Murat Bardakçı Kırmızı Saçlı Kadın'a ateş püskürdü: Çüş Orhan Pamuk çüş!
Habertürk yazarı Murat Bardakçı, yazar Orhan Pamuk'un romanında yazdığı "anne ile oğul ilişkileri" kurgusunu alıntılayarak "Çüş Orhan Pamuk çüş" dedi.
Habertürk yazarı Murat Bardakçı, yazar Orhan Pamuk'un romanında
yazdığı "anne ile oğul ilişkileri" kurgusunu alıntılayarak "Çüş
Orhan Pamuk çüş" dedi.
Orhan Pamuk, romanında gazetelerde "sıkça yer alan" haberlerle
ilgili bir kurguya yer vermiş ve "(...)Çok işlenen ve sayısız
çeşitlemeleri olan ikinci cins cinayet ise, cinsel açlık içindeki
oğulun, bir cinnet anında zorla anasıyla yatmasıydı. Bu oğulların
bazıları kendilerini durdurmaya ya da cezalandırmaya çalışan
babalarını öldürüyordu" ifadelerini kullanmıştı. Bu kurguya tepki
gösteren Murat Bardakçı, "Neredeyse kırk senelik gazeteciyim, ucuz
yahut pahalı hiçbir gazetede “oğulun anası ile yatmasını” ve
ardından gelen cinayetler zincirini konu alan tek bir haber bile
görmedim" dedi.
Bu romanın yabancı dile çevrilmesi durumunda Türkiye'nin de sık sık
bu olayların yaşandığı bir yer gibi algılanacağını belirten
Bardakçı, neden "Çüş Orhan Pamuk çüş" başlığını kullandığını da
şöyle anlattı:
"Başlıkta kullandığım “Çüş” ibaresi için affınızı rica ediyorum...
Aslında daha değişik bir başlık düşünmüştüm ama arkadaşlar
“Ana-oğul üzerine kurulu böylesine menfur bir hayâlin başlıkta
kullanılması bile yakışıksız olur” dediler ve dolayısı ile “Çüş”
ile yetinmek zorunda kaldım.
Ama bu “Çüş”ün yanına arzu ederseniz “Yuh”, “Ohaaaa!” vesaire gibi
ünlemler de koyabilirsiniz. “Kırmızı Saçlı Kadın”daki bu utanç
verici hayâli yorumlamakta zaten bu ünlemler ile daha nice sıfatlar
bile kifayetsiz kalır."
İşte Bardakçı'nın "Çüş Orhan Pamuk Çüş" başlıklı o yazısı:
"Önce bir-iki haftadan buyana hemen her yerde, hattâ ATM’lerde bile
reklâmı yapılan, bahsi daha açılır açılmaz hayranlık krizlerine
girilen ve yüceltile yüceltile göklere çıkartılan bir romandan
aynen aldığım şu paragrafı okuyun:
“...Bir dönem skandal ve cinayet haberlerini öne çıkaran gazeteleri
Oidipus ve Rüstem benzeri hikâyelere çok rastladığım için okudum.
İstanbul’da iki çeşit hikâye okur tarafından çok seviliyor, ucuz
gazetelerde çok yayımlanıyordu. Birincisi; oğlu askerde, hapiste,
uzaktayken babanın, genç ve güzel geliniyle yatması, olayı fark
eden oğulun babayı öldürmesiydi. Çok işlenen ve sayısız
çeşitlemeleri olan ikinci cins cinayet ise, cinsel açlık içindeki
oğulun, bir cinnet anında zorla anasıyla yatmasıydı. Bu oğulların
bazıları kendilerini durdurmaya ya da cezalandırmaya çalışan
babalarını öldürüyordu. Toplum tarafından en çok nefretle
karşılanan oğullar bunlardı: Ama toplum onlardan babalarını
öldürdükleri için değil, zorla analarıyla yattıkları için nefret
ediyor, adlarını bile anmak istemiyordu. Baba katili bu oğulların
bazıları bir pisliği temizleyerek nam yapmak isteyen hapishane
ağaları, kabadayılar veya kiralık katil adayları tarafından
öldürülüyordu. Bu cinayetlere devlet, hapishane yönetimi,
gazeteciler, hatta toplum karşı çıkmıyordu...”
