerinden, sevgilileri ile
bir bozuşup bir barışmalarından, meyhanelerde karşılarına çıkıveren
fotoğrafçılardan fellik fellik kaçmalarından yahut alışveriş
merkezlerinde poz vermelerinden botokslu, suratların buz gibi
bakışlarından ve marka ama çoğu çakma çantalardan hakikaten
illâllah!
ŞABLONLARDAN İLLÂLLAH!
Ama, bana sadece bu “ünlü”lerden değil, magazin basının “nefes
kesti”, “görücüye çıktı”, “büyüledi”, “yorgunluk attı”, “mankenlere
taş çıkarttı”, düzgün fiziğini sergiledi”, “pişti oldular”
gibisinden şablon ifadelerinden de gına geldi, hem de ne gına!
Hele o “performans sergiledi” ifadesi yok mu...
Diyelim ki hatun yahut er kişi bir yerlerde sahneye çıkmış, Allah
ses vermiş mi, vermemiş mi umurunda bile değil; almış eline
mikrofonu, şarkı niyetine bağırmış, çağırmış, haykırmış, bu arada
tabii bol bol tepinip durmuş, seyirci de ondan aldığı ilhamla
zıplamış da zıplamış…
Bu işe şimdi “performans sergilemek” deniyor… Ortada iyi veya kötü
bir konser veya konseri andıran bir iş var ama “Ünlü sanatçı konser
verdi” demek artık ayıp, onun yerine “Başarılı bir performans
sergiledi” denecek! Zira haberin ve başlığının “Şok, şok, şok!”
mantığı ile yazılması ve Türkçe olmaması şart!
Magazini bu hâle getiren ve ciddî haberleri bile magazinvârî
başlıklarla vermeye merak salan basınımızın şimdi hâlinden şikâyet
etmeye hiç mi hiç hakkı yoktur, zira seviyenin böyle aşağılara
inmesinin sorumluluğu başkalarına değil, bizzat basına aittir!
Kaliteli malın her zaman nasıl müşterisi çıkarsa, haberin
kalitelisinin ve tarafsızının okuyucusu da hiçbir zaman eksilmez ve
böyle haberler yapabilecek kalitede muhabirler hâlen mevcuttur.
Ama işin kolayına kaçıp sayfanın mizanpajını önceden yapıp o
mizanpaja göre magazin bulaşmış sloganımsı başlıklar attığımız ve
ciddî haberleri bile başlığından itibaren sulandırmaya devam
ettiğimiz takdirde “Güzelim basınımız bu hallere neden düştü?” diye
daha çok zaman boş yere ağlayıp sızlanırız!