Murat Bardakçı iletişim fakültelerini topa tuttu: Kapılarına kilit vurulsun!
Habertürk yazarı Murat Bardakçı bugünkü yazısında iletişim fakültelerini eleştirdi.
Son KHK ile ihraç edilen akademisyenler tartışması devam ediyor.
Bugün Murat Bardakçı ihraç edilen akademisyenler arasında iletişim
fakültesi hocalarının fazlalılığının dikkatini çektiğini yazdı.
İletişim fakültelerinin gazetecilik dışında başka şeyler
öğrettiğini yazan Bardakçı,"Kimse kusura bakmasın, açık
söyleyeceğim: Gelecekte ciddî bir üniversite reformu yapılacak
olduğu takdirde kapısına ilk kilidin vurulması gereken okullar
iletişim fakülteleridir ve bunların yerini hakiki gazetecileri
yetiştirecek doğru dürüst eğitim kurumlarının alması şarttır!"
dedi.
İŞTE MURAT BARDAKÇI'NIN O YAZISI
Geçen gün dünya kadar akademisyenin görevine son veren KHK’da
iletişim fakültesi hocalarının fazlalığı dikkatimi çekti.
Bu hocaların bazı mâlûm bildirilere imzalarını koymaları hakkındaki
kanaatimi daha önce yazmıştım ama işlerini her ne sebeple olursa
olsun kaybetmiş kişiler hakkında fikir ileri sürmek yakışık
almayacağı için yorum yapmayacak; sadece iletişim fakültelerinin
bir işe yarayıp yaramadığından bahsedeceğim.
Ben, bu fakülteler ile gazetede ve televizyonda staj yapan
öğrenciler sayesinde tanıştım. Basın-yayın, gazetecilik,
radyo-televizyon yahut halkla ilişkiler bölümlerinde okuyan, bazısı
lisans talebesi, bazıları da mezun olan gençlerin çoğu gazeteci
olmaya hevesli. Heveslerinde ve arzularına da hakları var, zira
devletin gazeteci, televizyoncu ve halkla ilişkiler uzmanı
yetiştirmek için açtığı okulları bitirmişler.
Ama dört sene boyunca gittikleri bu okullarda gazetecilik konusunda
ne öğreniyorlar dersiniz?
Hiçbirşey!
KÂĞIT ÜZERİNDEKİ KAMERA
İletişim fakültelerindeki dersler hep teoriktir! İletişim
teorileri, haber teorileri, sinema teorileri, bilmemne teorileri,
teori, teori, teori, sadece teori vesaire! Bitmek tükenmek bilmeyen
bu teorilerin anlatıldığı ders kitaplarının dili de gariptir.
Entellektüel olmayı anlaşılmaz lâflar etmek zanneden, üstelik
iletişim gurusu olduklarına inanan hocaların yazdıklarını
anlayabilmek ne mümkün?
Öğrenci dört sene boyunca işte bunları okur! Not alabilmek için
imtihanlarda aynı muammaları tekrarlamak zorundadır, yüksek lisans
yapacak olanı daha da anlaşılmaz ifadeleri ezberleme işkencesi
bekler ve iletişim fakültelerinde, özellikle de bu okulların
basın-yayın bölümlerinde öğretilmeyen, bahsedilmeyen hattâ üzerinde
bile durulmayan tek bir konu vardır: Gazetecilik!
Daha önce yazmıştım: Bu fakültelerdeki sinema-televizyon
öğrencilerinin vaziyeti de aynıdır. Sinemacı yahut televizyoncu
yetiştirmek için kurulan bölümlerin çoğunda derslere gerçek bir
kamera getirilmez. Cihazı kullanmayı bilip bilmediği meçhul olan
hocalardan biri tahtaya birşeyler çizer, “Aha işte, kamera budur”
der ve objektif, beyaz ayarı, netlik, vesaire gibi en basit teknik
bahisler bile o çizim üzerinden lâf ola beri gele gösterilir, o
kadar!
BİR ENTEL HABER ÖRNEĞİ
Haber nasıl kovalanır, nasıl yazılır, haber olabilecek olay ve
haberin unsurları nelerdir, gazete nasıl çıkar, televizyon nasıl
çalışır, bir program nasıl yapılır asla ve asla öğretilmez; zira
hocaların gazetecilikle alâkası yoktur. Haber yazmaktan bîhaber
olmaları bir tarafa, gazetecilik onların gözünde “halkı
biliçlendirme vasıtası”dır ve bu mesleğin temeli de bitmeyen
teorilerden ibarettir. “Beyoğlu’nda bina çöktü, dört kişi öldü,
altı yaralı var, şunu haber yapıver” diyecek olsanız “Çarpık
kentleşmenin ortaya çıkarttığı konut gereksinimi ve rantsal sömürü
sorunsalı Düttürülowski’nin de vurguladığı gibi paradigmal artışlar
içerisinde ve ontolojik süreçte olumsuz kaypaklıklara neden
olmakta, bu anolojik değerlendirme Angutwood’un betimlediği
çevresel ve emolojik davranışları harekete geçirip kentsel
kokoreçlerde demokratik hak ve özgürlükler bağlamında epistomolojik
sorunsallık yaratmaktadır” gibisinden bir kerametler varakası
kaleme alırlar.
İletişim fakültelerine gidip “Ben şu, şu, şu haberlere imza
atmıştım; maaşallah ne tecrübeli gazeteciyim!” diye övünmek âdetim
değildir ve gelen davetleri kabul etmem.
Bu okullardan birine sadece tek bir defa, bundan on küsur sene
önce, o da mecburen gitmiş ve dehşet içerisinde kalmıştım:
Öğrenciler basın mensubu değil, “basın düşmanı” olarak
yetiştiriliyorlardı! Gazetecilikle alâkası olmayan hocalar genç
beyinlere seneler boyunca basının pespaye ve işe yaramaz olduğunu
zerketmiş, istikbaldeki ekmek paralarından soğutmuşlardı!
Kimse kusura bakmasın, açık söyleyeceğim: Gelecekte ciddî bir
üniversite reformu yapılacak olduğu takdirde kapısına ilk kilidin
vurulması gereken okullar iletişim fakülteleridir ve bunların
yerini hakiki gazetecileri yetiştirecek doğru dürüst eğitim
kurumlarının alması şarttır!