İÇİNİZ KALKTI DEĞİL Mİ?
Okuyanın âsabını lâçka eden, özellikle de “ana-oğul” bahsine
gelince artık ikrah ettiren bu ifadeler hangi romanda mı
geçiyor?
Başlıktan zaten anlamışsınızdır: Orhan Pamuk’un yere-göğe konamayan
son kitabında, “Kırmızı Saçlı Kadın”ın 114. sayfasında!
Tamam, kayınpederin geline tecavüze kalkışması maalesef nadiren de
olsa yaşanan hadiselerdir ama bu rezaletlerin haberleri gazetelerde
hiçbir şekilde yer almaz ve yayınlanmamalarının başta gelen sebebi
de, yazılmalarının kanunen yasak olmasıdır.
Üstelik aynı yasak sadece bizde değil, birçok Avrupa ülkesinde de
mevcuttur. İsmini vermeyeyim, Avrupa’nın en çok okunan
yazarlarından birinin birkaç sene önce yayınladığı kitabında benzer
bir hadiseyi değil yazması, üstü kapalı biçimde de olsa ima etmesi
yüzünden hapse düşmekten son anda kurtulmuş olduğunu edebiyat
çevreleri gayet iyi bilirler.
Hele diğer iddia! Çocuk annesine tecavüz edecek, bunu fark eden
babasını öldürecek, sonra hapse düşecek, orada öldürülecek, hadise
basına aksedecek, gazetelerin üçüncü sayfalarında çarşaf çarşaf
yazılacak ve hemen herkes “Herifi gebertmekle aman ne iyi etmişler,
ellerine sağlık” diyecekler, İstanbul gazetelerinde bu haberlere
sık sık rastlanacak, üstelik okur da bunlara bayılacak!
Neredeyse kırk senelik gazeteciyim, ucuz yahut pahalı hiçbir
gazetede “oğulun anası ile yatmasını” ve ardından gelen cinayetler
zincirini konu alan tek bir haber bile görmedim; üstelik bu
hadiselerin “ucuz gazetelerde çok -Nobelli yazar herhalde ‘sık sık’
demek istiyor- yayınlandığına” da hiç tesadüf etmedim!
Gazetelerde böyle bir sapıklıklar silsilesine tesadüf eden varsa
buyursun, göstersin!
İŞTE, BÖYLE BİLİNECEĞİZ!
İlgi çekmek ve romanın kurgusunu güçlendirmek maksadıyla yazılan
iğrenç bir hayâlin, yani “anaoğul ilişkisi” ve arkasından gelen
cinayetler zinciri palavrasının neticesini hayâl edebiliyor
musunuz? Bu roman da senelerdir devam eden bildiğimiz pazarlama
çabalarının neticesinde mutlaka yabancı dillere tercüme edilecek,
yayınlandığı memleketlerde tabîi bol bol reklâmı yapılacak ve
yabancı okuyucunun hatırında öncelikle malûm iddia kalacak:
Oğulların annelerine tecavüz edip babalarını öldürmelerinin ve hain
evlâdın da hapishanede ortadan kaldırılmasının Türkiye’de sık sık
rastlanan, sıradan bir hadise olduğu!
Başlıkta kullandığım “Çüş” ibaresi için affınızı rica ediyorum...
Aslında daha değişik bir başlık düşünmüştüm ama arkadaşlar
“Ana-oğul üzerine kurulu böylesine menfur bir hayâlin başlıkta
kullanılması bile yakışıksız olur” dediler ve dolayısı ile “Çüş”
ile yetinmek zorunda kaldım.
Ama bu “Çüş”ün yanına arzu ederseniz “Yuh”, “Ohaaaa!” vesaire gibi
ünlemler de koyabilirsiniz. “Kırmızı Saçlı Kadın”daki bu utanç
verici hayâli yorumlamakta zaten bu ünlemler ile daha nice sıfatlar
bile kifayetsiz kalır."